Yaşamın vazgeçilmez bileşenleri zaman, madde ve enerji. Her birinin kendi içinde sabit ve aynı olduğunu biliyorduk.

Yaşamın vazgeçilmez bileşenleri zaman, madde ve enerji. Her birinin kendi içinde sabit ve aynı olduğunu biliyorduk. Oysaki kuantum fiziğinin yüzyılımızın can alıcı keşifleri zaman, madde ve enerjinin kendi içlerinde ve birbirleriyle sürekli bir hareket halinde olduğunu keşfetti. Yani yaşadığımız her an aynı değil. Dokunduğumuz her nesne sadece maddeden ibaret değil. Etrafımızı saran enerjiler sabit değil, her an oluşum halinde.

Psikolojimiz ile zaman algımız arasındaki ilişkiyi biliyorduk. Lakin öğrendiğimiz yeni bir bilgi var: Zamanın kendi içindeki derinliğini yakalamak, anı yaşamak, zamanın hakkını vermek ruh halimizi kalıcı hasarlardan koruyor. Bazen yaşamı yavaşlatarak kendi zamanımızın derinliğine girebilmek ve düşünmek, ruh dengemizi koruyacaktır.

Hayatımızı saniye, dakika, saat, gün, hafta, ay, yıl gibi aralıklarla dolduran zamanın kıymetini bilmenin neresindeyiz acaba? Arzu ettiğimiz bir duyguyu yaşarken hızlıca geçiveren zaman ile bir an önce kurtulmak istediğimiz bir duyguyu yaşarken geçmek bilmeyen zaman, teorik olarak aynıdır. Aradaki fark, zamana yüklediğimiz değer ve zamanın derinliğine ilişkin algımızdadır. Şu halde hayatımızı dolduran anların farkında olmak, bazen zamanın derinliğine yolculuk yapmak, anların sakladığı gizemleri keşfetmek gerekli ve önemlidir.

Ancak hız çağını yaşayan günümüz insanı, zamanda derinleşemiyor ve sabit zaman sendromuna giriyor. Zira bitmek bilmeyen planlarımız, işlerimiz, kariyerimiz, maddi kazanç çabamız, sosyal yaşantımız kısacası hayatımızı dolduran tüm davranış alanlarımız, kendi yaşamımızın derinliğine inmemizi, ömrümüzün sakladığı değerleri keşfetmemizi her geçen gün biraz daha zorlaştırıyor. Ve zamanda derinleşememek, hayatımızın kadrini bilmemizi, kendimizi keşfetmemizi ve nihayet psikolojik olgunluğumuzu engelliyor.

ZAMANDA DERİNLEŞMEK

Bunun içindir ki inanç sistemlerinde ve insana ait bilimsel yaklaşımlarda bireyin kendini bilmesi, bireyselliğini keşfetmesi ve kendisi üzerinden içinde yer aldığı evrenin farkında olması istenmiştir. İz bırakan peygamberlerin, filozofların, bilim insanlarının, sanatçıların ve liderlerin zamanlarını en verimli biçimde değerlendirdiklerini, kendini bilme yolculuğunda derinleşmek için bazen hayattan geri çekildiklerini, bazı zaman adacıkları oluşturarak yaşamlarının muhasebesine giriştiklerini biliyoruz.

Kendi zamanının derinliğine inebilen, taşıdığı cevheri fark etmek için yola çıkan bireyin, psikolojik tatmin konusunda daha şanslı olacağı, iradesini güçlü tutacağı, çevresine olumsuz bir davranış sergilemeyeceği, kendisiyle iletişiminde huzurlu ve çevre ile iletişiminde gelişmeye hazır iyi bir insan olacağı açıktır. Çünkü kendisinin farkında olan insan, bireyi kötülüğe yönelten temel olumsuz düşünceleri, duyguları ve niyetleri kolaylıkla yönetebilir.

Zamanın içinde derinleşerek kendimizi okumak, haz ve hızın egemen olduğu bir zamanda çok daha önem kazanmıştır. Bunun için her fırsatı değerlendirmek zorundayız.

KADİR GECESİ

Bütün inanç sistemlerinde olduğu gibi İslam geleneğinde de bireyin kendisine yolcu olduğu, kendi gerçeğini yakalama, varlık nedenini ve hayatının anlamını yeniden düşünmenin yoğunlaştığı özel zamanlar vardır.

Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle bin aydan daha hayırlı olan, kesin olmamakla birlikte Ramazan ayının 27. gecesine denk gelen Kadir gecesi bunların başında gelir. Muhammedü’l-emin adıyla bilinen Peygamberimiz (s.a.s.); çoğu zaman yaptığı gibi Beledü’l-emin olarak bilinen Mekke’de bulunan ve daha sonra Nur adını alacak Hira Dağındaki küçük bir kaya kovuğunda inzivaya çekilmişti. İnsanlık tarihinin yabancısı olmadığı bir mucize gerçekleşti. Rûhü’l-emin adıyla da bilinen meleklerin en büyüğü Cebrail, yüce Yaratıcının sözlerinden oluşan, bir adı da Nur olan Kur’an-ı Kerim’den sureler indirmeye başladı. Allah; peygamberi vasıtasıyla insanların okumasını, düşünmesini, akletmesini buyurdu. Acaba insanlık özellikle Müslüman âlemi bu okumanın neresindedir?

Peygamberlik zincirinin son halkasının belli olduğu o gece; görebilen gözler için farklı gök olayları oldu ve insanlık, türlü kötülüklerin hâkim olmaya başladığı bir yaşam düzeninden iyiliğin hâkim olduğu yeni bir dönemece girdi. Şeref, güç, değer ve yücelik anlamlarını taşıyan Kadir adını alan gecede insanların bolca tefekkür etmesi, dua etmesi, okuma yapması, kısaca zamanda derinleşerek kendisiyle ve kendisini var edenle buluşması arzu edilir.

Bu buluşmaya her zamandakinden daha fazla ihtiyacımız olduğu bir gerçek. Zira yeryüzünde olup bitenleri daha iyi anlamak, uzaklaşmaya başladığımız değerler dünyası ile yeniden tanışmak, iyi ve kötü arasındaki tercihte tarafımızı belli etmek zorundayız. Her geçen gün artan psikolojik sorunlarımızla baş etmek için başka da çaremiz yok.

Yitirmeye başladığımız kendimizi yeniden yakalamak, şahsımızla yüzleşmek ve kendimizi bilmek için zamanın içindeki derinliği yakalamak zorundayız. Hızla akan yaşamdan bazen geri çekilmek, yavaşlamak, durmak, hayatımızın muhasebesini yapmak, varlık âlemindeki yolculuğumuzu tasarlamak, psikolojik dengemizin dermanı olacaktır. Milyonlarca insanın aynı anda kendisini sorguladığı bir tefekkür hali, dünyanın hasret kalmaya başladığı iyilik atmosferini yeniden inşa edecek ortak bir enerjinin oluşmasını sağlayacaktır belki de.

Pozitif psikoloji akımının kurucusu Seligman’ın ifadesiyle insanın kendi gerçeğiyle buluşmak için aktif bir çaba içinde olması, dua etmesi ve başkası için bir şeyler yapması kalıcı bir mutluluk sağlayacaktır. Varlığın ve zamanın kadrini bilenlere ne mutlu.