Peşin peşin söyleyeyim. Bu yazıda temel derdim Atatürk'ü savunmak değil.

(Peşin peşin söyleyeyim. Bu yazıda temel derdim Atatürk’ü savunmak değil. Annesi Zübeyde Hanım’ı ve manevi kızı Profesör Afet İnan’ı savunmak. Onların özelinde tüm kadınların namusunu, hayatını, ailelerini, ardıllarını savunmak. Kimin annesi için bu sözler söylense aynı şeyi yaparım. Kimin “Kızım” dediği bir kadın için olsa yine mücadele ederim.)

Peki Atütürk’e hakaret para kazandırır mı? Kazandırır, hem de nasıl. Nereden mi biliyorum? Kazandırmasa yapmazlar ki?

Bunu söylememe yol açan bir sohbet sırasında duyduğum Çetin Altan’ın şu sözleri: “Para kazandırmayan hiç bir şey devam etmez. Edemez. Tarih boyunca böyle olmuştur. İnsanlık tarihini bir inceleyin ne olduğu ortaya çıkacaktır.” Gerçekten de öyle. Koca koca düşünce akımlarından, küçük alışveriş numaralarına kadar her şey para kazandırmıştır. Kazandırdığı için devam etmiştir.

Ortada ciddi bir sorunumuz var. Kimileri Atatürk’e hakareti para kazanma amacı olarak kullanıyor. Bunun için de öncelikle var olduklarını düşündükleri bir ‘sosyal-siyasi taraf’ üretip buna yaslanmayı düşünüyorlar. Ama böyle bir ‘taraf’ yok ki. Hiç bir zaman da olmadı. Kadın “namusu” üzerinden iftira ile siyasi eleştiri, alçaklıktan başka bir şey değildir. Kaldı ki gerçek olaylarda bile bu yöntem kullanılmadı. En basitinden, Adnan Menderes’ten bu yana şöyle bir düşünün. Skandallara karışan siyasiler nasıl eleştirildi, onların birlikte olduğu kadınlar nereye koyuldu? Birlikte oldukları adamlar asılan veya koltuğundan olan o kadınlar, hiç bir zaman haberlerin ağırlıklı öznesi olmadı. Anaya küfürün kimi zaman cinayet sebebi olduğu, bunu sokaktaki herkesin çok iyi bildiği bir ülkede böylesi saçmalamak nereden çıktı?

İlk olarak, Atatürk’ü istediğiniz kadar eleştirebilirsiniz. Siyasi yaklaşımlarını, ekonomi politikalarını, uluslararası ilişkilerini. İstediğiniz kadar eleştirin. Ama iş, sıra “belden altına” geldiğinde durun. Çünkü yaptığınız şey ölmüş annelere, manevi kızlara geldiğinde arkanızda olduğunu düşündüğünüz kimseyi bulamazsınız. Kimse sizi savunmaz, savunamaz.

Pekiyi, “Atatürk’e hakaret nasıl para kazandırır?” Mesela, kitap yazarsınız yalan yanlış, para kazandırır. Bu görüşlerinizi satır aralarına gizlersiniz dikkat çekmezsiniz.

Mesela, dergi çıkartır para kazanırsınız. Bilinç altınızı kusarsınız.

Mesela, televizyon programı yapar para kazanırsınız. Adı tarih olmuş olmamış aslında sabahları yapılan magazin sohbetlerinden daha düzeysizsinizdir ama bir şekilde para kazanırsınız.

Mesela bu görüşleriniz zaten kısıtlı çevrelerde bilinir ama onu perde gerisine atıp, FETÖ’cülük para kazandırıyor ise FETÖ’cü olup para kazanırsınız. Yazdığınız şeyler örgüt tarafından toplu olarak alınır adına “telif” der kazanırsınız.

Mesela televizyon dizilerine danışmanlık yapar kazanırsınız. Size gelirler derler ki: “Danışmansınız.” Siz de, “Kaç para vereceksiniz?” der, kazanırsınız.

Mesela, konferanslar verir kazanırsınız. Kimi belediyelere, onların yönetimindeki kimi “Kültür” evlerine ve kimi “Düşünce gruplarına” konferans adı altında para alarak konuşursunuz. Buradan kazanırsınız. Ne kadar gündeme gelirseniz o kadar çok kazanırsınız.

O yüzden daha çok gündeme gelmek istersiniz. Size küfür bile edilse önemli değildir. Önemli olan “karşı taraf” olarak algılananların küfür etmesi ve adınızın anılmasıdır.

Bu söylediklerim sadece Atatürk’e hakaret konusunda değil. Kime olursa olsun hakaret etmeyi üslup haline getirip bundan para kazananlara. Bu tip, toplumu geren-parçalayan, yıkıcı adamlara yapılacak en iyi şey para kazanmalarını önlemektir. Bir süre direnirler, ama sonunda para kazanamadıklarını görürlerse nasılsa ‘yollarını’ başka bir şekilde bulmaya yönelirler. Üstelik bu işte çok da mahirdirler.