YENİLEN TÜRK DIŞ POLİTİKASI

Hasan KÖNİ 29 Haz 2016

Hasan KÖNİ
Tüm Yazıları
Dış politikamızda dönüm noktalarının bulunduğu devreler var. 2009 yılında

Dış politikamızda dönüm noktalarının bulunduğu devreler var. 2009 yılında Türkiye, İsrail-Suriye arasında arabuluculuk yaparken Türkiye’yi ziyaret eden İsrail Başbakanının ülkesine döndüğünde Gazze’ye askeri harekat düzenlemesi  ve Türkiye’yi oldu bitti karşısında bırakması sonucu devrin Başbakanı olan Tayyip Erdoğan Davos’ta yapılan toplantıda İsrail devlet başkanına Gazze’deki ölümler konusunda gerekli cevabı vermişti.

Olayların tırmanması 2010 yılında, Gazze’ye insani yardım götüren Mavi Marmara gemisine İsrail’in Uluslararası İnsancıl Hukuku aşan müdahalesi ile oldu. Tabii o yıllarda Türkiye’nin Amerika’nın Arap Baharı hazırlığında olduğunu bilmesi mümkün değildi. Oysa, Arap Baharı Tunus’ta patlamış, Libya, Mısır üzerinden Suriye’ye doğru ilerlemiştir. Batının stratejisine göre demokratik Türkiye, Arap Baharı’nın örneği olacaktı. Maalesef, Batının bu politikası, Afganistan’daki politikaları gibi geri tepmiştir. 2011 yılında “Bahar”, Suriye’de patlayınca Arap dünyasında İsrail karşılığı ile teveccüh kazanmış olan Türkiye, içinde bulunduğu güç sistemine göre davranmak zorunda kaldı. Batılı ülkelerin ve Arap müttefiklerinin izlediği politika  başarılı olamadı. Bir zamanlar üzerine çeşitli ambargolar konan ve Türkiye ile ekonomik ve siyasi ilişkilerine kısıtlı olarak izin verilen İran-Amerikan ilişkileri gelişti ve bir anlaşma ile sonuçlandı. Batılı ülkeler, IŞİD’e karşı bir zamanlan karşı oldukları Şii milisleri Irak’ta ileri sürerken Suriye’nin kuzeyindeki Kürt Hareketini silahlandırdılar. Amerika’nın ılımlı Suriye muhalefetine verdiği silahlar IŞİD’çilerin eline geçti.

2014 yılında Türkiye’nin Batılılarla birlikte mücadele ettiği alanın karşısında Rusya, İran Şii milisleri, Suriye ordusu ve Hizbullah güçleri bulunuyordu ve hatalı politikasına anlayan Amerika bölgeye direkt bir askeri müdahalede bulunmak istemediği gibi izlenen stratejiyi tamamen tersine çevirme kararı almış gözüküyordu. 2014 yılı Batının, Ortadoğu politikasında bir dönüm noktası olarak ortaya çıkmıştı. 2015 yılı, Suriye muhalefeti ve müttefiklerin son gayretlerinin ortaya konduğu bir yıl olmuştur. Ancak, bu yıl içindeki dönüm noktası Rusya’nın Suriye’nin yanında açıkça yer alması olmuştur. Türkiye için dönüm noktası ise  Suriye muhalefetine düzenlenen Rus hava operasyonları döneminde bir Rus Su-24 uçağının düşürülmesi  ve pilotunun bir Türk savaşçı tarafından öldürülmesi olmuştur. Bu olay, Türkiye’nin Suriye’de operasyon yapma kapasitesini sekte vurduğu gibi Türk-Rus ilişkilerini aşırı biçimde germiştir. Rusya bu dönemden itibaren Türkiye’nin bütün açılımlarına cevap vermemeyi yeğlemiştir. Türkiye, orta büyüklükte bir devlet olarak stratejilerini pragmatik ve akıllı bir biçimde değiştirme imkanını 2016 yılında bulmuş gözükmektedir. Değişen Ortadoğu politikaları ortamında ilk gelişme Amerikan Başkanı Obama’nın ısrarı üzerine İsrail’in Türkiye’den özür dilemesi ile başlamıştır. Türkiye isteklerini; Gazze ablukasının kaldırılması, Mavi Marmara’da ölenler için tazminat verilmesi ve özür dileme olarak sıralamıştır. Türkiye, İsrail’in Güney Kıbrıs’la birlikte münhasır deniz bölgesindeki gaz  çıkarma olaylarını yakından takip etmiş ve bu gazın Türkiye üzerinden geçmesi için kapalı bir çaba göstermiştir. Türkiye, ilk hamlesini İsrail’in  NATO’da gözlemci bulundurmasına izin vererek yapmıştır. İsrail’in NATO’da gözlemci olması onun ilerde bütün NATO ülkeleri tarafından korunması demek olacağı için çok önemli stratejik bir adım olmuştur. Sonunda, uzun süren görüşmeler 2016 Haziran’ında sonuçlanarak bir anlaşmaya varılmıştır.

İngiltere’nin, Avrupa Topluluğu’ndan çıkma arzusu, Rusya’dan sonra Avrupa çıpasına dönmek isteyen Türkiye’yi uyarmıştır. Zaten, Fransa, İtalya, Portekiz, İspanya ve Yunanistan gibi ülkelerin zorluklar içinde olduğu ve Avrupa Birliği’ne sonradan katılan eski Doğu Avrupa ülkelerinin dış halkalarda kaldığı bir Avrupa yerine ekonomik ve stratejik açıdan yükselen bir Asya  belki Türkiye’ye daha cazip görünmüştür. Bu arada Asya Türk Cumhuriyetleri’nin varlığında bu algıda önemli rol oynamış olur. Asya yolunun açılması Rusya ile eskiden olduğu gibi olumlu ilişkilerin geliştirilmesi olarak zaten yeni Başbakan Binali Yıldırım tarafından, ifade edilmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Putin’e gönderdiği, Rus pilotunun ölümü karşısında üzüntüsünü belirten mektubu ile Türkiye geleneksel dış politika seçeneklerine geri dönmeyi yeğlemiştir. Seksen milyon vatandaşın çıkarlarının söz konusu olduğu bir dönemde bu politikanın izlenmesi gerekli idi ve gereği yerine getirilmeğe başlanmıştır.