​OBAMA'NIN DIŞ POLİTİKASI VE SORUNLARI (2)

Hasan KÖNİ 06 Oca 2017

Hasan KÖNİ
Tüm Yazıları
'bizden, Libya'dan başlayarak Arap ülkelerini dengesizleştirmemiz isteniyor. Askerin işi caydırmak, saldırı olursa vatanı korumaktır…'

Nedenleri:

Eski NATO  kuvvetleri komutanı olan ve 2004 yılında Başkan Bush’a karşı  başkan adayı olan General  Wesley  Clark’ın California’daki demokrat parti toplantısında yaptığı ve Facebook’a düşen konuşmasında anlattıklarına göre; 2001 yılında Pentagon’daki general arkadaşını ziyaret ettiği sırada, arkadaşı elinde tuttuğu bir evrakı göstererek kendisine: …‘bizden, Libya’dan başlayarak Arap ülkelerini dengesizleştirmemiz isteniyor.  Askerin işi caydırmak, saldırı olursa vatanı korumaktır…’ dediğini aktarıyor. George Bush’la  siyaset bürokrasisinin yüksek kademelerine gelen  ‘yeni Muhafazakarların bu işe giriştiklerini anlatıyor. Amerikan siyaset yapısı bu durumda iken acaba kendi başına karar aldığı farz edilen Başkan Obama kendi karayla kendi halkına zulüm eden Suriye devlet başkanına karşı Suriye halkını özgürlüğe ve demokrasiye karşı korumak için  harekete geçtiğini mi zannetmiştir? Washington’un siyasi bürokrasisi tarafından ikna mı edilmiştir?

2014 yılında yayınlanan Prof.Michael J.Glennon’un ,’Ulusal Güvenlik ve Çift Hükümet’ adlı kitabı bizi bu hususta aydınlatıyor. Glennon’a göre  Başkan Truman’ın imzaladığı ‘Ulusal Güvenlik Yasası, Amerika’da, CİA, Ulusal Güvenlik Ajansı, Pentagon veya Ortak Kuvvet komutanlığı gibi ulusal güvenlik devletinin yaratılmasına yol açmış. Seçilerek iş başına gelenlerin, devlet yapısı içinde uzmanlığa gereksinme duydukları en önemli konu olan ulusal güvenlik konusunda uzman olanlar bu örgütlerin bürokrasisi olmuştur. Dışişleri bürokrasisini de bu grubun içine koyarsak müesses nizamı oluşturan bu atanmış kimseler, olayları inceleyip karar vermekte ve seçenekleri Başkanın, Kongrenin önüne koymaktalar. Yasaları  onlar hazırlamakta ve Kongre bu yasaları imzalayarak meşrulaştırmakta. Böylece gizli, işgalci, rejim değiştirici politikalar uluslararası alanda uygulanmaya başlanmaktadır. Prof.Glennon’a göre müesses nizam o kadar derindedir ki, ulusal güvenlik elitinin Amerika’da seçilmişler tarafından kararlarının incelenmesi ve soruşturulması mümkün olmamaktadır.

Örneğin, Amerikan Adalet Bakanlığı Yasa Danışma Konseyi kendisine gelen eksik bilgiler yüzünden CİA analizcilerinin önüne koyduğu bilgilerle, savaşta işkencenin yasallığını savunabilmiştir. Seçilmişler, sosyal politika, eğitim, ekonomi ve diğer alanlarda konuşabilirken ulusal güvenlik ve istihbarat konusunda dizginlere sahip değildirler. Bu  gözetimsizlik hatalara neden olmuştur. Obama’nın aldığı kararlara ve Amerikan kamu oyuna rağmen,   terörist yetiştirme merkezi gibi çalışan, Küba’daki  Guantanomo hapishanesi kapatılamamıştır. Obama sistemin engellerine karşın yakalanan teröristlere yapılan bazı işkence tekniklerini önlemiş ve çeşitli ülkelerde tutukluların bulunduğu ‘kara siteleri kapatmış ve terör eylemlerinden yargılananları Amerika’da sivil mahkemelerin önüne getirmiştir. Bürokrasinin denetimsizliğinin eski bir olayı da Vietnam Savaşı süresinde cereyan etmiştir. Vietnam’da savaş Amerika’nın aleyhine gelişirken, Pentagon’dan Başkanlığa giden raporlarda olumlu gelişmeler ve başarı gibi analizler ortaya konmuştur. Daha sonra yayınlanan ‘Pentagon Belgeleri’ adlı eserde bu yanıltıcı belgeler kamu oyuna açıklanmıştır. Amerikan Başkanı Johnson ikinci defa seçilmek  imtina etmiştir.

Obama’nın Suriye ‘deki tutumuna gelince; muhalefete aktarılan silah ve cephanelerin Batı’ya karşı grupların eline geçtiği çok geç anlaşılmıştır. Obama’nın kırmızı çizgilerinden olan Suriye’de zehirli gaz kullanımında, Suriye’de yapılması düşünülen hava saldırısının stratejisini Kongre’ye havale ederek önlemesi çok eleştiri çekmiştir. Gözden kaçan husus bu bombalama sonucunda Rusya’nın olaylara bütün gücüyle karışıp karışmayacağı hususunda  tereddütlerin olmasıdır. Nitekim bu olaydan birkaç gün sonra Obama, Rusya Devlet Başkanı Putin’in Suriye’nin kimyasal silahlardan kurtulma planını kabul etmiştir. Obama’nın, yeni muhafazakar bürokrasinin İran’a,  İsrail tarafından bir hava saldırısı yapılması ve nükleer tesislerin vurulması planına karşı gene Putin’in desteğiyle İran’ı ikna edip nükleer enerjinin denetlenmesinin kabul edilmesini sağlayıp, uzun görüşmelerden sonra İran’la bu hususta bir anlaşma yapılmasını sağlamıştır. Bu anlaşmaya müesses nizam karşı çıkmıştır ve İran üzerinden ambargoların kalkmasını geciktirmiştir.

2010 yılına kadar Amerika’da, Rusya ile olan ilişkilerdeki strateji belgeleri olumlu bir çizgi izlerken, Arap Baharı ile birlikte müesses nizamın Rusya’yı karşına almaya başladığı görülmüştür. Rusya’nın Suriye olaylarına gittikçe daha fazla müdahil olduğu ve DAİŞ’in 2014 yılında Suriye ve Irak’ta yoğun bir şekilde harekete geçtiği dönemde birden Ukrayna olayları alevlenmiş ve Rusya Kırım’ı ilhak etmiştir. Bu tarihten itibaren Rusya ve Putin imajı, Batı ülkelerinde hızlı bir düşüş göstermeye başlamıştır.

Obama, Eylül 2014’den itibaren DAİŞ’in terörizme karşı stratejilerle yok edilmesi gerektiğini belirtmiş ve iki hafta sonra DAİŞ hedeflerine  hava saldırılarını başlatmıştır. Obama, DAİŞ’e karşı güç kullanma yetkisini 2001’de Kongrenin George Bush verdiği:’ 11 Eylül saldırılarını yapan, yardım eden ve izin verenlere karşı askeri güç kullanma’ kararından aldığını bildirmiştir. Oysa bu dönemde saldırıları yapan El Kaide ile DAİŞ birbirinden ayrı iki ayrı yapı oluşturmalarına rağmen.

DAİŞ’e karşı savaş, Obama’ya göre, Afgan ve Irak savaşından farklı olmalı ve Amerikan Kuvvetleri yabancı bir ülkede savaşa katılmamalıdır. Amerika bu savaşta seçimini yaparak hava saldırılarının yanında güç olarak çoğunlukla Iraklı Şii güçleri ve YPG adı verilen Kürt gruplarını seçmiştir. Bu strateji, PKK ile YPG arasındaki tespit eden müttefik güç Türkiye’yi zor durumda bırakmıştır. Amerikan silahlarını kullanan DAİŞ güçleri ve Amerikan silahlarını kullanan YPG Kürt ve Irak Şii güçleri. Türkiye’ye sınırından içeri yüklenen DAİŞ ve PKK. Rus uçağının vurulmasını bir kenara bırakırsak Türkiye bu gelişmeler ve 15 Temmuz darbe girişimleri sonucu bir denge stratejisi gereksinimi içinde yavaş yavaş Rusya’ya ve Şanghay Örgütüne dayanmaya başlamış ve bu sayede Suriye sınırından içeri girerek altında oluşan  Hatay’a kadar uzanan Kürt hattını kırabilmiş ve DAİŞ’i sınırlarından uzaklaştırmıştır. Obama’nın izlediği politika, Suriye’deki çözümde Amerika’yı devre dışı bırakmıştır.

Şimdi bütün Dünya, her gün değişen söylemleri ile, bir gün ümit uyandıran öte yandan ne yapacağı belli olmaz gibi gözüken yeni Amerikan Başkanı Trump’ın 20 Ocak’ta görevi devralmasını beklemektedir. Bütün dünya, CİA’ye pek güvenmediğini ifade eden, müesses nizamın dışına çıkacak gibi gözüken Trump’ın bunu başarıp başaramayacağına odaklanmış durumdadır.