SALYANGOZ VE DANABURNU

Alican DEĞER 29 Nis 2016

Alican DEĞER
Tüm Yazıları
Olağanüstü bir film vardır. Başrolünü Peter Sellers ve Shirley Maclaine'nin oynadığı "Being There." Türkçesi "Tam zamanında orada olmak" anlamında bir deyim.

Olağanüstü bir film vardır. Başrolünü Peter Sellers ve Shirley Maclaine’nin oynadığı “Being There.” Türkçesi “Tam zamanında orada olmak” anlamında bir deyim. 1979 yılında çekilen film aslında bir politik komedi. Bütün hayatı boyunca bahçesinde çalıştığı evin dışına çıkmamış olan kendi halinde, saf biraz da zekası kıt bir bahçıvan, işvereni ölünce kendini sokakta bulur. Dış dünya hakkında bildiği her şey sadece televizyonda seyrettikleri ve bahçesindeki bitkiler ile sınırlı olan bu safdil bahçıvanın ara sıra sarfettiği sözler bilgelik zannedilince bunlardan derin anlamlar çıkaran etkili bir politikacının himayesine girer, sosyetenin basamakları hızla tırmanırken ABD başkan adaylığı teklifi bile alır. Kahramanımızın bir bahçenin mevsimlere göre gösterdiği değişiklikleri tasvir etmesi ekonomik ve politik bir tavsiye olarak yorumlanır. Bilgeliğin gösterişsiz ve saf yeni temsilcisi olarak kabul görür. İşte şimdi size kendi başıma gelen benzer bir hikaye anlatacağım. İki metreye iki metre toplam 4 bilemedin 5 metre kare bir bahçe alanım var. Bir köşesine sarımsak ektim. Yavaş yavaş büyüdüler. Küçük tanelerden küçük, büyük tanelerden büyük ve güçlü taze sarımsaklar çıktı. Onun yanında ise toplam 5 tane soğan. Evde filizlenmiş. Onlar da bir sıra oluşturdu. Sonra kalan kısma bakla tohumu gömüverdim. Ürünlerimin gelişimini de gün be gün takip ediyordum. Nemli bir gece ‘Şeytan dürttü’ ürünlerime bakmak istedim. Ne göreyim, soğanlarımın üzeri sayamayacağım kadar çok salyangozla dolmuş. Kimi kabuklu, kimi kabuksuz. Son derece yavaş bir şekilde saklandıkları yerden çıkmışlar belli belirsiz bir iz bırakarak soğanlarımın üzerine kabus gibi çökmüşler. Her biri bir parça koparıyor. Doymak bilmez bir iştahla yiyorlar. İlk bakışta son derece zararsız görünen bu hayvancıklar, uygun iklime kavuştuklarında son derece kıyıcı olabiliyorlar. Özellikle de taze sürgünleri yiyorlar. Sarımsağa ise hiç dokunmamışlar. Belli ki tadı kötü gelmiş. Hemen ertesi sabah salyangoz zehiri edindim. Küçücük bahçemin çevresine serptim. Granül halindeki bu zehir kokusuyla salyangozları cezbediyordu. Taze sürgün yediğini zanneden salyangozlar zehiri yiyip ölüyordu. Bu sırada aklıma toprağın altına ektiğim bakla tohumlarına geldi. Onlar da hiç bir hareket yoktu. Bekledim, özenle suladım, yine bekledim… Ancak ne gelen var ne de giden. Sonunda dayanamayıp toprağı kazdığımda bakla tohumlarımın yerinde olmadığını gördüm. Biri onları da yemişti. Derken fark ettim ki, benim küçük tarlamda ‘Danaburnu’ vardı. Bu haşere kanatlıydı ama 6 ayağıyla çok hızlı bir şekilde toprağı kazabiliyordu. Bulduğu tohumları ve bitki köklerini afiyetle yiyordu. Danaburnu hayatını toprağın 20-30 santim derinine kazdığı yuvasında geçiriyordu. Mahsulümün tam yanına belki de altına yuvalanmış bekliyordu. Resmen benim emeğime ortak oluyordu. Öğrendim ki bu böcekle mücadele edilmezse süratle çoğalıyordu. Yerin dibindeki yuvalarında bir seferde onlarca yumurta bırakıp tüm ürünü tahrip ediyordu. Şimdi benim küçük tarlam yerine Türkiye’yi veya herhangi bir siyasi partiyi koyun. Sonra biraz uzaklaşıp bir bakın. Kimler salyangoz, kimler danaburnu.

 

Muhammed Ali Superman’e karşı

Şimdilerde Batman, Superman’e karşı filmi ortalığı kasıp kavuruyor ya. Bu film Muhammed Ali, Superman Karşıkarşıya’nın yanında bir hiç. İnternette dolaşırken bu çizgi romanın kapağını gördüm. Çok hoşuma gitti.  Üşenmedim araştırdım. Çünkü Muhammed Ali çocukluğumu yaşadığım yıllarda Türkiye için çok önemli bir figürdü. Müslüman olmuştu ve Dünya ağır siklet boks şampiyonuydu. Birleşik Devletler’deki maçları saat farkı yüzünden buralarda sabaha karşıya denk geliyordu. Babam, siyah beyaz bol karıncalı ekranda Muhammed Ali maçı izlemek için saati kurardı. Sabaha karşı beşte bütün aile uyanır boks maçı izlerdik. Sanki o yumruk attıkça biz vuruyor, sanki o yendikçe biz yeniyor gibi olurduk. Başta bahsettiğim çizgi romanın orijinali DC yayınları tarafından çıkarılmış. Türkiye’de ise B yayınları. Ancak dikkatli bakınca Türkiye’de muhtemelen telif ödenmeden, aydınger üzerinden kopya tekniği ile basıma hazırlanan çizgi romanın kapağında Amerika’dakinde olmayan birşey dikkati çekiyor. Bizimkinde ‘Eralp’ imzası görünüyor. Orjinal kapağa da sahip çıkmış, üstelik bir de imza atmışız. Kapağın alt tarafında şimdilerde Superman’a karşı mücadele veren Batman’ın izleyiciler arasında olduğunu görüyoruz. Heyecanla maçı izliyor. 

Edebin en önemli ölçüsü, başkalarının senden rahatsız olmamasıdır.

Hz. Mevlana