​AMERİKA, BATI AVRUPA'DA AĞLAMA SESLERİ

Hasan KÖNİ 13 Ara 2016

Hasan KÖNİ
Tüm Yazıları
Ortadoğu, Asya ve Latin Amerika'daki yönetimlere silahta satan Avrupa ekonomisi ışıltılı olarak gelişmeye devam etmiştir.

Amerika Birleşik Devletleri birbiriyle geçinemeyen  Avrupa’ya tarihte iki defa müdahale ederek kurtarmıştır. I. Dünya Savaşı’nda  son anda Avrupa’ya müdahale ederek yeniden bir uluslararası dengenin kurulmasını sağlamış ve içine çekilmiştir. Amerikan halkı, Avrupa’nın sömürgeleri paylaşma yüzünden çıkan çatışmalarına karışmak istememiştir. Dengeleri bir türlü oturmayan Avrupa  yirmi sene sonra diğer devletleri de sürükleyerek ikinci bir dünya savaşına daha yol açmıştır. Savaş Pasifiğe sıçrayınca Amerika tekrar müdahil olmak durumunda kalmıştır.

Amerika savaşın temel nedeni olarak ekonomik dengeleri bozulan ve aç kalan devletlerin birbirlerine saldırdığını gözleyerek, parasız kalan ve aç kalan devletlere para yardımı, yiyecek içecek vermek için Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası gibi örgütleri kurdurmuş ve Marshall planı ile aç ve yıkılmış olan Avrupa’ya beş yılda bugünkü para ile tam iki trilyon dolar yatırmıştır. Avrupalıların  kuruluşuyla iftihar ettikleri o zamanki adı Avrupa Ekonomik Topluluğu olan, ekonomik yapı Amerika’nın birbiriyle geçinemeyen Fransa ile Almanya’ya yaptığı baskılar sonucu kurulmuştur. Amerika’nın 1945’lerde istediği Avrupa’da kendi federal sistemine benzer bir yapının oluşturulmasıdır.1948 yıllarında savunma birliğini kuran Avrupa, Sovyetler Birliği’nin nükleer gücü karşısında zayıf kalınca Amerika ve Kanada bu savunma birliğine katılarak NATO’yu  kurmuşlardır. Amerika’nın askeri kalkanı ve ekonomik desteği altında çöken Avrupa yeniden yeşermiştir. O dönemde Amerikan desteği olmasaydı, sömürgelerini de kaybedecek olan Avrupa’nın bir daha kendini toparlaması mümkün gözükmüyordu.. Avrupa Ortak Pazarı gittikçe gelişerek Avrupa Birliği’ne dönüşmüştür.1980 ortalarından itibaren Avrupa en başarılı yıllarını yaşamıştır. Yetmiş yılda Amerika sayesinde 500’den fazla ikili ve çok taraflı ticaret anlaşmaları imzalanmıştır. Bu anlaşmaların çoğu 1995’li yıllardan sonradır. Bu ticaret çılgınlığı orta sınıfların ayaklanması ile  günümüzde artık çökmüştür. Uluslararası ticaret anlaşmaları iç siyasal başarısızlıkları önlemede çok kısıtlı bir rol oynamışlardır.

Elli-altmış sene savaşlar Avrupa’nın dışında vekalet savaşları olarak devam etmiş. Ortadoğu, Asya ve Latin Amerika’daki yönetimlere silahta satan Avrupa ekonomisi ışıltılı olarak gelişmeye devam etmiştir. Hatta, kendisine pazar bulmak için üyelik yerine ortaklık statüsü diye bir kurum keşfeden Avrupa çevresini de denetim altına almıştır.

Birlikte Atlantiğin iki yakasını birleştirerek Batı adını taşıyan bu blok  yetmiş sene çok az sorunla günümüze kadar gelmiştir.1990’larda Sovyetler Birliği’nin çöküşü Batı imajını iki misli parlatmıştır. Artık süper değil hiber olan bir güç ortaya çıkmıştır. Amerika Birleşik Devletleri. Ancak bu hiper devletin siyasal sisteminde lobicilik diye bir yapılanma bulunmaktadır ve bu yapılanma Amerika’daki etnik azınlıkların akılcı olmayan siyasetlerini Amerikan siyasal mekanizmasına  sokuşturmasına  yaramaktadır. İşte, 1990’larda iş başına gelen ve Amerikan siyasal mekanizmalarını etkileyen Yeni Muhafazakarlar (NE-Con’lar) Amerika’yı Ortadoğu’nun kaypak  alanlarına sürüklemişler, Amerikan başkanlarına baskılar kurarak akılcı olmayan politikaların izlenmesine yol açmışlardır. Ortadoğu, Asya savaşlarına altı trilyon dolar harcayan Amerika 2008 yılında ekonomik bunalıma girmiş ve Amerikan halkı, Amerikan finans merkezi  olan Wall Street’i basmıştır. Avrupa kendi üstüne yansıyan  ekonomik zorluklarla boğuşmak durumunda kalmıştır. Avrupalılar, babaları hastalanan fakir  bir ailenin durumuna düşmüşlerdir.

Gelişmeler bununla bitmemiştir. Yeni Muhafazakarların kurbanı George W.Bush 2008’de iktidarı bırakıp yerine Başkan Obama gelince rahat bir nefes alan dünya, Başkan Obama’nın da lobilerin baskıları altında ezildiğini görmüştür. Obama, Ortadoğu barışı ve Amerikan orta sınıfının kalkınması için gerekli hamleleri yapmış olmasına karşın tamamen bölünmüş Amerikan Kongresinden gerekli desteği, bahsettiğimiz lobiler yüzünden alamamıştır. Barışı kurmak ve ekonomiyi kurtarmak için gelen Obama döneminde, Libya’ya müdahale, Arap Baharı, Irak’la ve Suriye ile mücadele, Afganistan ve Pakistan’da Taliban’la mücadele, El Kaide ve 2013’den sonra bir de DAİŞ, Rusya ile Ukrayna sorunu ve Suriye’de kapışma, İran, Suudi Arabistan derken ortaya çıkan savaş, sefalet, mezhep kavgaları ve iklim değişikliğinin getirdiği kuraklık, gıdasızlık içinde perişan olan Müslüman kitleler ülkemiz üzerinden de geçerek Batıya göç etmeye başlamışlardır. İklim değişikliği, savaş ve göç  üçgenindeki insanlar yalnızca Ortadoğu’dan değil, Asya’dan Afrika’dan çarpışıp yaşamlarını kaybetme pahasına Batıya göç etmişlerdir ve etmeye devam etmektedirler. Bütün  karar verme sistemlerinde akılcı tercihlerden bahseden Amerika, kendisini göçmenlere karşı iki büyük okyanusla korurken ayağa kalkmasına yardım ettiği Avrupa’yı büyük göçlerin ve gittikçe yayınlan terör eylemlerinin içine çekmiştir.

Avrupalılar içinde önce İngiltere durumu fark ederek hızla kendini Avrupa Birliği’nin dışına çekmek zorunda kalmıştır. İngiltere’nin kaçışında iki önemli husus bulunmaktadır. Bunlardan birincisi gelen göçlerden kurtulmak ikincisi ise Amerika’nın kavga ettiği Rusya ve Çin’in Asya’daki pazarlarına erişmek.

Göç hareketi, insan haklarının güçlü savunucusu olan Avrupa’yı zor duruma düşürmüştür. Avrupalıların göçmenlere karşı olumsuz tavırlarının yanında bir reaksiyon olarak Avrupa muhafazakar-milliyetçi akımlar güçlenmeye başlamıştır. Kitleler, yöneticilerinin liberal davranışlardan çok eski refah düzeylerini ve sosyo-kültürel yapılarının korunmasını istemektedirler.

Amerika başkanlığına Trump’ın seçilmesi, eski İspanya Dışişleri bakanı Ana Palacio’ya göre, Avrupa’da tsunami’nin gelişi olarak görülmüştür. İtalya’da anayasa reformuyla birlikte, İtalyan ekonomisini yeniden düzenlemek için referanduma giden, Başbakan Matteo Rnezi’nin referandumu kaybederek istifa etmesi Avrupa içindeki iki gelişmeyi ortaya çıkarmıştır. Bunlardan birincisi, İtalya halkçı hareketinin temsilcisi Beş Yıldız Hareketininin seçimi kazanarak 2018’de İtalya’yı Avro bölgesinden çıkarma olasılığı. İkincisi ise, İtalya’nın çekilmesiyle Avrupa Birliği’nin geçireceği yeni sarsıntı. Renzi’nin çekilmesiyle İtalya’nın  yönetilmesi zor olan bir ülke durumuna düşmesi beklenmektedir. Trump’ın seçilmesiyle güçlenen dolar Avrupa devletlerini zor duruma sokmuştur. İtalya yüksek faizleri olan ve kamu borcu gayri safi milli hasılasının 132 üstünde olan bir ülke durumuna gelmiştir. İtalyan’ın bankaları da zor durumdadır. Yalnızca İtalya değil, Güney Avrupa Ülkeleri’nin Yunanistan, İtalya, Portekiz ve İspanya doların artan değeri nedeniyle avro buhranına girmek üzeredirler. Bu dört ülkenin borçları 816.5 milyar avro tutarına erişmiştir.

Bazı Avrupalı analizcilere göre Avrupa’nın kurtuluşu gene Trump’ın izleyeceği bazı ekonomik politikalara dayanmaktadır. Amerika’nın alt yapı yatırımlarına harcamaları arttırması, askeri harcamalarını yükseltmesi hızla Amerika’da talebin artmasına ve mali açığın yükselmesine neden olması beklenmektedir. Güçlü dolarla Amerika ithalatını Avrupa ülkelerine yöneltmesi Avrupa’yı kurtaracak bir gelişme olarak beklenmektedir. Cumhuriyetçilerin geleneksel olarak kamu harcamalarını arttırmaları ve borçlanmama sınırlarını serbest bırakmaları da Avrupa’nın beklentileri içindedir. Avrupalılar Amerika’nın içe kapanmasını değil küreselleşmeyi savunmaktadırlar ve endişeli bir bekleyiş içindedirler.

Trump’ın, Amerikan orta sınıfı için yeni gelir dağıtımı politikalarını Avrupa hoş karşılamamaktadır. Hatta, yatırımları içeri çekmek ve içerde üretimi sağlamak için Çin’den yapılacak ithalata yüksek gümrük vergileri  konmasının Amerika içinde fiyatları artıracağını, tüketimi zora sokacağını, ekonomik büyümeyi durduracağını ve ekonomik eşitsizlikleri arttıracağını söylemekteler.. Bu durumda Amerikan yatırımcılarının iş gücünün daha ucuz olduğu Vietnam ve Bangladeş’e kayacağı da beklenmektedir. Öte yandan, Çin Amerikan Hazine bonolarının en büyük alıcısı olarak Amerika’nın yatırımını ve tüketimini finanse etmektedir demektedirler. Amerika’nın kendi halkına dönük olarak imtiyazlı ticaret anlaşmalar yapmasının belki bir süre dengeli bir ortam yaratıldığı intibaı vermesine karşılık uzun dönemde büyük güçler arasında, etki alanlarının çakışması nedeniyle, daha büyük çatışmalar yaratabileceği söylenmektedir.

Göz yaşları içindeki Avrupa’nın beklentisi, eski Amerikan başkanlarından Franklin D.Roosevelt’in 1930’larda içe kapanık politikasının hatalarını gördükten sonra yeniden uluslararası yönetişime dönmesi gibi Trump’ın küreselleşmeye geri dönmesidir.