DEVE KUŞU GIBI, NE DEVE NE KUŞ

Alican DEĞER 11 Eki 2016

Alican DEĞER
Tüm Yazıları
​FETÖ'nün tavırları Batılılara tabii ki değişik gelmiştir. Onlara göre İslamcı ama, Papa ile görüşmeyecek kadar değil. Ümmetçi ama Mavi Marmara'yı eleştirmeyecek kadar değil. Cemaatçi ama, cemaatçi gibi değil. Milliyetçi ama milliyetçi gibi değil. Sapına kadar kapitalist ama sosyal dengeci gibi duruyor

FETÖ’nün tavırları Batılılara tabii ki değişik gelmiştir. Onlara göre İslamcı ama, Papa ile görüşmeyecek kadar değil. Ümmetçi ama Mavi Marmara’yı eleştirmeyecek kadar değil. Cemaatçi ama, cemaatçi gibi değil. Milliyetçi ama milliyetçi gibi değil. Sapına kadar kapitalist ama sosyal dengeci gibi duruyor. Enternasyonalist desen, evet gibiymiş gibi. Fakat içeride başka, dışarıda başka. Kendini tanımlamıyor, tarif etmiyor, sınıflandırmıyor. Bir yönüyle memur sendikası, bir yönüyle esnaf dayanışma derneği. Bir başka yönüyle ise dışişleri bakanlığı. Yardımlaşma temelinde örgütleniyor ama dağıtımda bir sorun var.   Bizim buralarda bile hala ne olduğu tam olarak anlaşılamamış durumlarda. Herkes tanıdığı yönüyle tarif ediyor onları. Tanımlamaları birleştirdiğinizde ise ortaya devekuşu gibi birşey çıkıyor. Ne deve ne kuş.  FETÖ’yü kendisine bağlı olan kişilerden yola çıkarak tanımlamak mümkün değil. Çünkü çok geniş bir yelpaze. Bireyler hiç bir zaman bütünü anlatmıyor. Hatta bütünün özelliklerini de göstermiyor. Anca tüm hücreler toplandığında, yapı tümüyle görülebildiğinde anlama bürünüyor. Amorf bir canlı sanki.  Hani bilim kurgu filmleri vardır. Uzaylılar bir ana kraliçenin emriyle bir anda harekete geçerler. İşte onun gibi birşey düşünün.   Tamam biz ‘ne oldukları’ konusunda önemli yol katettik. Ama gördüğüm hala ‘ne olmadıkları’ üzerinden tarif ediyoruz. Çünkü daha önce ‘olduklarını’ söyledikleri hiç birşey değillermiş. Aslında bilindik hiç birşey değillermiş. Kendi başına öncüllerinden ve ardıllarından tümüyle farklı bir yaşam formu. 

YOK ARTIK… 

Aslında Anıtkabir’e yapılan çocuk parkına karşı çıktıkları için eleştirmiştim CHP’lileri. Hatta, *Ne olur ki, Atatürk çocuk özlemini giderebilmek için evlatlıklar edinmişti” diye de yazdım bile. Tepkiler üzerine çocuk parkı kaldırıldı. 

Ama şimdiki haber eşeğin kulağına su kaçırdı. Bu kez de Anıtkabir’in alanına halı saha yapmışlar. Bunlarda hiç mi izan yok. Güya askerlerin futbol oynaması için yapılmış. Sanki İsviçre ordusunda görev yapıyorlar. Halı sahaları var, hatta nöbet sonrası stresleri gitsin diye masaja geçiyorlar. 

Bu düzenlemeyi kim yaptıysa, kim izin verdiyse ki, muhtemelen Anıtkabir Komutanlığı’dır, süratle düzeltmesi gerekiyor. Çocukları anlarım ama adı üzerinde Anıt-kabir. Yani mezar yeri. 

Hiç uygun kaçıyor mu?

FUTBOLSUZ, FUTBOL YAZISI

Futboldan hiç anlamam. Hatta sevmem bile. Bana hep “Parayı başkaları kazanıyor, bize çilesi düşüyor” gibi gelir. Öte yandan futbol görünmezden gelinebilecek bir olgu da değildir. Çok ciddiyetle ele alınıp, çok ciddiyetle üzerinde durulmalıdır.

Burada yapmak istediğim bir futbol yazısı döşenmek değil. Tam tersine bir psikoloji yazısı yazmak istiyorum. Fatih Terim’in psikolojisi.

Öncelikle Terim’in bir ego sorunu olduğunu düşünüyorum. Bu egosu onu geçmişte çok desteklemiş olabilir. “Ben ne yapsam doğrudur”  mantığı İzlanda önünde olduğu gibi gün geliyor tükeniyor işte. 

Öncelikle tanımlardan gidelim. Teşhisi yazının sonunda söyleyeceğim. Bu psikolojik durumdaki kişiler, başkasının düşüncelerine ve isteklerine ilgisiz kalırlar. Kendilerini beğenirler ve başkalarına yaşattıklarını ve yaşadıklarını umursamazlar. Sürekli olarak kendini ön plana çıkarmak isterler. Bu kişiler kendilerini başkalarının yerine koymaz, başkalarını anlamazlar.

Bu gibi kişilerde, artistik, dramatik veya atletik başarılar görülür.  Başkalarının eleştirilerini kaldıramazlar. Karşısındakileri kendi istekleri ve amaçları için kullanmayı severler. Güç ve sevgide doyumsuz, kendilerini eşi bulunmaz biri olarak görme özellikleri vardır. Kimseyle empati kuramazlar. Karşısındakilerden onay ve ilgi beklerler. Beklentileri karşılanmadığında benlik saygıları sarsılır, kırgınlık ve çökkünlük yaşarlar. Kendilerine ilgi göstermeyen, saygı duymayan herkesi küçümserler. Hayallerini abartmaya, kendilerini haklı çıkartmaya çabalarlar. Umutsuzluğa kapılmadan, tüm gerçekleri saptırırlar.

Bu kişiler yaşları ilerledikçe, güzellikleri ve güçleri kayboldukça zorlanırlar. Olumsuzluklar karşısında öfkelenir, intikam duygusu beslerler. Yaşamlarına yapılan eleştirilerde umursamaz hal alırlar. Yapılan eleştirileri değersiz görürler. İnsanları kullanmayı severler.

Aşağıdaki kriterlerin beş tanesinin ya da daha fazlasının bir arada olması halinde kişiye tanı konulabilir.


  • Kendisinin çok önemli olduğunu düşünen kişiler

• Sürekli olarak sınırsız güzellik, zeka, güç veya kusursuz sevgi üzerine kafa yoran kişiler

• Her zaman beğenilmek isteyen kişiler

• Kendinin eşi bulunmaz biri olduğunu düşünen kişiler  

• Kendinin kayırılacak biri olduğunu düşünen ve hak kazandığını zanneden kişiler

• Başkalarını kendi çıkarları için kullanan kişiler

• Başka insanların duygularını anlamada isteksiz kalan, empati yapamayan kişiler

• Başkalarını kıskanan ya da başkalarının onu kıskandığını düşünen insanlar

• Kendini beğenmiş ve küstah bir kişiliğe sahip olan kişiler

Bu durumun psikolojideki adı narsizmdir. Yani anlayacağımız dilde, “Kendini beğenmişlik.*