Başarsalardı, Türkiye'yi nasıl yöneteceklerdi acaba? Kimi Başbakan yapacaklardı? Kimi Cumhurbaşkanı?
Başarsalardı, Türkiye’yi nasıl yöneteceklerdi acaba? Kimi Başbakan yapacaklardı? Kimi Cumhurbaşkanı? Kim Genel Kurmay Başkanı olacaktı? Bakanlar Kurulu kimlerden oluşacaktı? Belediye başkanları, kaymakamlar, valiler kimlerden seçilecekti? Kurucu meclisi mutlaka kuracaklardı, kimleri çağıracaklardı? Kimler yeni Anayasa’yı yazacaktı? İlk üç madde olacak mıydı? Ya ekonomiyi kime emanet edeceklerdi? Siyasi parti kurucaklar mıydı öncekiler gibi? İnterneti yasaklayacaklardı mutlaka da, özel televizyonlar ne olacaktı acaba?
Bütün dünya tepki gösterecekti mutlaka. Ama Mısır’daki gibi göstermelik olarak mı kalacaktı acaba? Dış borçlar ödenemediği için kimlerden para gelecekti? Özel sektör dış borcunu kapatamayınca kimler batacaktı? Havayolları, denizcilik, demiryolları, otoyollar, inşaatlar, yatırımlar ne olacaktı? Hiç turist gelecek miydi? Ya Kürt sorunu ve PKK konusunda neler yapacaklardı? 3 milyon Suriyeli hakkında ne düşünüyorlardı? DAEŞ ile çatışacaklar mıydı? İran’ı düşman belledikleri için aşağı yukarı yapacakları belli ama Ermeni sorunu konusunda bir düşünceleri var mıydı?
İdam sehpaları mı kuracaklardı? Siyasileri ne yapmayı düşünüyorlardı? Hapse mi atacaklardı? Ya halkın ve ordunun bir kısmı darbeye karşı çıkıp çatışmaya girseydi bunu nasıl bastırmayı planlıyorlardı? Ne kadar kan dökeceklerdi? Alevileri de sevmedikleri kesin. Alevi olan milyonlarca insan hakkında ne planlıyorlardı? Ya Cem Evleri? İğreti bir şekilde de olsa “Var olan” Cem Evleri’ni yıkacaklar mıydı? Türk parasını koruma kanununu geri mi getireceklerdi? İthal ikamesi mi başlayacaktı? Kıbrıs konusunda bir düşünceleri var mıydı? Rusya ile barışabilecekler miydi? Ülkeden kaçanları nasıl durduracaklardı? Sınırda, Ege’de adam mı vuracaklardı? Demirperde’mi çekeceklerdi? Yurt dışına çıkışı yasaklayacaklardır mutlaka, ama ya eğlence yerlerine dokunacaklar mıydı? Her yere Fetullah Gülen’in resmi mi asılacaktı? Cumhuriyetin yapısını nasıl değiştireceklerdi? İran’daki gibi bir “Rehber” mekanizması mı kuracaklardı. FETÖ’cü abiler hangi işleri yapacaktı? Trakya’da rakı içilebilecek miydi? Kürtçe şarkı söylenebilecek miydi? Çingene düğünleri yine şenlikli olacak mıydı?
Böyle soruları sonsuza kadar uzatırım. Darbe yapmaya kalktıklarına göre bunları düşünmüş olmalılar. Öyle ya, çocuk oyuncağı değil bu iş. 80 milyonluk ülkenin yönetimini devralmayı düşünüyorsun? Düşündüklerini kabul ettiğimize göre, bunları yapacak adamları da belirlemişlerdir. Bu iş sadece sıkıyönetim komutanlarından ibaret olamaz. Ya da hiç birşey düşünmediler gerçekten. Bir Rus ruletiydi oynadıkları. Ve çekilen ilk tetiğe kurşun denk geldi.
Tavuk tövbesini tutabilir mi?
Uzun uzun yıllar önce Salih Memecan Ercak Arıklı’nın çıkardığı efsanevi Nokta Dergisinin arka sayfasında karikatür çizerdi. 80’li yılların sonu. Gündem Çetin Altan’ın “Dönekliği.” Çetin Altan solcu iken dönmüş. Millet işi gücü bırakmış bunu tartışıyordu o zamanlar. Salih Memecan’ın karikatürü şöyleydi: Bir sürü koyun uçuruma doğru koşuyor. Ama nasıl toz duman içinde. Koyunlardan biri uçurumu fark etmiş olmalı ki, geriye dönüyor. Kalan koyunlar bir taraftan uçuruma koşuyor ve bir taraftan da sürüden ayrılana bağırıyor: “Dönekkkk” Her insan fikrini değiştirebilir. İnsan olmanın gereği bu. Kendiyle yaşadıklarıyla hesaplaşır ve bir karar verir. Öyle bir anda da olmaz. Yavaş yavaş birikir. Günü geldiğinde, yeni kararları yaşamına, eylemlerine yön verir. Yazı-çizi adamıysa bir şekilde belli eder kendini. Tartışılır, tarşılmaz. Ama kesin olan evren değişim üzerine kuruludur. Değişim olmaz ise mevcut düzen sürdürülemez.
Fakat söz konusu olan FETÖ olunca, bu kadar lafım boşa gidiyor. Örgütün en tepe yöneticilerinden biri yakalanıyor, savcının anlattığına göre sorguda Fetullah Gülen’e küfür ediyor. Halka silah sıkmış, meclisini bombalamış, kendi polisini şehit etmiş adam “Ben FETÖ’cü değilim” diyor. Sonra anlaşılıyor ki, bu bir taktik. Bu adamlar, kendilerini yaktılar yakmasına ama hala “Hoca”larını kurtarmaya çalışıyor. Kimi ise, demokrasi nöbetlerine katılıp bu sırada el altından örgüt üyeleriyle yazışıyor, kimi gazetelere ilan veriyor. Ama daha sonra FETÖ’den tutuklanıyor.
Şimdi soru: FETÖ’cünün tövbesine inanabilir misiniz? Bu adamların işi baştan sona takiye. Kendini ordu içinde 30 yıl saklamayı başarmış adam bizi mi kandırmayacak? Peki bunun ölçüsü ne? Gerçekten FETÖ’nün ne olduğunu görüp vaz geçmiş olamaz mı? Tabii ki olabilir? Ama muhtemelen de gizli gizli örgütçülüğe devam edecektir. Ve muhtemelen biz bir çoğuna yine inanacağız. İşte bu yüzden bu mücadele çok zor bir mücadele. Sabırla, yavaş yavaş sürdürülmeli.
Caretta haklı arkadaş
Garibim. Yüzbinlerce, milyonlarca yıldır aynı yerde yaşıyor. Aynı yerde geziyor, aynı yerde yumurtluyor. Sonra doğanın en vahşi canlısı, insan geliyor. Yerinden yurdundan ediyor, balık ağlarına takılıp boğulmasına neden oluyor. Deniz ortasında tüfekle vuruluyor. Boynuna taş bağlanıp boğulmaya terk ediliyor. Yumurtladığı kumsallara oteller, plajlar dikiyor. Yavruları yumurtadan çıkar çıkmaz çevre ışıkları yüzünden denize değil karaya doğru yürüyor ve kitle halinde ölüyor.
Çelebi mi çelebi. Olgun mu olgun. Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de beslenmeye alıştırılıyor. Önüne sanki vahşi bir hayvan değil de evcil kediymiş gibi yemek atıyorlar. Alışıyor tabii. Sonra yaşadığı yerde denize girmeye geliyorlar. O da yaklaşıyor yanlarına. İnsanlar korkunca hırçınlaşıyor. Saldırıyor. İşte Bodrum’da dün yaşanan şey bu. Orak adası’nda üç günde 9 ayrı saldırı oldu. Beş turist yaralandı. İyi de suç kimin? Kimsenin ağır şekilde yaralanmaması büyük şans. Herkese geçmiş olsun. Ama yine de gönlüm Caretta Carettalardan yana ne diyim.