Otomotivdeki başarılar rakamlarla ölçülür. Ne kadar çok satar ne kadar çok pazar payı elde edersen o kadar başarılı sayılırsın.
Otomotivdeki başarılar rakamlarla ölçülür. Ne kadar çok satar ne kadar çok pazar payı elde edersen o kadar başarılı sayılırsın. Rakamlara, adetlere ve grafiklere bakarak konuşursanız bu böyledir. Oysa işin aslı öyle mi? Yani işin aslını “ürün” mü belirler? Yoksa insan faktörü üründen önce gelen en önemli etken midir? Ben her zaman insan faktörünün gücüne üründen daha çok inananlardanım. Evet bizler haber yaparken markanın adını öne çıkartarak “satışı ve pazar payını arttırdı” diyoruz. Oysa o markanın, bu başarısındaki asıl etken çalışanlarıdır. Her markanın, hem modelin bir ruhu olduğuna inanırım. Ama o ruhun da insan faktörü ile yaratıldığına inanırım. Bütün bunları yazarken gözümün önünden Türkiye’deki markalar, modeller, o markaların CEO’ları, genel müdürleri, yöneticileri ve hatta kurumsal iletişimcileri geçiyor. Ürünü iyi olup yetersiz yöneticileri de, ürünü vasat olup iyi niyetle canla başla çalışanları da gördü bu gözler. Ama iyi ürünün düzgün karakterli yöneticilerle buluşmasıyla çıkan başarı hikayelerini de az görmedik bu ülkede…
Geçen hafta Peugeot yeni 208 lansmanını “arabalı vapur”da hijyen kurallarına uygun bir şekilde gerçekleştirdi. Bize teslim edilen araçlarla Sirkeci’den arabalı vapura bindik, arabadan inmeden sunumları izledik… Uzun zamandır bir araya gelemediğimiz yöneticilerle, meslektaşlarımızla görüşme fırsatımız oldu. Daha önce benzer bir lansmanı çok büyük bir alanda 3008-5008 modeli için gerçekleştiren Peugeot çalışanları “arabalı vapur lansmanıyla” bence bu işi taçlandırmış oldular. Hepsini, emeği geçen herkesi yürekten kutluyorum. Bunda da en büyük etkenin “insan unsuru” olduğu çok açık. Bu dönemde neden sadece Peugeot lansmanlarını konuşuyoruz? Ya da neden Peugeot yönetimi; alışılan, kanıksanan online lansmanlar yerine böyle bizleri bir araya getiren çok farklı lansmanlar düzenliyor? Ben buradaki ilk ve en önemli unsurun, neredeyse bu sektöre girdiği ilk yıllardan beri tanıdığım Peugeot Genel Müdürü İbrahim Anaç’tan kaynaklandığını düşünüyorum. Sonrasında PSA Türkiye yapılanmasıyla birlikte oluşan pazarlama, satış, ürün ve kurumsal iletişim departmanındaki çalışanlarının enerjisine bağlıyorum. PSA’nın Türkiye’deki ilk yapılanma sürecinde eski çalışanlarına tavrı nedeniyle “sadece benim eleştirdiğim” PSA Türkiye Başkanı Olivier Cornuaille 4 markayı da baştan sona yeniden yapılandırdı. İşinden ettikleri de oldu, yeniden iş verip baştan yarattıkları da… “Zafer, hasar ister” derler; hasarlı ve yıpratıcı süreçten bu başarıları yakalamak kolay olmadı. Tabi bunun gibi benim markaya “insan faktörüyle değer kattığına inandığım tek kurum PSA Türkiye değil… Aynı şekilde ilk aklıma gelenlerden; Ali Haydar Bozkurt’un Toyota’ya, Serdar Akman’ın Honda’ya, Ahmet Yüce’nin Skoda’ya, Şükrü Bekdikhan’ın Mercedes’e, Haydar Yenigün’ün Ford’a ve Nurkan Yurdakul’un da Mazda’ya çok şey kattığına inananlardanım. Bunları da satışlardan, rakamlardan, pazar paylarından bağımsız olarak söylüyorum. Tıpkı gazetelere, dergilere ruh verenlerin, haber ve başlıklarla enerjilerini geçirenlerin yayın yönetmenleri olduğuna inandığım gibi. Başa dönersek; başarının da başarısızlığın da en önemli etkenlerinden biri üründür ama insan unsuru ilk etkendir. Otomobili tasarlayandan, o otomobilin haber bültenini paylaşana kadar arada olan herkesin bu hikayede rolü vardır.
İşte “arabalı vapurda” boğaz havası alırken bu duyguları soluğumu fark ettim…