KOD ADI VARSA , BİR PUŞTLUK VARDIR

Alican DEĞER 08 Ağu 2016

Alican DEĞER
Tüm Yazıları
Hadi dediğiniz gibi, diyelim ki; gizli örgüt değilsiniz. Terör örgütü değilsiniz. Darbe gecesi hiç birşeyden haberiniz yoktu.

Hadi dediğiniz gibi, diyelim ki; gizli örgüt değilsiniz. Terör örgütü değilsiniz. Darbe gecesi hiç birşeyden haberiniz yoktu. Hep tesadüfler yüzünden başınıza bunlar geldi. Hepsi tamam da bu “Kod adı” meselesi ne olacak. Örgüttte her Abi’nin, her İmam’ın bir kod adı varmış. Bunu nasıl çuvala sokacaksınız? Madem gizli terör örgütü değilsiniz ne diye kod adı kullanıyorsunuz. Herkes bir başkasını başka isimle tanıyor. Derdiniz ne de illa kod adıyla hitab ediyorsunuz?

Kod adını kimler kullanır? Tabii ki casuslar, gizli örgütler ve teröristler. Neden kullanırlar? Birisi yakalanırsa sorguda diğerlerinin gerçek ismini veremesin diye. Geçirli bir yöntem midir? Evet. Hala kullanılır. Durum bu kadar net iken şimdi siz ne derseniz deyin, kod adı kullanan, karşısındakinin kod adı kullandığını bilen en azından yasadışı birşeyler döndüğünün farkına varır. Hiç öyle bilmeden kod adı kullananı ne gördüm, ne de duydum. O yüzden ifadelerde “Ben bilmiyorum, ben görmedim” deseniz de, demeseniz de hiç birşey değişmeyecek.

Kimse bana masal anlatmasın

Dilinizi hiç yormayın. İlber Ortaylı’nın deyişiyle “Bu millet çakal millettir” çıkarına değilse yapmaz. Hele iş adamı kısmı uyanıklıkta kaymak tabakadır, işine gelmiyorsa, zararına olacaksa parmağını kıpırdatmaz. Şimdi konuya geliyorum. Bu terör örgütü “Himmet” adı altında para topluyordu. Eyvallah. Bu parayı kim veriyordu? İş adamları, esnaf, tüccar vs. Niye veriyordu? “Eğitime katkı için.” Hah işte tam bu noktada “Bana masal anlatmayın” diyorum. Bu kadar insan para veriyordu da karşılığında ne alıyordu? Sadece manevi haz demeyin bana çünkü yemem. Bu kadar para verip karşılığında hiç birşey almayan kaç kere para verir? “Uganda’da okul açtık sevinmelisiniz” lafına benim iş adamım para vermez. Verse de sadece bir kez verir.

“Biz beş kişiyiz, birbirimizi biliriz” diye bir laf vardır. Bu konuda hemfikirsek, acaba bu para veren taife karşılığında ne alıyordu? Özel ticari anlaşmalarda kayırılmak olabilir mi? Devlet ihalelerinde önlerinin açılması? Veya Maliye’de işlerin yolunda gitmesi? Olmadı, polis ile işlerin düzenlenmesi? Normalde yapamayacakları cirolara ulaşmak? Ya da hepsi birden mi? Bu olayın “Bonusu” ne sizce? 

Sevmediğiniz yazardan nasıl kurtulursunuz?

Yoo. Hiç de öyle vahşice yöntemler önermeyeceğim. Biraz sabır gerektiren ama kesin garantili bir yol anlatacağım. Üstelik patenti de bana ait değil. Efraim Kishon’a ait. İsrailli bir yazar olan Kishon’u bilen bilir. Bilmeyenler için ise İsrail’in Aziz Nesin’i dersem yeterli olur sanıyorum. Efraim Kishon’un çoook uzun yıllar önce okuduğum bir öyküsü geldi aklıma. Mealen aktaracağım. Önce onun yazdığı şekilde. Sonrasında işi bugünün Türkiye’sine nasıl uyarlayacağınızı göstereceğim.

Kishon, gazetelerden birinde sevmediğiniz bir yazarın atılmasını nasıl sağlayacağınızı şöyle anlatıyor. Öncelikle sahte isimlerle gazetenin müdürüne ve sahibine o yazarı yere göğe koyamayan mektuplar yazmaya başlayacaksınız. Önce haftada bir kaç tane sonra günde 3-4 tane. Sürekli o yazarı öveceksiniz. Nasıl iyi bir yazar olduğunu, sizin hayatınızı nasıl değiştirdiğini, o yazarın ülke ve gazete için ne kadar yararlı olduğunu anlatıp duracaksınız. Başta bu gazete yönetimi ve patronun çok hoşuna gidecek. Önce yazarın gazetedeki yeri değişecek, alanı büyüyecek. Belki biraz maaşı artacak. Yazar neler olduğunu anlamadan bunu kendine yoracak.

İşte bu noktada mektupları daha da arttıracaksınız. Artık yazarın dünyada eşi benzeri bulunmadığını söyleyecek ve her yönüyle öveceksiniz. Bir süre sonra gazete yönetimi ve patron bu mektuplardan sıkılacak veya merak edecek. “Yahu neler oluyor?” dedikleri noktada, mektupları gönderen kişileri araştırmaya başlayacaklar. Tabii ki siz sahte isimlerle mektupları gönderdiğiniz için kimseyi bulamayacaklar. O zaman bu mektupları yazarın kendisinin gönderdiği sonucuna varacaklar. “Yazar kendi kendisini övüyormuş” diyecekler. İşte bu nokta golü attığınız nokta. Çünkü yazar bu nedenle işten çıkartılacak. Siz de amacınıza ulaşmış olacaksınız. Şimdi öncelikle bunu Türkiye’ye kolaylıkla uyarlayabilirsiniz. Şöyle ki; mektup yerine e-mail atarak tabii. Onun dışında tüm strateji aynı.

Pekiyi bir yazarı değil de bir kamu görevlisini yerinden etmek istiyorsanız ne yapacaksınız? Aynı yöntemi tabii ki. Ama bu kez ne kadar iyi yazar olduğunu değil, ilgili kişinin ne kadar üst görevlerde yer alması gerektiğini belirteceksiniz. Hatta onun daire başkanına, “Bu adam daire başkanı olacak yetenekte” diyebilirsiniz. Genel Müdür’e yazıp, “Mutlaka Genel Müdür yapın” diyebilirsiniz. Sizce sonucu ne olur? Veya bir milletvekiline kafayı taktınız. Yapacağınız şey basit. Bakanlara mektup yazarak, bu milletvekili sürekli övecek ve bakan olması gerektiğini söyleyeceksiniz. Sonra başbakana yazıp, “Bu milletvekili o kadar iyi, o kadar iyi ve vatan millet aşkıyla dolu ki, değil bakan, başbakan olsa az gelir” diyeceksiniz. İddiaya girerim, ilk seçimde yedek kulübesine çekilecek.