Hatırı sayılan bir işletmeye sahip olan ailenin kızı, aile şirketinin kuruluş yıllarında büyüdüğü için zor bir çocukluk geçirmiş.

Bir dostumuzun ricası üzerine otuz iki yaşındaki hanımefendi danışanımızla tanıştık. Psikolojik pandeminin, duygu dünyamızda tetiklediği ruhsal sorunların kişi, aile ve çevre üzerindeki etkisini anlamamıza yardımcı olacaktır düşüncesiyle ilginç hikâyesinden bir kesiti paylaşmak isterim.

Hatırı sayılan bir işletmeye sahip olan ailenin kızı, aile şirketinin kuruluş yıllarında büyüdüğü için zor bir çocukluk geçirmiş. Baba sürekli işte ve yoğun olduğundan dolayı anne de destek vermek için çoğu zaman yeni kurulan atölyedeymiş. Evin işlerini ve özellikle de kardeşinin bakımını danışanımız üstlenmiş. Geleneksel aile kültürünün ve değerlerinin benimsendiği ailede rol dağılımı olarak babanın otoritesi, annenin denge ve arabulucu özelliği, evin ilk evladının kendisinden beklenenleri yerine getirmesi, ablasından dört yaş küçük ve çok rahat yetiştirilen erkek kardeşin ise tüm isteklerine cevap verilmesi söz konusu olmuştur.

Danışanımız, çocukluk yıllarından itibaren aile işletmesinin içinde yer almış, atölyede çalışmış. Evin ve aile şirketinin yoğun gündemi arasında zorlukla liseyi bitirmiş, üniversite sınavına girmiş ancak arzu ettiği sonucu alamadığından çok istediği mimarlığı okuyamamış. Açıktan işletme okuyarak lisans eğitimini tamamlamış.

Aile şirketi, zaman içinde hızla gelişerek büyümüş, otuz yıllık bir kurum olarak üretim tesisleri yanında pazarlama ve özellikle ihracat konusunda çok önemli mesafeler almış. Babanın üst yönetimindeki kurumda; danışanımız finans sorumlusu, kardeşi ise pazarlamadan sorumlu kişiler olarak işlerini yürütmüşler. Ancak pandemiyle birlikte giderek derinleşen sorunlar nedeniyle önce aile içi ilişkiler sonra da işler hızla kötüye gitmeye başlamış. Bu hassas dönüşümü danışanımızın dilinden aktaralım:

BU AİLEYE NE OLDU?

“…Aslında daha önce de annemle babamın bazı sorunları vardı, tartışmaları oluyordu. Ama bir şekilde uzlaşıyorlardı. Sanki nazar değmiş gibi her şey geriye gitmeye başladı. Babamın otoritesi, evde annemden, iş yerinde kardeşimden dolayı tamamen kayboldu. Her zaman son sözü söyleyen kişi, daha az konuşuyor, çabuk küsüyor, iletişimden kaçıyor, durmadan belgesel izliyor. Daha elli yedi yaşında ama hayattan kopmuş gibi. Sitede yürümek dışında bir sosyal etkinliği yok. Yoğun iş hayatında bir ömre birkaç ömür sığdırdı babam, ben buna şahidim. Tam bunların keyfini çıkaracakken köşesine çekildi sanki.

Bütün çabalarıma rağmen kardeşim ve annem adeta el ele verip babamın kararlarını eleştiriyorlar. Babamla ben harcamaları azaltalım diye uğraşırken annem ve kardeşim, dünya ile yarışır gibi harcama içindeler. İşin içinde yetişmeyen ve yeterli bir eğitim almayan kardeşim, kurumda çalışıyor ama babamla ve yöneticilerle geçinemiyor. Lider olmak istiyor ama iş yapmak istemiyor, danışmadığı için durmadan yanlışlar yapıyor. Daha da önemlisi kimseyi dinlemiyor ve maddi isteklerinin sonu gelmiyor. Babamı çok yoruyor, zorluyor ve üzüyor.

Asıl üzerinde durmak ve danışmak istediğim konu annemin durumu. Çünkü annem, onu tanıyamayacağımız kadar değişti. Çok iyi olan arabulucu özelliğini yitirdi. Bağıran, kavgaya meyilli bir insan oldu. Aniden sinirleniyor, duygularını kontrolde zorlanıyor, sadece çevreye karşı gösteriş konusunda duyarlı. Durmadan ailemizi, işimizi, kendisini, diğer insanlara gösterme ve beğeni alma peşinde. Herkes ondan söz etsin, onun başarılarını anlatsın istiyor. Bir uzmandan yardım almasını önerdim ama ısrarla sorunu olmadığını söylüyor.

Ben, çok çalıştığımız, babamı kapılarda beklediğimiz, eski ayakkabı ile okula gittiğimiz, annemle birlikte atölyede temizlik yaptığımız, maddiyatın bizi değiştirmediği günlerimizi özlüyorum. Şimdi her şeyimiz var ama mutlu değiliz hem de hiç…”

AİLE DEĞERLERİ KORUR

Gerek ailede gerekse iş ortamında hayat ve ilişki kalitesinin giderek düştüğü bu olay, bir kez daha gösteriyor ki aile şirketlerinde yeni kuşakların yetiştirilmesine özel bir önem vermek gerekir. Çocuklara daha anne karnındayken başlamak suretiyle zaman ayırmak önemlidir. Çocuk ve gençlerin, ailenin değerleriyle yetişmesi, kültürünü benimsemesi, gelecekte alacakları roller bakımından değerlidir.

Ailenin işletmesi, gençler için mutlak iş kapısı olmamalıdır. Gençlerin işin içinde yetişmeleri, iyi bir eğitim almaları, aile değerlerine aşina olmaları için özel bir çaba gösterilmesi ve mümkün olduğunca aile işinden önce başka bir kurumda bir süre çalışmaları sağlanmalıdır.

Kuşkusuz işletmenin gelişmesi, büyümesi önemli bir başarıdır. Ancak çok önemli emeklerle kurulan ve gelişen aile işletmesinin, yeni kuşaklarda sürdürülebilmesi daha da önemlidir. Bunun için işletmenin kurumsal bir alt yapıya sahip olması, aile ve kurumda katılımcı bir liderlik otoritesinin sürdürülmesi, aile şirketi anayasasının hazırlanması, kurumun esas iştigal konusuyla ilgili çabalar kadar gereklidir ve ihmal edilmemelidir.

Ömrünü eşine, çocuklarına ve evine adayan ama sonra örnek olaydaki gibi değişen annenin histerik ruh ve davranış durumunu ayrıca ele almak gerekir. (Haftaya devam edeceğiz.)