Aysel Tuğluk'un merhume annesinin cenazesinde yaşanan vahim olay, "Huzur Adasıyız Ama" başlıklı yazıda vurguladığımız, birlikte yaşama olgunluğuna olan ihtiyacımızın canlı bir kanıtıdır.
Aysel Tuğluk’un merhume annesinin cenazesinde yaşanan vahim olay, “Huzur Adasıyız Ama” başlıklı yazıda vurguladığımız, birlikte yaşama olgunluğuna olan ihtiyacımızın canlı bir kanıtıdır. Öncelikle belirtmek isteriz ki hangi ırk, din, milliyet ve siyasi görüşe sahip olursa olsun bu davranışlar kabul edilemez. Cenazeye, mezara ve mezarlıklara saygı, tüm toplumlara mal olmuş insani bir değerdir. Kaldı ki benliğini yok ederek Yaratıcı’ya yakın olmanın savaşını veren bizim coğrafyamızın insanında, kültüründe ve inancında bu hassasiyet en üst düzeydedir.
İrade Tutulmasına Dikkat
Bu nasıl bir irade tutulmasıdır ki binlerce yıldır toprağın üstünde olduğu gibi altında da birlikte olmayı başarmış, ortak toplumsal kaderi paylaşmış, her karış toprağı kanla sulanmış bu vatan için omuz omuza savaşmış insanımızın, ayrışmasının pimini çekecek davranışlara yöneliyor. Mezarda ayırımcılık yapanlar bilmezler mi ki bu, kendilerinin de karşı çıktıkları bölücülüğü, körükleyen bir davranıştır. Ülkemizin baş belası terör örgütüne yakın duran bir siyasi görüşü hoş görmemiz elbette mümkün değildir. Ancak bir siyasi kişiliğin ve mensubu olduğu partisinin fikirlerine karşı olmak ile ona insan olarak karşı olmak, hele ki cenazesine saldırmak farklı şeyler. Ölü ve mezarla uğraşan zihniyet, en geri cehaletin örneği değil midir?
Maalesef dünyada aşırı milliyetçiliğin öne çıktığı bir dönemin toplumsal yansımalarını yaşıyoruz. Yeryüzündeki varlık nedeninden giderek uzaklaşan insanlık, kendini ayakta tutacak dini, milli ya da siyasi aşırılıklara yöneliyor. Bu ise akıl, zihin ve duyguların geride kaldığı, içgüdülerin direksiyona geçtiği davranışlara zemin hazırlıyor. Birey düzeyinde kendiyle barışın bozulmaya başladığı, düşünmenin ve özellikle sorgulamanın eşlik etmediği içgüdüsel davranışlara sahip bireylerin, aşırılık amacıyla bir araya gelmeleri - getirilmeleri çok daha kolaylaşır.
Aşırılık Çağın Hastalığı
Aşırılık; iletişimin bozulmasına, sloganların üretilmesine, karşılıklı önyargıların hortlamasına, mücadeleye, ayrışmaya, nefrete, saldırganlığa ve nihayet şiddete götürüyor insanı ve toplumu. Bizden olmayanın düşman görüldüğü bu anlayışın yayılması, birlik ruhunun zedelenmesini, toplumsal huzursuzluğu ve kaosu körükler. Hazindir ki gelişmiş ülkelerde bu eğilimlimin uzantısı davranışları daha fazla görüyoruz. Zira birkaç yıldır, batılı ülkelerdeki aşırı milliyetçi saldırganlığın önlenemez biçimde yükseldiği, uluslararası istatistiklere girmiştir. Bu aşırılıkların toplumumuzda yeşermemesi, yeşertilmemesi için uyanık olmak zorundayız.
Osmanlı Devleti’nin yıkılışını isteyen iradeler, bu coğrafyada yeni bir devlet planlamamışlardı. Ancak, istiklal ile ölümü aynı çizgide gören bir millet, güçlü bir liderin önderliğindeki kurtuluş mücadelesiyle yeniden devletini kurmuştur. Bu devletin gelişip büyümemesi için bugüne kadar türlü engellerle yolu kesilmeye çalışılmıştır. Amaç bölünmemizdir. Yüz yıldır oyun aynı, oyuncular farklı. Alevi Sünni gerginliği, sağ sol çatışması, laik anti laik gerginliği ve her zaman gündemde tutulan Türk Kürt ayırımcılığı… Nihayet 15 Temmuz’da devletimize kast edilmesi. Bütün bunlar birbirimize düşüp parçalanmamız için. Özellikle son yıllarda toplumumuzun yakaladığı liderlik vizyonu ile giderek ayakları üzerinde durması, ekonomide mesafe alması, bölgesinde istikrarı yakalaması bize yönelik yıkıcı çabaları arttırıyor. Dolayısıyla her sosyal sistemi parçalamanın en etkin yolu olan içeriden zehirleme, ayrıştırma ve fitne oluşturma gayretleri her zamankinden fazladır.
Toplumun Sesi Yükseldi
Son olay; birkaç kendini bilmezin densizliği yahut provokasyon gibi nedenlerle hafife alınmayacak kadar önemlidir. Bugün cenaze üzerinden çıkarılmak istenen ateş, yarın birçok konudaki toplumsal gerilim ve öfke patlamasıyla karşımıza çıkarılabilir. Sebep ne olursa olsun etle tırnağa halel getirecek davranışlardan uzak durmak zorundayız.
Konunun, devletimizin en yetkili ağızlarından ivedilikle ele alınması, kınanması, üzerine gidilmesi yanında toplumun hemen bütün kesimlerinden seslerin yükselmesi, 15 Temmuz’da olduğu gibi birlik ve beraberlik ruhunun, toplum tarafından hassasiyetle korunduğunun yeni bir göstergesidir ve önemlidir. Türk Kürt ilişkileri, sığınmacılar ve benzeri alanlarda toplumsal birlik ve bütünlüğümüze yönelen tuzaklar ve söylentiler konusunda daha hassas olmalıyız. Birlikte yaşama kültürü konusunda giderek bilinçlenen insanımızın daha çok mesafe alacağına inanıyoruz.