ALTIN BANKACILIĞI

Yusuf DİNÇ 30 Ara 2016

Yusuf DİNÇ
Tüm Yazıları
Klasik altın yatırımını ve altın bankacılığını tetikleyen tek gerçek, altının yükselişi beklentisidir.

Son dönemde çok popüler bir kavram oldu ‘altın bankacılığı’… Bu, zorunlu karşılık yükünü azaltan ve ucuz kaynak özellikleriyle öylesine karlı bir alan ki bankalar birer birer yatırım yapmaya başladılar. Gram altınla başlayan altın bankacılığı, takılara kadar uzanarak kuyumcuların pazarını ele geçirmeye başladı bile. Altın bankacılığının hızlı gelişiminde, altının yükselen trendinin çok katkısı olduğu açıkça ortada, üstelik tasarruf sıkıntısı olan ekonomimize, parayı yastık altından çıkarmaya yönelik stratejisiyle faydalar da getirdi. Ancak konu işlenmiş altına gelince ‘faydası mı çok olur zararı mı?’ tartışılmalıdır. 

İnsanlık tarihi yıllardır altına, ender bulunması ve işlenmiş halinin şıklığı gibi nedenlerle büyük önem vermiş, para olarak kullanmış veya yatırım yapmıştır. Klasik altın yatırımını ve altın bankacılığını tetikleyen tek gerçek, altının yükselişi beklentisidir. Aksi bir beklenti de kimse altına yatırım yapmayacaktır. 

Oysa benzer saiklerle insanlar dövize de (halk içinde genel bilinen anlamda dövizden bahsediyorum) yatırım yapar ancak döviz, bir ödeme aracı da olduğundan, her zaman likidittir. Bazılarımızın döviz yükümlülükleri olduğundan her halükarda bir transfer işlemine konu olabilir. Bir likidite sıkışıklığı durumunda ise altın, yenmez, içilmez, EFT yapılmaz, bakkalda geçmez… 

Bankaların altın bankacılığı faaliyetlerinin en büyük faydası, altın için likidite sağlanması olmuştur. Öyle ki altına dayalı varlıkların altından her zaman daha likit olacağı açıktır. Bir şeye likidite sağlanması işi ise genel olarak finansal aracılar eliyle gerçekleşir. Türkiye’de altının finansal aracılık fonksiyonunu ise sayıları 35 bini bulan kuyumcular dağıtım kanalı fonksiyonuyla son birkaç yıla kadar tek başlarına yerine getirmişlerdir. Ancak bankaların altın hesapları ile işe ortak olması kuyumcuların pazarından pay almalarının yanında pazarın genişlemesi sonucunu doğurarak ileri faydalar sunmuştur. Yani pasta bölünmesinin yanında hayli büyümüştür de… Tasarruf kültürü fazla gelişmemiş genç nesil, bankalardan ve bankaların dağıtım kanallarından ilk defa altın alıp satmış, kar veya zarar etmiş, finansal işlemin bir parçası olmuş, ekonomiye olan ilgisi artmıştır. Bankalar ve kuyumcular arasında artan rekabet, altının likiditesi artırmıştır.

Ancak konu işlenmiş altın olunca ve bu alanda bankalar kuyumcularla rekabete çıkınca pazarı büyüterek pay alma stratejisi terk edilmiştir. İşlenmiş altın pazarı genişletilemez. Zinhar hitap edilen müşterinin önemli bir bölümü işlenmiş altına, tasarrufun yanında ziynet edinme saikiyle yatırım yapar. Bankalar bu alana neden girdi? 

Asıl kar işlenmiş altında olduğu için… Fakat bu tutum sürdürülebilir değildir. Bankalar tek vuruşluk vole hevesini terk etmelidir. 

Bu noktada artık tasarrufları yatırıma dönüştürmek, likidite sağlamak, kaynakları yastık altından çıkarmak gibi pozitif söylemlerin hepsi asıl amacın karlılık olduğunu gizleyemeyecek kadar ikinci planda kalmıştır.