Bugün yazmak istediklerimin en başındakiler; uzun süredir neredeyse tamamen unuttuğum, İstanbul'un betonlaşmasının en göze batan örneklerinden olan, Zeytinburnu sahilinde, inşaatları hala süren, eski askeri fabrikanın olduğu yerde, "Hayalet Şehir" halinde duran çok katlı binalardır.
Haftaya İstanbul’la başladık bugünümüze de İstanbul’dan aklımıza takılanlarla devam edelim, bakalım neler yazacağız. Aslında aklımda bir iki konu var ve uzun zamandır onlarla ilgili yorumlarımı buraya aktarmak istiyordum ama, ne zaman o konuları yazmak için bilgisayarımın başına geçsem, tuşlardan ekrana yansıyanlar bambaşka şeylere dönüşüyor ve konular o an aklınızdakinin peşine takılıp gidiyor.
Ama bugün ona izin vermeyeceğim.
Bugün yazmak istediklerimin en başındakiler; uzun süredir neredeyse tamamen unuttuğum, İstanbul’un betonlaşmasının en göze batan örneklerinden olan, Zeytinburnu sahilinde, inşaatları hala süren, eski askeri fabrikanın olduğu yerde, “Hayalet Şehir” halinde duran çok katlı binalardır.
Bakırköy’den Bostancı’ya taşındığım için yedi-sekiz aydır oralardan geçemiyordum ve inşaatlarının ne durumda olduğunu takip edemiyordum. Geçtiğimiz günlerde onların son durumunu görmek için özellikle gittim. Gördüm ki, hala pek fazla tamamlanamamışlar. Görüntü tam anlamıyla “hayalet şehir” gibi. Değişen ve tamamlanmış gibi görünen tek farklılık, pazarlamaya yönelik modern ofisleri. İnşaatlar ise, ağır aksak da olsa devam ediyor.
Bir başka benzeri “hayalet şehir” görünümündeki yer ise; Bakırköy-Yenimahalle sahilinde yer alan çok sayıdaki yüksek katlı binalar. Oradakiler için söyleyeceklerimiz de aynen Zeytinburnu sahilindeki o çok katlı binalar için söylediklerimizden pek de farklı değil. Çalışma var mı, yok mu hiç anlaşılmıyor. Aynen, Zeytinburnu sahilindekiler gibi, modern, görkemli, satış pazarlama ofisleri var. İnşaat alanı ise tam bir “hayalet şehir” görünümünde. Bu çok katlı binaların kaç tane olduğunu inanın saymak hiç içimden gelmedi. O nedenle de, “şu kadar binadan oluşan birer hayalet şehir görünümü de diyemiyorum”. Ama, tahmini olarak söylersem, en az on-onbeşer binadan oluşan iki hayalet şehir diyebiliriz..
Bir başka merak ettiklerim ise; E5 üzerinde Bakırköy’den Çobançeşme’ye giderken yolun solunda, Şirinevler’deki Ataköy Metro İstasyonu’ndan Kültür Üniversitesi’ne, Kütür Üniversitesi’nden MÜSİAD binasına kadar, neredeyse araları bir sokak boşluğu kadar olan o çok katlı binaları gördüğümde içim acıyor.
Bir alan bu kadar mı kötü kullanılır? O binalardaki yaşamı düşünemiyorum.. Binaların hemen hemen hepsinde, bir cepheleri neredeyse hiç güneş almayacak durumda. Bu binalar, neyse ki, “hayalet şehir” görüntüsünden kurtulmuş durumdalar ve inşaatları tamamlanmış, cadde üzerindeki modern satış-pazarlama ofislerinde müşteri bekliyorlar.
Bu konuda, çok önemli ve ayrıntıları ile anlatılması gereken, Kadıköy yakasında, özgün hikayesi dillerden düşmeyen çok önemli bir bölge var ki, oranın oldukça hüzünlü bir öyküsü var. Oradan da söz edeceğiz ama onu bugün bu köşemize sığdırabilmemiz pek mümkün değil. O nedenle, biraz daha ayrıntılarına bakmam gerekiyor. Şimdilik o konuyu biraz öteledim.
Sayın Cumhurbaşkanımızın söylediği gibi, “İstanbul’a ihanet edilmiş”. Çok katlı binalar konusunda kantarın topuzu iyice kaçırılmış. O çok katlı binalar ve yapılan, yapılmaya devam eden devasa AVM’lerin birçoğunun inşaatı bitmiş, bitmek üzere veya bazıları devam ediyor. Artık yapacak bir şey yok. Ama en azından bundan sonra bu tür çok katlı yapılara ve AVM’lere asla izin verilmemeli
BİR TUTAM TEBESSÜM
TEMEL; “DÜŞÜNE DÜŞÜNE!”
Bölgeler arası düzenlenen bir folklor yarışmasında, kıran kırana geçen elemelerden sonra Karadeniz Horon ekibiyle, Ege Zeybek ekibi finale kalmıştır.
Her iki ekip de finalde çok güzel performans sergilerler.
Final gösterileri sonrasında Ege Zeybek ekibi yarışmayı kazanarak birinci seçilir.
Final sonucu Karadeniz Horon ekibini çok üzer.
Finalde kaybetmeleri konusunu yorumlayan Karadeniz Horon ekibi oyuncularından Temel, kaybetmelerinin nedenini açıklarken;
- “Biz oyunu oynarken çok acele etttuk çok hizli oynaduk!. Keşke Zeybekler Takımı gibi yavaş ve düşüne düşüne oynasayduk” der.