İşimiz gücümüz, en önemli uğraşımız spor diyesim geliyor ama, sporun bir dalına olan tutkumuz bunu söylememe engel oluyor. Varsa yoksa futbolla yatıp kalktığımızı artık sağır sultan bile biliyor.
Peki bu kadar önemsediğimiz futbolda varoluşumuz ne kadar diye bir soru sorsam birçoğumuz buna çok net bir yanıt veremeyiz. Şöyle hafızamızı biraz yoklarsak, tesis zengini olmadığımız, futbolu yönetenlerin futbolu futbol olarak kavrayabildikleri dönemlerde futbolumuzun, her kademesinde yönetmeyi bilenler tarafından daha iyi yönetildiğini söylemek geliyor aklımıza. Hani haksız da değiliz. Ulusal Takımımızın geçmiş yıllarında bugünümüzden çok daha iyi sonuçlar aldığı futbol kayıtlarımızdadır.
Hala aklımızdan çıkmayan 2000’li yılların hemen başında, Şenol Güneş Hocamızın yönetimindeki Ulusal Takımımızın dünya üçüncülüğünü nasıl unutabiliriz. Brezilya’nın arkasına aldığı hakem desteği olmasa yarı fınali geçip final bile oynayabilirdik. O başarıya imza atan Ulusal Takımımızı yöneten Teknik Direktörümüz Şenol Güneş’in nelerle karşılaştığını da ibretle hatırlamamız gerektiğini de “es” geçmeyelim.
Yine 2000’li yılların başında Fatih Terim’in teknik yönetimindeki Galatasaray’ın UEFA kupasını kazanan efsane kadrosunun başarısını, hemen ardından Micea Lucescu yönetimindeki Galatasaray’ın hemen hemen aynı takımının Arsenal’ı saf dışı bırakarak Süper Kupayı kazanmasını, bugünkü durumumuzla kıyaslarsak asla hata etmiş olmayız. Fenerbahçe’nin çeyrek finalde kıl payı takılmasını ve arada buna yakın uluslarası başarılarımızı, son olarak; geçtiğimiz yıl Beşiktaş’ın Şampiyonlar Liginde yer aldığı grubunu namağlup lider olarak geçmesi başarısını da göz erdı etmeyelim.
Tüm bunların yanında, neredeyse on yılı aşkın zamanda Ulusal Takım olarak Avrupa Şampiyonası elemelerindeki durumumuzu, Dünya Kupası elemelerindeki başarısızlığımızı. Başarıların ne kadar dışında kaldığımızı, başarısızlıklara abone oluşumuzu ve son Dünya Kupası’nı evimizdeki televizyonlardan izleyişimizi nasıl unutabiliriz.
2018 yılı Ulusal Takımımıza yaramadı. Teknik Direktör Mircea Lucescu yönetiminde Ulusal Takımımız, 2018’de aldığı başarısız sonuçlarla dikkat çekti.
Başarısız sonuçlarıyla gündemden düşmeyen Ulusal Takımımız 2018 yılını kötü bir başarı grafiğiyle tamamladı. 2018'de Rusya'da düzenlenen Dünya Kupasına katılamayan Ulusal Takımımız, Teknik Direktör Mircea Lucescu yönetiminde adeta kazanmayı unutup beraberliğe abone oldu.
2018 yılında, yedisi dostluk karşılaşması olmak üzere onbir karşılaşmaya çıkan kırmızı-beyazlılar, bu maçların sadece üçünden galibiyet çıkarırken, üç karşılaşmada sahadan mağlup ayrıldı. Milli Takım, beş mücadeleden ise beraberlik çıkardı. Ulusal Takımımız bu yıl yüzde 27.27 galibiyet oranıyla oynadı.
Sonuç; UEFA Uluslar Ligi B Grubu'nda Rusya ve İsveç ile mücadele eden Ulusal Takımımız, grubunda çıktığı dört maçta bir galibiyet, üç yenilgi aldı. Grubu üç puanla son sırada tamamlayan ay-yıldızlı ekibimiz, B Ligi'nden C Ligi’ne küme düştü.
Yukarıda birazcık anlatmaya çaalıştığımız geçmişe özlemimiz giderek artmaya ve içimizi acıtmaya başladı çoktan.
Nedeni, futbolumuz gerektiği gibi yönetilemiyor.
Bazı şeyler o kadar kontrolden çıktı ki, fiyakalarından geçilmeyen Süper Lig takımlarımızın şampiyonluğa oynayanları, bir kaç yıldır UEFA Finansal Fair play girdabına kapılmış ve 2018’de hareket edemez duruma gelmişlerdir.
Yüklendikleri borçlar dayanılacak gibi değil.
Tüm bunların yanı sıra, varımız yoğumuz olan Süper Ligimizin ilk yarısını sonlandırdık ve ikinci yarısını üç haftasını da geride bıraktık. Her ne şekilde olursa olsun, UEFA ile hiç bir sorunu olmayan Başakşehir, en yakın rakibi Galatasaray’ın altı puan önünde, yaşananları umursamayarak kendi işine bakıyor ve bitime ondört hafta kala şampiyonluğa koşuyor.
Futbolumuz ise; hala güven vermeyen “VAR” sistemini denemekle uğraşıyor. Bu tartışma ortamında kendilerini pek güvende hissetmeyen hakemlerimiz ise eleştirilerden en yüksek payı alıyorlar.
Hadi rastgele!