​ZELZELE

Yusuf DİNÇ 10 Şub 2017

Yusuf DİNÇ
Tüm Yazıları
'Boğazlarda kopacak bir zelzele dünyayı sallayabilir. O gün sismograflar da kırılırsa bunun me'sulü biz değiliz.'

‘Boğazlarda kopacak bir zelzele dünyayı sallayabilir. O gün sismograflar da kırılırsa bunun me’sulü biz değiliz.’

Bayrak şairimiz Arif Nihat Asya, Top Sesleri’nde böyle sesleniyor istila budalalarına.

Zelzele sessiz ve saklı bir gücün öfkesidir. Bu güç arzın merkezinde sürekli yanan külhandır. Bu gibi hiç soğumayan ocaklara cehennemlik denir. Isındıkça homurdanır, baskı arttıkça patlar, zelzele olur. Sallar, yıkar geçer. Ocağı dengede tutan arzın külhanbeyleri dağlardır.

Biz dünyayı sallayacak bir zelzeleyi içimizde tutmaktayız. Yüreğimizde yanan bir ocak vardır her birimizin. Bir kopsak dayanacak bulunmaz karşımızda ve dahi üzerimizde sosyal deneyler yapanlar parçalanırsa günah bizden gitmiştir. Nice zorba heves şimdilik sabırla def edilmiştir. 

Ve fakat bizi de bekleyen bir zelzele vardır.

Çanakkale’de kopan deprem boğazın diğer ucunda bekleneni yeniden hatırlatmıştır. Amma külhanbeyimiz de yok değildir. İstanbul’un eşsiz doğasında bir tek dağı eksiktir lakin boğazın bu ucunun külhanbeyi İstanbul Proje Koordinasyon Birimi (IPKB) sessizce çalışmaktadır. Okullarımızı, hastanelerimizi yeniden inşa etmektedir. Arzı sabitlememiz mümkün değildir. Buna karşılık dayanıklı yapılar yapmak ise mümkündür. IPKB, çocuklarımızın, hastalarımızın sorumluluğunu almış bugüne kadar 5 milyar TL’lik proje gerçekleştirmiştir. Üstelik güvenliğin yanında şehrin dokusuna uygun, sıhhi ve sürdürülebilir yatırımlar yapmış ve yapmaktadır.

Şimdiyse kentsel dönüşümlere hazırlanmaktadır. Kentsel dönüşümü çıkara çeviren yüklenici kıskacından, canını kurtarmak yerine para kazanmak amacında olan mülk sahibinden şehirlerimiz yakında kurtarılacaktır. 

Kentsel dönüşümü bir rant alanı olarak görenlerle mücadele etmek kalkınma zamanının geldiği mesajını vermektedir. Demek artık şehir gibi şehirlerimiz olacaktır. 

Aslında kalkınmanın yanında kentsel dönüşümün büyüme etkisi önde gelmektedir. Deprem bizi diri tutmaktadır. Ekonomimiz için de dinamizm sağlamaktadır. Çünkü tüketim temelli ekonomik yapımızda üretimin temel argümanı inşaat sektörü olmuştur. Bankacılıktan mobilyaya, tekstilden işgücü piyasasına kadar her alan inşaat ile desteklenmektedir.

Bugün bankacılık sektörünün 1,3 trilyon TL’lik ticari kredi hacminin %20 civarı inşaat sektörüne kullandırılan kredilerdir. Ancak bankacılığın inşaat sektörü ile ilişkisi bu kadarla sınırlı değildir. 310 milyar TL’lik tüketici kredilerinin %50’ye yakını da konut kredilerinden oluşmaktadır. 

Bu tutarlar önemli hacim göstergesidir. İnşaat sektörünün sadece kredi pazarında 400 milyar TL’lik ağırlığı olduğuna işaret eder. Borsamızdaki hisse senedi işlemlerinin yoğunluğunun bankalar üzerine olması, inşaat sektörünün banka performansına etkisi göz önüne alındığında sermaye piyasalarında da inşaatın önemli etkisi olduğunu gösterir. Bu hacmi ve ekonomik etkinliği besleyen en temel unsurlardan birisi deprem riskidir. Bu risk, yatırımın ve tüketimin besleyicisi olması hasebiyle ekonomik bir faktördür.

Deprem tehdidi inşaat sektörünü canlı tutsa da kentsel dönüşümün bugüne kadarki başarısızlığında asıl problem, tehdidin ciddiyetini tam olarak kavrayamayanların elinde kalmasından kaynaklanmaktadır. Deprem yerine kapitalist güdülerini önceleyenler depremden daha büyük tehdit halini almıştır. IPKB bu sorunu aşacak en yetkin kuruluşumuzdur.

Diğer tarafta Asya’nın zelzele metaforu düşmanın bildiği potansiyelimiz hakkında kendi fikrimiz olmayışıdır. 15 Temmuz’da görülmüştür ki değil sismograflar tanklar dahi parçalanmaktadır. Türkiye üzerinde emelleri olanlar akıbetlerine bir emsal görmüşlerdir. İmdi, bir kartalda yükseklik korkusu olması fıtrata aykırıdır.