Önceki gün, dillere destan İstanbulumuzun 21 yaşındaki Cihan Padışahımız Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilişinin 569. yılını kutladık.
Önceki gün, dillere destan İstanbulumuzun 21 yaşındaki Cihan Padışahımız Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilişinin 569. yılını kutladık. Hem de 1953 yılında Yeşilköy Havaalanı olarak hizmete başladığından beri dünyanın en iyi havaalanlarından biri ve İstanbul’un simgesi olarak bilinen ve uluslararası hava alanı olarak aralıksız hizmet veren Atatürk Hava Alanı’nın-zorunlu hallerde hava alanı olarak da görev yapabileceği söyleniyor-Millet Bahçesi olarak yaşadığı görev değişikliğini de birlikte kutladık. Bugüne gelinceye kadar Istanbul yaşadığı değişimlerden hiç de mutlu değildi.
O nedenledir ki, İstanbul’un 569. Fetih yılını kutlarken son durumundan biraz olsun söz etmek istedim bugünkü yazımda.
Yaşam şartlarını belirleme konusunda sözümüzün yetmediği bir şehire dönüşen İstanbul’da yaşamak iyice keyifsizileşti. Burası İstanbul değil!. Güzelim İstanbul’u ne hallere getirmişiz. İstanbul, yaşadıklarına ve geçmişten anımsadıklarına hıçkıra hıçkıra ağlıyor gibi. Eski İstanbul’u bilen, o İstanbul’u yaşayanlar için çekilebilir olmaktan çoktan çıktı.
Bakıyorum, hayal edilen, adına öyküler düzülen o güzelim efsaneler kenti, tarihin tüm güzelliklerini bünyesinde barındıran, gez gez bitiremeyeceğimiz, anlatıldıkça, merakla dinleme isteğinizi daha da artıran o güzelim İstanbul’un, yedi tepesini kucaklayan bölgelerde yaşanan o büyülü yaşam öykülerini, yaşam biçimlerini anlatanlar yok artık. Elimizde kalan, bırakılan bu İstanbul’u anlatmak da iyice zorlaştı. Zorlanmanın sınırını biz ölçemiyoruz artık. İstanbul ağlıyor, ağlıyor da neden ağladığını anlatamıyor bile.
O yedi tepesini eteklerine serili olan, her bölgesini yansıtan muhteşem yaşam biçimleri ve oraları yıllardır sahiplenenlerin kültürlerinden arta kalan o gizemli öykülerinden eser yok. Ayrıca o yedi bölge yaşayanlarının öyküleştirdikleri sosyal yaşamlarından söz
edenler de yok artık.
Nerede taa uzaklarda olup hep özlenen ve tadına doyulmayan böreği, olta balığı ve biralı midye tavalı çilingir sofralarıyla Sarıyer.. Kardaeniz’e gidenlere yol gösteren muhteşem Boğaz çıkışı, Kavaklar, karşı yakasındaki Beykoz. Yüzyıllardır İstanbul Boğazı’nı koruyan gözleyen Rumelihisarı, AnadoluHisar’ı, Kandilli, Kanlıca, Üsküdar ve efsane bölgesi Salacak Burnu. Karşılarında; Tarabya, Yeniköy, Bebek, Arnavutköy, Ortaköy, Beşiktaş, Kabataş ve Karaköy, Eminönü’ne uzanan, arabalı vapur, yolcu gemileri ve boğaz yolcu vapurlarının gelin gibi süslediği muhteşem boğaz kıyısı silüeti.
Bu bölgede efsaneleşen, İstanbul’a gelenlerin mutlaka ziyaret ettikleri Eminönü’de balık ekmak ile karın doyurmak. Ve onları selamlayan; Harem, Haydarpaşa, Kadıköy ve sosyete eğlencenin mekanlarına ev sahipliği yapan Moda.
Kadıköy’den başlayarak Gebze’ye uzayan Marmara kıyıları. Eminönü, Sarayburnu’ndan kıvrılarak surlarla çevrili İmparatorluklar yarımadası ve Osmanlı Devletinin merkez-I Alisi İstanbul’un Silivri’ye uzanan Marmara’nın Avrupa yakasını koruyan o efsanevi bölge kıyıları. Sahil ilçeleriyle ilgili anlatılan gizemli öykülerinden akılda kalanlar pek yok artık.
O, yaşamları, kültürleri ve özgün öyküleriyle dillere destan; Bakırköy Eminönü, Fatih, Alibeyköy, Eyüp, Ayvansaray, Balat, Fener. Haliç’i ve oyuncak gibi Haliç vapurlarını efsanaleştiren o güzelim vapur iskeleleri özelliklerini neredeyse kaybetmişler. Nerede o özellikli Kasımpaşa, Sütlüce, Unkapanı ve Galata Köprüleri, Karaköy, Eminönü İskeleleri, Sirkeci Garı, nostaljik özelliklerini katbetmiş, eskiye özlemi aradıklarını adeta haykırıyorlar. Her iki yakadan Gebze-Halkalı arasında sahilde seyr-I sefa edecek banliyo treni yolculuğu yerini, zaman zaman yerin altından giden, boğazı dalıp geçen Marmaray’a bırakmış. Bazı nostaljik, tarihi banliyo tren istasyonları da unutulmaya terk edilmiş.
İstanbul’a gelenlerin, gelmek isteyenlerin mutlaka uğramak istedikleri, bir kez bile olsun keyfini yaşayabilmeye can atılan Beyoğlu ve gece yaşamından eser yok artık. Taksim, İstiklal Caddesi’ne İstanbul demek çok kolay değil. Hiç tanıdık yok gibi. Mağazaların birçoğu değişmiş. Bu sıralar zaman zaman Beyoğlu’na çıktığım oluyor. Çok kalbalık ama, İstanbul’u yabancılar işgal etmiş gibiydi. Kendimi çok yalnız hissettim. Oralarda yaşayanların hiçbiri İstanbullu değil sanki. Yol tarifi soracak olsanız size yanıt verecek kimse yok gibi. Gençliğimizin uğrak yeri, İnci Pastanesi’nde profetörol yemek artık nostalji olmuş.
Güzel İstanbulum, 29 Mayıs 1453’te seni fethedip bizlere armağan ve emanet eden 21 yaşındaki Cihan Padişahımız Fatih Sultan Mehmet’i, Genç Cumhuruiyetimizin ilk armağanı olarak İstanbul’u işgal edenlerin elinden bir kez daha kurtarıp Cumhuriyetimize armağan ve emanet eden Gazi Mustafa Kemalimizi minnet ve şükranla anıyoruz.
Güzel İstanbulumuzun Fethi’nin 569. yılı kutlu olsun.