TERÖRÜN DERİNLİĞİ

Hasan KÖNİ 02 Tem 2016

Hasan KÖNİ
Tüm Yazıları
Ortadoğu ve Afrika'da, Pakistan'dan Nijerya'ya kadar savaş var. Ülkeler parçalanıyor. Terör bir ülkeden diğerine sıçrıyor ve yayılıyor.

Ortadoğu ve Afrika’da, Pakistan’dan Nijerya’ya kadar savaş var. Ülkeler parçalanıyor. Terör bir ülkeden diğerine sıçrıyor ve yayılıyor. Özellikle ,Ortadoğu ülkelerindeki terör ve çatışmaların ne zaman biteceği belli değil. Kazanacak olan veya mağlup olanlar tam olarak tam olarak belirlenemiyor. Çatışma ve terör eylemlerinin geliştiği ülkelerin hepsi Müslüman ülkeler. Peki neden bu ülkelerde terör ve çatışmalar ortaya çıktı ve gelişti? Bütün bu gelişmelerin nedenleri nedir? Bu soruların cevapları hem ülke içi hem de uluslararası ilişkilerdeki gelişmelerde aramak gerekiyor.

20. yüzyılda Batının baskı ve sömürüsü karşısında sosyalist ve milliyetçi hareketler vardı. Batının baskısıyla yapılan askeri müdahaleler ile bu hareketler darbelerle bastırıldı. 21.yüzyıl başlarından itibaren tabanda sessiz durdukları ve güçsüz oldukları için dokunulmayan, dini, etnik ve kabile kimlikleri baskı ve sömürünün karşısında yer aldı. Dış müdaheleler karşısında  yukarda sözü geçen kimlikler  terör eylemlerine giriştiler. Ancak, Afganistan’daki Taliban’ın Ruslara karşı mücadelesine Amerika destek verdi. Bu mücadele gelişirken El Kaide doğdu ve yayıldı.

1950-1975 arası sömürgeden kurtulmuş olan Ortadoğu ve Afrika ülkelerinde  milliyetçi, seküler rejimler hakimdi. Ekonomik gelişmelerini sağlayamayan ve demokrasi kültürü gelişemeyen bu rejimler otokratların yönetiminde ülkelerinin gelir kaynaklarının elit zümrelere aktarıldığı yönetimlere dönüştüler. Taban kitleler, iletişim olanaklarının gelişmesiyle ülkeleri dışındaki demokrasileri ve refahı gözlediler ve dıştan gelen etkilere açık bir hale geldiler. 2000’li yılların başında taban kitleler hareketlendi. Bu kitleler güçlü ve çoğunlukta olmalarına karşılık hükümetlerin yerini alacak kadar güçlü değillerdi. Otokratlar tabanı devlet gelirlerine bağlayarak onları sakin ve eylemsiz tutuyorlardı. Örneğin, 34 milyonluk Irak’ta devlet memuru kitlesi 7 milyon kadardı ve bütçeden maaş olarak 4 milyar dolar harcanıyordu. Ortadoğu diktatörleri  1990’lara kadar sosyalist blok ve kapitalist blok arasında gidip gelerek kendilerini dengede tutuyorlardı. Sovyetler Birliği’nin yıkılması bu blok arası gidip gelmeleri önledi. Uluslararası piyasada Amerika tek süper güç olarak kalmıştı.

Ulusalcı  Ortadoğu rejimleri dış politikada İsrail ve Amerika’yı karşılarına alarak yanlış hamleler yaptılar. İlk önce, Irak, İran savaşını batının desteğiyle kazanan ancak İsrail’e meydan okuyan Irak rejimi 1993’de cezalandırıldı. İran sıkıştırılmaya başlandı. 2003 yılında Irak son bir defa cezalandırıldı. 2003 yılı 1990’larda başlayan Ortadoğu tabanına yönelik psikolojik operasyonların kitleleri harekete geçirdiği bir yıl olarak dönüm noktası oluşturdu. Irak’ta zafere eriştiğini zanneden Amerika  Sünni ve Şii ayaklanma ve terör eylemlerinin ortasında kaldı. 2004 yılından itibaren terör Avrupa ülkelerini vurmaya başladı. Taiiban, Afganistan’da NATO güçlerine kök söktürmeğe başladı. Batılı ülkeler ikinci bir hareketle ayaklanan Müslüman kitleleri demokrasiye çekeceklerini sandılar ve 2010 yılında gıda fiyatlarının artışı ve otokratik  yönetimin zayıflığı nedeniyle  ilk ayaklanma, Batıya en yakın Arap rejimlerinden Tunus’ta başladı. Libya’da Kaddafi şeytanlaştırılarak yok edildi. Eylemler Mısır’a sıçradı ve beklenen bir şekilde Suriye’ye sıra geldi. DAEŞ  kuruldu. Rakka’da hilafet ilan edildi. Her yerden gelen silahlarla gücünü geliştirdi. Ezilen Müslüman tabanın  radikalleşen reaksiyonları Ortadoğu, Asya ve Afrika’ya yayıldı. Kimin kimi desteklediği ve kışkırttığı belli olmadan Müslüman kitleler hem Batıya ve müttefiklerine hem de kurmak istedikleri devlete karşı çıkan diğer Müslüman ülkelere saldırdılar.

Ulusalcı Arap rejimlerinin DAEŞ karşısında zayıflığı  açıkça ortaya çıktı. Örneğin, DAEŞ, Musul’a 2014 yılında saldırdığında Irak ordusunun 350.000 askeri ve 600.000kişilik polis gücü vardı. Irak ordusu birkaç bin DAEŞ’li karşısında üniformalarını bırakıp kaçtı. Askerler Başbakan Maliki için ölmek istemiyoruz diyorlardı. Günümüzde de DAEŞ’in elindeki  Felluce’yi  almak üzere hareket geçen Irak gücü 20.00 Şii milis, Irak ordusu ve Amerikan hava gücünden oluşuyordu. 900 DAEŞ militanına karşı. Ulusalcı Arap rejimleri, Mısır, Irak ve Suriye zayıflamış, Ortadoğu’da Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri Batının sayesinde güce kavuşmuş oldular.

Amerika ve müttefikleri, II.Dünya Savaşı’ndan sonra  Avrupa’da yaptıkları gibi, Ortadoğu’da yeni yapılanmalar geliştirip demokratik yapılar oluşturama gücünde olmadıklarını gördüler. Bazı lobilerin düşüncesi yansıtan Amerikan diplomatları ise Esed’in bombalanması ile Ortadoğu’nun düzeleceğini ve Müslüman kitlelerin Batıyı ve İsrail’i sevecekleri kanaatini taşımaktalar veya DAEŞ’in piyasadan çekilmesinden sonra, Batılı güçlerin bölgeyi terk etmesiyle Sünni ,Şii kitlelerle baş başa kalmaktan korkan Ortadoğu ülkeleri de olabilir. Nihayet, Neoliberal ekonomi tek taraflı uygulanmasıyla Doğu’da olduğu gibi Batı ülkelerinde de ekonomide aslan payını az sayıda elitlerin ele geçirmesi ve geniş kitlelerin, eski Dünya Bankası Başkanı Stiglitz’in belirtiği gibi, zenginleşmeden pay almamaları ve Doğu ülke rejimlerinin daha çok yolsuzluğa ve nepotizme bulaşması kitlelerin hareketlenmesine neden olmuştur. İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılması ve Amerika’da Trump gibi bir başkan adayının çıkmasını çoğu bilim adamı neoliberal ekonomi düzenine bağlıyor. Bakalım bu kaos ortamı nasıl bir denge kurularak çözülecek?