CEVABINI BİLDİĞİMİZ SORULAR!

Murat BAŞARAN 18 Eki 2016

Murat BAŞARAN
Tüm Yazıları
​Misak-ı Milli İstanbul'da toplanan son Osmanlı Meclis'i tarafından 1920'de kabul edilmiştir ve mağlup sayılan bir devlet olarak Birinci Dünya Harbi sonrası kabul edeceğimiz asgari şartları ihtiva eder. Musul, Kerkük, Batum, Batı Trakya, Adalar Misak-ı Milli sınırları içindedir.

Misak-ı Milli İstanbul’da toplanan son Osmanlı Meclis’i tarafından 1920’de kabul edilmiştir ve mağlup sayılan bir devlet olarak Birinci Dünya Harbi sonrası kabul edeceğimiz asgari şartları ihtiva eder.

Musul, Kerkük, Batum, Batı Trakya, Adalar Misak-ı Milli sınırları içindedir.

1923’te Lozan’da, Kurtuluş Savaşı’nı kazanmış bir ülkenin temsilcileri Misak-ı Milli sınırlarını koruyamamış, şimdi “zafer mi, hezimet mi” tartışmasını yaptığımız bir sonuçla dönmüşlerdir.

Balkan Harbine nasıl girdik? Sonuçları neler oldu?

Filistin Cephesi’nde 8. ve 4. Ordularımızın imhasına sebep olan gelişmeler nelerdir?

Bir savunma savaşı olan Çanakkale’de verdiğimiz zayiat nasıl izah edilebilir? Çanakkale’nin komutanları kimlerdir? Bu komutanların savaştaki fonksiyonları nasıl cereyan etmiştir?

Erzurum Kongresini kim toplamıştır? Kimler hangi şartlarda katılmışlardır?

Mustafa Kemal’in Samsun’a çıktıktan sonra Havza’da geçirdiği yirmi küsur gün, Havza Kaplıcalarını çok sevmesinden mi kaynaklanmıştır?

Ali Şükrü Bey kimdir ve nasıl öldürülmüştür? İzmir Suikastı diye bilinen akim kalmış bir niyetin hukuki açıdan incelenmesi nasıl yapılmalıdır?

Cumhuriyet ilan edildikten sonra, iddia edildiği gibi Türk milleti kendi kendini yönetebildiği bir rejime mi kavuşmuştur? Tek partili bir rejim 1923’ten 1950’ye kadar insan hakları açısından nasıl bir karneye sahiptir?

Cumhuriyet’in ilanı millet tarafından büyük bir kabul ve iştiyakla mı kabul edilmiştir, yoksa çeşitli isyanlar çıkmış mıdır? Çıkan isyanlar nasıl bastırılmıştır?

Milletin özgürleşmesi ve medenileşmesi adına yapılan devrimler millet tarafından nasıl karşılanmış, bu devrimlerin kabul ettirilmesi için şiddet uygulanmış mıdır?

İstiklal Mahkemeleri ile adalet kavramı yaralanmış mıdır? Yücelmiş midir?

Çok partili hayata geçiş denemeleri neden hayal kırıklığı ile sonuçlanmış ve her seferinde vazgeçilmiştir?

Kurtuluş Savaşı komutanlarından bazı paşalar Cumhuriyet kurulduktan sonra neden dışlanmış, hangi şartlarda yaşamış, hatırat yazmışlar mıdır?

Aradan yüz yıla yakın zaman geçti.

Emin Oktay gibi varlığı bile meçhul bir adamın rezil tarih kitaplarıyla beynimizi yıkamaya çalıştılar.

Fakat bu soruların sorulmasına kimse mani olamaz.

Çünkü gerçeklerin önünde sonunda ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır.

Bu sorulardan kaçan veya cevabından rahatsız olanlar, “Bizim Suriye’de, Musul’da ne işimiz var? Filistin’den bize ne?” diye sızlanan takımdır.

Hâlbuki size çizilen sınırların içinde, size tembih edilen kölelikle oturmak, sömürülmeyi peşinen kabul etmektir. 

Almanya İkinci Dünya Savaşı’nda dümdüz edilmişken, Güney Kore keza savaş sonrası beli kırılmışken, ayağa kalkıp bize tur bindirmişlerdir. Biz o sıralarda rejimi irticadan koruyup, balo ve ulusal bayram komiklikleriyle çağdaşlaşıyorduk ha bire…

Bu ülkede bizimle Orta Asya’dan gelmemiş veya sonradan bizim “Kızılelma” idealimize gönül vermemiş, soyu-sopu belirsiz, inancı arızalı bir azınlık var.

Sesi çok çıkan bir azınlık…

İflah ve ıslah olmayacak kadar “biz”e yabancı fakat “biz”denmiş gibi görünen…

Artık soruların cevaplanması, “biz”den olanla olmayanın ayrışması gerekiyor.

Bu topraklar üzerinde herkese hayat hakkı tanımış ecdadımız. 

Kiliseye, havraya gitmek serbest.

Ama camiye abdestsiz giren münafıklara göz yummak, savaşmadan yenilmek olur.

Veya galipken, masadan zararla kalkmak…

Bu milletin buna rızası yok.