Tarihi boyunca önemli eşiklere ev sahipliği yaptı...
Yıl 1966...
Ankara Üniversitesi’ne bağlı kurulan Tıp Fakültesi ile “Diyarbakır ve Üniversite” tanımlaması ilk kez yan yana geldi...1973 yılında Fen Bilimleri Fakültesi’nin açılması ile fiilen kuruldu ve “Diyarbakır Üniversitesi” adını aldı... 1982’de ise Diyarbakır Üniversitesi’nin adı “Dicle Üniversitesi” olarak değiştirildi ve günümüze kadar ulaştı...
Tarihi boyunca önemli eşiklere ev sahipliği yaptı... Yurt içinde ve yurt dışında alanında başarılı olmuş ünlü isimlerin eğitim adresi oldu... Sadece eğitimle tanınmadı elbette bu adres... Kültürel, sportif, sanatsal faaliyetlerde de Dicle Üniversitesi adı Türkiye’ye yazıldı... Kısaca büyük gösterilerin, birinci lige yakışır sportif karşılaşmaların, önemli programların, bilimsel çalışmaların adresi oldu Dicle Üniversitesi...
Lakin gel zaman git zaman Dicle Üniversitesi’nin adı Türkiye’yi tehdit eden terör oluşumlarının yuvalandığı, büyütülerek Türkiye ve dünyaya yayıldığı bir mecra olarak anılmaya başladı... İşte o zaman Dicle Üniversitesi “kasıtlı olarak” kabuğuna çekme çalışmalarına başlandı! Çünkü kabuğuna çekilince, dışarıya kalın duvarlar örülünce, selam-sabah-sohbet kesilince, asık yüzler soğuk ve dışlayıcı tavırlar sergilenince herkes küsüp elini ayağını çekecekti veya arkasına bile bakmadan kaçacaktı ki Dicle Üniversitesi içeride dönen türlü oyunlara mahkum kalsın!
Halbuki üniversitelerin asli misyonlarından biri de şehrine, bölgesine, ülkesine kapılarını ardına kadar açarak faydalı olacak sosyal dokunuşlar sergilemek... Velhasıl-ı kelam bir dönemin Türkiye-Dünya üniversitesi olan Dicle Üniversitesi zamanla küçültülmüş ve mimli bir misyona büründürülmüştü... Misal Diyarbakır; bırakın Anadolu’yu dünyaya yön veren tarihi mirasa sahip bir şehir... Tarımda ve hayvancılıkta büyük bir cevheri var... Girişimci ruhuyla kimya, endüstri, tekstil, gıda, yatırım, üretim potansiyeline sahip bir şehir...
Elde bu kadar malzeme varken Dicle Üniversitesi bir türlü mis kokulu helvayı yapıp sunamamıştı şehrine! Irak, Suriye gibi komşu ülkelerin öğrenci potansiyeline de sahip çıkamamış eğitim boşluklarını dolduramamıştı... Diyarbakırlıya veya yolu bir şekilde Diyarbakır’la buluşmuş kime sorarsanız herkesten aynı şikayetleri, sitemleri, mutsuz kırgın cümleleri işitebilirdiniz Dicle Üniversitesi’ne dair...
Giriş kısmını ve gelişme kısmını verimli bir şekilde yaşayan Dicle Üniversitesi ikibinlerin başıyla birlikte duraklama, kabuğuna çekilme ve düşüşe geçmişti... Rahmetli ağabeyim seksenlerin sonlarında İzmir’den Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’ni kazanıp Diyarbakır’a gelmişti... Tatillerde İzmir’e her gelişinde anlata anlata bitiremezdi ta o zaman ki kampüs hayatının aktif yönlerini... Sonraki yıllarda bizzat ben de şahit ve dahil oldum o aktifliğe... Ve sonra malum süreç başladı sonu 15 Temmuz’a kadar toslayana kadar!
Şimdilerde Dicle Üniversitesi “kuruluş ruhunu” yakalamakta kararlı... Onun bu kararlılığı hepimize umut ve güç oldu elbette. Öğrencilerine, şehrine, ülkesine dokunan bir üniversite olmak yolunda ilerlemeye başlayan üniversite hızlı bir şekilde kapılarını şehrine araladı... Yeter mi derseniz elbette yetmez derim çünkü Dicle Üniversitesi içerisinde yer alan salon, alan, laboratuvar, cihaz, akademisyen ve daha nice önemli başlık bir an evvel potansiyellerinin en üst seviyesinde şehrin menfaatleri doğrultusunda sahaya sürülmeli... Ki gördüğüm kadarıyla yeni Rektör Prof. Dr. Mehmet Karakoç ve yönetimin kararlı vizyonu bu adımları ve çok daha fazlasını önümüzdeki günlerde hepimize gösterecek... Misal Diyarbakır ile ilgili sayısız bilgiyi, değeri, eksiği, yanlışı Rektör Karakoç’un yaptığı çalışmalar ve paylaşımlar sayesinde öğrendiğimi itiraf ediyorum... Diyarbakır’a yabancı yaşamışız yıllarca... Ve pandemiye rağmen online gerçekleştirilen sosyal çalışmalar çok değerli...
Burada şehirlere de önemli görevler düşüyor elbette. Üniversitesinden bir adım geldiyse tüm kırgınlıklarını bir kenara bırakıp kucaklamalı ve samimiyetle yanında durmalı Diyarbakır... Kişisel menfaatleri, projeleri ve çalışmaları doğrultusunda diretmemek karşılık bulmayınca da tavır almamak gerekiyor!
Mevzu eğitim, kalkınma, gelişme, modernleşme ise sen-ben olmak yerine ortak hareket etmek hepimizin menfaatine olacaktır...
Diyarbakır’ın tarihi mekanlarının tanıtımı ve turizme kazandırılması konusunda hızlı adımlar atan Rektör Karakoç’tan önümüzdeki günlerde yeni ve güzel haberler gelebilir derim...
Bununla birlikte Doğu ve Güneydoğu illerimiz tarım ve hayvancılıkta son birkaç yıldır dipten çıkmaya başladı bu sevindirici bir gelişme. İşte tam da burada üniversitelere önemli görevler düşüyor hem öğrencilerin eğitimini desteklemek hem de ürün verimini ve kalitesini artırmak adına...
Hayvandan korkan, iğneyi nereye vuracağını bilmeyip hayvanları sakat bırakan veterinerlik ve ağacı-tohumu tanımayan ziraat öğrencilerinin-mezunlarının akıllara zarar durumlarını o kadar çok dinliyorum ki sahadaki üreticiden!
İşte bu sebepten alaylı-mektepli buluşmaları olmalı her iki tarafın bilgi, birikim, tecrübe, eğitim istişareleri için...
Devletin tarım hayvancılık çalışmaları üniversiteler sayesinde geliştirilmeli...