"Buram buram "Kadın Kokusu" gerek bize!
Bir tutam huzur ve birkaç damla şefkat aroması mutlaka hissedilmeli;
derin derin ruhumuza kadar çektiğimiz her solukta..
KADIN gibi kokmalı kadınlar!
Fırından çıkmış sıcak ekmek tadında.
Hem kutsal hem iç ısıtan hem yürek doyuran...”
Ve çok daha fazla kelime sağanağı eşliğinde uzun zaman önce isyan etmiştim gördüğüm yanlış kadın profilleri karşısında.
Peki bir kadın olarak beni bu kadar hüzne boğan durumlar neydi? Kadınların, anaların, bacıların, kız evlatlarının ve kadına dair cümle alem sıfatların özündeki duyguları unutup karanlık gölgeler etrafında pervane misali toplanmaları ruhumu kanatıyordu. Utanıyordum! Kızıyordum! Eleştiriyordum!
Sözüm ona siyaset bana göre külhanbeyliği içerisinde kendine yön vermeye çalışan kadınlar!
Konuşma, yürüyüş, oturup kalkma, hitabet, vizyon açısından akılları felç eden yanlış kadın modelleri.
“Bir kadın olarak karşılaştığım içimi burkan bu kadın modellerine ben bile tahammül edemiyorsam zavallı erkeklerin vay haline” deyip bir de erkekler adına karalar bağlayıp “sizin adınıza dünyadaki tüm yardım kampanyalarını düzenlesem de içimdeki size dair acı bir türlü azalmıyor” bile demiştim.
Halbuki KADIN, sayısız meziyeti ile kainatın panzehri olarak yaratılmışken kadının kimyasını bozup zehre dönüştürmek neden?
Gençlere faydalı öğütler ve çocuklara şefkat vermesi gereken kadınların elinde tespih, dilinde tehditler ile topluma racon keser hale geldiğini görmeyi hangi vicdan kabul edebilirdi?
Televizyonda, mecliste, bölgede, girdiğimiz ortamlarda, okul gezisi adıyla çocukları okuldan alıp dağa yollamak isteyen başkanlarda...
Bu kadınları fazlasıyla gördük maalesef!
Cumartesi annelerini biliyoruz. Türkiye ve Ortadoğu’nun gündem yoğunluğu sebebiyle uzun zamandır cumartesi annelerinden yana bir gündem yoktu. Sonra bir anda kötü sahneler ile gündeme oturdular.
Annelik çok ayrı ve özel bir duygu. Cenin anne rahmine sımsıkı tutunduğu anda adeta kimyası değişir ve evrim geçirir kadın. Ve ömür boyu kopmak bilmeyen bu tutunmaya ve sevgi bağına tüm bireylerde saygı duymak zorundadır. Annelikte kesin ve net çizgi bu.
Buraya kadar tamam!
Fakat bir annenin de evlat sevgisi ve Allah göstermesin evlat acısını da hiçbir görüş ile bağdaştırmaması gerekmiyor mu?
“Evlat unsurunun” birileri tarafından siyasi emeller doğrultusunda kullanılmasına ve yaşanan olaylar sonrasında annelerin durumu karşısındaki acımın nasıl ki tarifi yok ise yeni yetişen bu ülkenin evlatlarının geleceğini karartacak karanlık düşüncelere de kimse göz yummaz!
Bu çocuklar akıyla karasıyla ve doğusuyla batısıyla hepimizin. Onlara sahip çıkmak, yitip gitmemelerini sağlamak ve onların geleceğini aydınlatmak hepimizin mecburiyeti!
Bu durumlarda görev en fazla görev tabi ki kadınlara düşünüyor.
Kadın; tarlada, fabrikada, evde, siyasette, acıda ve mutlulukta kısaca hangi karakterde olursa olsun “kadın kokusunu” kaybetmemeli.
Şimdi diyeceksiniz ki nedir bu kadın kokusu.
Kadın Kokusu, yaradılışta dişiye sunulan bir lütuftur aslında...
KADIN KOKUSU
*Kadının duruşundaki asalettir; dünyadaki tüm tahtları ve saltanatları tarumar eden...
*Kadının bakışında ki derin huzurdur; bakmasını bileni alıp el değmemiş güzelliklere, keşfedilmemiş hazinelere götüren...
*Kadının sesindeki sonsuz güven ve telkindir; içinizdeki tüm fırtınaları dindiren ve derin bir ohh çekmenizi sağlayan...
*Kadının dokunuşundaki şifadır; yaşanmış tüm acıları unutturan, kanayan tüm yaralara merhem olan ve yürekteki tüm sızıları dindiren...
*Kadının saçının her bir telindeki duadır; yarinin koynunda, yastığının altında saklanan ve onu tüm kötülüklerden koruyan...