RUS SOPASI İLE HİZAYA GETİRİLME DÖNEMİ BİTTİ

Alican DEĞER 13 Eki 2016

Alican DEĞER
Tüm Yazıları
​Ünlü bir fıkra vardır. Soğuk savaş zamanları. Güya bir Rus general Türkiye'ye ziyarete gelmiş. Tabii ortak konu askerlik ve ordular. Sormuş, "Bu kadar askeri niye besliyorsunuz? Eğer komşularınız içinse fazla. Eğer bizim içinse az"

Ünlü bir fıkra vardır. Soğuk savaş zamanları. Güya bir Rus general Türkiye’ye ziyarete gelmiş. Tabii ortak konu askerlik ve ordular. Sormuş, “Bu kadar askeri niye besliyorsunuz? Eğer komşularınız içinse fazla. Eğer bizim içinse az”

Geçmişte özellikle Stalin’le başlayan toprak talepleri ve boğazların durumunun tartışmaya açılma çabaları Türkiye’yi çok sıkıntıya sokuyordu. Sovyet talepleri bir anlamda Türkiye’yi batı bloku ile hareket etmeye zorladı. NATO ve askeri işbirlikleri bu dönemlerde pekişti.

Belki NATO bizi olası bir Sovyet işgalinden kurtardı. Ama karşılığında neler götürdü? 

İlk yumruğu 5 Haziran 1964’de yedik. Hem de tam burnumuzun üzerine. Amerikan Başkanı Lyndon Johnson, Başbakan İsmet İnönü’ye kaba bir mektup yazarak Türkiye’nin Amerikan silahlarını kullanarak Kıbrıs’a müdahale edemeyeceğini açıkladı. Mektupta üstü örtülü de bir tehdit vardı. Johnson, Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesinin olası bir Sovyet işgaline yol açabileceğini, böyle bir durumda ise NATO’nun Türkiye’yi savunmak için ‘isteksiz’ olabileceğini belirtiyordu.

Bu açık tehdit ve Sovyet korkusu yüzünden Türkiye, Kıbrıs müdahalesine 10 yıl geç kaldı. Sovyetler ve Rusya batı tarafından hep bize karşı bir sopa olarak kullanıldı.

Yapılan bütün darbelerde Amerika’nın parmağı olması boşuna değildir. Türkiye onlara göre bir uç beyliğidir. Savaşta düşmanla ilk karşılaşacak olan ve ilk feda edilecek olan.

Batı bloğu içerisinde yer alan Türkiye bu mektup sayesinde kendi ulusal çıkarlarının blok lideri Amerika’nın çıkarlarıyla çeliştiği noktada bağımsız politikalar geliştirme konusunda sıkıntılar yaşanabileceğini görmüştü. Amerika’nın kimi zaman kendisini yalnız bırakabileceğini de anlamıştı.

Şimdiki durum da aynı. Türkiye “En mükemmeli” demiyorum ama kendince, kendi ulusal çıkarları uğruna bir politika yürütmeye çalışıyor. Ve tıpkı o günlerdeki gibi bu politika Amerika’nın çıkarlarıyla çelişiyor. Ve yine geçmişte olduğu gibi zorlanıyor.

Ama bu kez birşeyler farklı. Rus uçağı düşürülerek oluşturulmaya çalışılan Rusya tehdidi ustalıkla def edildi. Artık bu kez “İşgal ederlerse sizi korumam” diyebilecekleri bir Rus tehdidi yok. Bunun da çok iyi farkındalar.

Rusya ile Türkiye arasında yakınlaşma bu anlamda da bazıları sinir ediyor. Batı bloğu, daha doğrusu Amerika geçmişte “Bizim oğlanları” kullanarak Türkiye’ye müdahale etti. 15 Temmuz’da da aynı şeyi denediler ama olmadı.

Şimdi kullanabilecekleri bir “Rus sopası” olmadığı için PKK sopasını kullanmaya çalışıyorlar. Bununla birlikte eş zamanlı yürüyen bir de “Ekonomik kriz sopası” var. Emin olun kullanabilecekleri her enstrümanı kullanacaklar.

Hele hele geçtiğimiz hafta içinde açıklanan hava savunma sistemi için Ruslardan teklif alınacağı durumu… İşte bu örtülü savaşa karşı Türkiye’nin hamlesi. NATO temelinde, Sovyetler yani Rusya’ya karşı kurulmuş bir örgüt. Bu örgütün üyelerinden birinin hava sınırlarını Rus silahlarıyla savunabilme ihtimali bile bazılarını çıldırtır. Daha şimdilik bir açıklama yapmadılar. Ama yakındır. Bekleyin görün.

PKK NİYE KÜRT ÖLDÜRÜR?

Hemen “Türk mü öldürsün yani?” demeyin. Hiç kimseyi öldürmesin. Ama başlıktaki sorumu tekrarlıyorum. “PKK niye Kürt öldürür?” Çünkü faşist bir örgüttür. Kendisinden başka kimsenin sesini duymaya tahammülü yoktur.

PKK çılgınca bir koşu içinde. Son hedefleri ise bölgede siyaset yapan Ak Partililer. Yapmaya çalıştıkları şey temelinde kendilerine belirledikleri alanlar içinde siyasi temizlik. Bunun için güvenlik güçlerinin yanısıra artık siyasi figürleri de hedef alıyorlar. Vermek istedikleri mesaj açık, “Bizim gibi düşünmüyorsan ölmelisin.”

En çok tilt olduğum da bunu ‘demokrasi çığlıkları içinde’ yapmaları. Bir yandan “İnsan hakları, demokrasi” diye bağıracaksın, diğer yandan siyaset yapanları öldüreceksin. Kim yer bunu Allah aşkına.

Gerçekleştirdikleri bu suikastlerin en PKK yanlısı çevrelerden bile destek bulması güç. Ne diyecek HDP’li siyasetçiler, “Biz bağır bağır bağırınıyoruz demokrasi diye, temsil hürriyeti diye. Bize soruşturmalar açıyorlar diye. Ama destek verdiğimiz örgüt siyasetçi öldürüyor. Bu da onların hakkı” mı diyecekler?

Bu gelişmeler gösteriyor ki, eğer PKK kazara ufacık bir bölgede bile alan hakimiyeti sağlamış olsa orada farklı düşünen bir tek Kürt bile kalmayacak. Bu çok açık. 

Türkiye’de böyle davranan Suriye’de farklı mı olacak? Veya Irak”da. PKK’nın kuracağı birşeyden demokrasi bekleyebilir misiniz? Adı kanton olsun olmasın. 

Böyle savaş bahanesiyle otorite yokluğundan kurtarılmış bölgeler yarattığınız Suriye’de demokrasi vahası mı oluşacak bir anda. Adını kanton koymuşlar. Bölge anlamında. Ama adını kanton koyunca aklımıza İsviçre kantonları mı gelecek yani? 

İsterseniz adını Finlandiya koyun. Eldeki bu. PKK Ortadoğu’nun toprağında bolca görünen faşist bir örgüttür. Hangi kılıfa sokmaya çalışırlarsa çalışsınlar bu değişmez, değişemez. 

SAHTE İHBARCILARA DUR DENMELİ

Bir yakınım lokanta işletiyor. Uzun süredir bir aşçısı ile sorunluymuş. Sonunda işten çıkartmış. Tazminatı ile falan. 

Aşçı çıkarken bağırmış çağırmış. Neyse bunlar olağan. Olağan olmayan anlatacağım. Aşçı çıkarıldıktan bir gün sonra haber göndermiş, “Sizi FETÖ’cü diye ihbar edeceğim*

Artık bu durumun önüne geçmek lazım. Açıklandı ki tam 40 bin ihbar asılsız çıkmış. Tam 40 bin kişi, yakınını, eşini, dostunu, komşusunu, hatta oğlunu FETÖ üyesi diye ihbar etmiş. Tam 40 bin kişi kafasının bozulduğunu, iftira olduğunu bile bile ispiyonlamış. Bu nasıl bir ruh halidir.

İhbarlarda imza aranacağı açıklandı. İmza deyince öyle kuru imza değil tabii. İsim, adres T.C. kimlik numarası falan. İyi de oldu. Ama şimdi yapılması gereken bu sahte ihbarcıların bulunup kurdukları minik kumpasların ayağına dolanmasının sağlanması.

Öncelikle ihbar edilenlere kendilerini kimlerin ihbar ettiği söylenmeli. Bilmeliler. Çünkü böylesi bir oyun varsa, tekrar edecektir. Bu insanları korumak da polisin işinin gereği olmalı.

Daha sonra ise bu sahte ihbarları yapanlara tek tek soruşturma açılmalı. Öncelikle bu işi yaygınlaştırıp, FETÖ soruşturmalarını baltalamak iddiası ile. Böylesi bir durum sadece FETÖ’nün işine gelir. Ne kadar çok suçsuz adam adam soruşturulursa, FETÖ o kadar mutlu olur. Diğer yanıyla nicelik olarak 40 bin ihbarı incelemek bir hayli vakit ve adam alan bir iştir. Normal soruşturmaları engelleyeceği çok açık. 

Diğer yandan kişilik hakları ile ilgili de bir durum var. Hiç suçu olmadığı halde, komşusu veya miras davası olan akrabası tarafından ihbar edilen kişiler de hakkını arayabilmeli.