SURİYE'DE SONA GELİNDİ Mİ?

Vehbi BAYSAN 08 May 2016

Vehbi BAYSAN
Tüm Yazıları
Suriye'nin kuzey doğusundaki bir sığınmacı kampına düşen bomba yine can aldı ve otuzdan fazla insanın ölümüne neden oldu.

Suriye'nin kuzey doğusundaki bir sığınmacı kampına düşen bomba yine can aldı ve otuzdan fazla insanın ölümüne neden oldu. Uluslararası medya bu saldırıya ve yarattığı tahribata yoğun ilgi gösterdi her nasılsa. 
Son haftalarda yoğunlaşan bu saldırılar Suriye'yi yakından izleyenler için pek de sürpriz değil. Rejimin sahada üstünlük sağlamak için her yolu deneyeceğinin işaretleri uzun süredir kendini belli ediyordu.
Geçen Eylül ayı itibariyle Rusya'nın beklenmedik bir şekilde savaşa dahil olması, uluslararası uzmanlarca da artık sonunun geldiği düşünülen Baas rejimini mutlak bir çöküşten  kurtardı. Suriye'deki fiili askeri operasyonlardan 'yeniden müdahale hakkını saklı tuttuğunu belirterek!' Cenevre görüşmelerinden hemen önce çekildiğini açıklayan Rusya yine şaşırtmaya devam etti. Gerçekte ağır hava bombardıman uçaklarını geri çeken Rusya, önemli gördüğü yerlerde askeri müdahalelerine Suriye topraklarında devam etti. Rus askeri uzmanlarının rejime verdiği destek her zaman olduğu gibi devam ediyor. 

Ben, Rusya'nın Sünni dünyayı daha fazla karşısına alarak ipleri tümüyle koparmak ve ileride ciddi bir bedel ödemek istememesinin çekilme kararı almasında etkili olduğunu düşünüyorum. Zaten Rusya bu kararını duyulmasının hemen akabinde Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerine üst düzey resmi ziyaretler gerçekleştirerek açık bir mesaj vermeye devam etti. Ve, Suriye ile muhaliflerin görüşmelerinde müdahil olmadığını açıkladı. 
Rus bombardımanlarıyla eli oldukça güçlenen Suriye rejimi kısa sürede ülkede hakimiyetini yüzde 70'in üzerine çıkardı. Moral olarak da üstünlük sağlayan rejim, Cenevre barış görüşmelerinde karşılarında görüşme yapabilecekleri 'muhalif muhalefet' bulamadıklarından yakınıyordu. Uluslararası basın önünde Velid Muallim ve Suriye'nin BM nezdinde temsilcisi Caferi'nin müstehzi bakışlarla muhalif falan yok, terörle mücadele ediyoruz söylemleri ön plana çıktı. 

Bu tür görüşmelerin önemini biliyor ve destekliyoruz, ancak, kısa vadede bu görüşmelerden sonuç alınması olasılıklar arasında yok. Üstelik artık eli güçlenen ve bölgesel kontrolünü arttıran rejim kısa vadede sonuç alınması taraftarı değil. Rejime göre sorun ne kadar zaman içine  yayılırsa kendileri için o kadar iyi.
Rusya'nın hava desteğinin ‘yıkıcı etkisini’ yitiren rejim son aylarda muhaliflerin kontrolündeki bölgelere yoğunlaştı, bombardımanlarını arttırdı. Halep civarında sıkışmış olan Cebhet Nusra ve Özgür Suriye Ordusu gibi muhalif guruplar aylardır rejimin hava bombardımanına maruz kalıyor ve ellerinde kendilerini koruyacak fazla bir silah ve teçhizat bulunmuyor.

O yüzden rejim saldırıları Halep'e fazla uzak olmayan kuzey-batı eksenindeki İdlib şehri üzerine ve Lazkiye bölgesine odaklandı. Türkiye sınırına çok yakın olan Babu’l-Hava bölgesi de saldırılardan zaman zaman nasibini alıyor. Asıl korkulan, rejimin saldırılarını Halep üzerine yoğunlaştırması ve bunu bir tür 'muhaliflerden temizlik operasyonuna' dönüştürmesi. Bunun yaratacağı yeni ve kapsamlı bir göç dalgasına uzun süredir dikkat çekiyorduk. Zira böylesi bir göç dalgasından en fazla etkilenecek olan ülke öncelikle Türkiye. Halep'te şuan 6 milyon kadar bir nüfusun olduğu tahmin ediliyor. Buna göre, ilk etapta, şuan Türkiye'de bulunan kadar çok sığınmacının birkaç gün içinde topraklarımıza girmesi öngörülebilir. Böylesi bir göç dalgasına ne Türkiye, ne de dünya hazır. Acilen, oluşabilecek mülteci krizine dikkat çekmek üzere uluslararası platformlarda kampanyalar düzenlenmeye başlanmalı konunun önemine dikkat çekilmeli.  Bunca yıldır devam eden savaştan kaçıp canları pahasına Avrupa’ya ulaşan mültecileri gördüklerinde ‘bunlar da nereden çıktı?’ diye şaşıran Avrupalıları mülteciler krizinin daha da büyüyebileceği konusunda şimdiden uyarmalı. Her daim sorumluluktan kaçan beceriksiz politikacılarını göreve davet etmeli. Sorunun bir diğer boyutu da, Suriye rejiminin uyguladığı strateji. Rejim iyice zayıflatılmış bir muhalefet ile masaya oturup zafer ile kalkmayı umuyor. Hatta bundan sonra derece emin. Yani bir tür ‘defakto’ yaratmaya çabalıyor.  Oysa Suriye'de, muhalefetin dışlandığı, taraflar arasında konsensüsün sağlanamadığı bir ortamda barışın tesisi olanaksız.