Dünyanın en büyük ve en çok ülkeye sefer yapan uçak şirketlerinden birine sahibiz ama her nedense en iyisi olmadan önceki alışkanlıklarımızdan bir türlü kurtulamadık.
En iyisiyiz, en çok ülkeye sefer yapanız ama özene bezene, o çılgın dalgalarıyla ünlü Doğu Karadeniz sahilini doldurarak Ordu Giresun Havaalanına gidip gelen uçaklardaki o hatırı sayılır gecikmeleri bir türlü ortadan kaldıramadık.
Haksızlık etmeyelim, bu hatırı sayılır gecikmeler sadece sözünü ettiğim havaalanı için geçerli değil, bir çok havaalanında bu tür gecikme anonslarını duymasak rahatsız oluruz.
Havaalanlarındaki bu gecikme anonslarından, o anonsları yapanlar da oldukça rahatsız ki, anonsları zaman zaman yapmıyorlar bile. İşin kolayını buldular ve havaalanının uçağa binmek için oluşan kapılar önündeki kalabalık bekleme salonları bazılarının hemen başında yerleştirilmiş, seferleri gösteren o malum ışıklı interaktif panolarda seferlerle ilgili gecikmeyi duyurularını yayınlamayı yeterli buluyorlar.
Evet haklılar, dünyanın her tarafındaki modern havaalanlarında, elektronik bilgi panoları hep var ve giden yolcu bu panolardaki bilgilere göre uçağa binecekleri kapıları bulabiliyorlar, en azından uçuş öncesi yeterince bilgilenebiliyorlar.
Ancak bizim havaalanlarımızda bu gecikmeler artık alışkanlık haline geldiği için yolcuların kafaları iyice karışık durumda.
Gelişmiş ülkelerdeki havaalanlarında da bu elektronik bilgi panoları var ve en kolay yönlendirmeye uygun yerlerde, yerden biraz da yüksekteler ki, bu panolar önündeki yığılmalardan kaynaklanan, görebilme engeline takılmaksızın, yolcular, bakış açılarından uçuşları ile ilgili bilgileri kolay görebilsinler. Bu elektronik bilgilendirme sistemi dünyanın en iyi, en modern yönlendirme sistemi. Bunun yanı sıra, sadece bu panoların aktardığı bilgilerle yetinmeyip anoslardan da asla vazgeçmiyorlar.
Bu sistemde en çok zorlanılan havaalanı Sabiha Gökçen Havaalanı. Bu bilgi panolarının çoğu yere çakılı ve doğal olarak yolcular bu panolardan uçuş bilgilerini alabilmek için önlerine doluşuyorlar ve neredeyse panonun görüş alanı kapanıyor.
Geçtiğimiz günlerde, dünkü yazımda da söz ettiğim Ordu’daki iki günlük seminer için uçak yolculuğumu Sabiha Gökçen Havaalanı’ndan yaptım. Yukarıda anlattığım gecikme ve o yönlendirme panolarında varolan karmaşayı birebir yaşadım. Uçakta gecikme vardı. Asıl rahatsız edici olan ise uçağa biniş kapılarının olduğu, neredeyse yedi sekiz dakikada yürüyerek varacağınız, oldukça uzun bir koridor ve buraya varıncaya kadar var olan karmaşa. Ben şanssızdım. Bineceğim uçak bu koridorun neredeyse son kapı girişindeydi. Biraz da erken geldiğim için o kordoru, birisi; ta başlangıcındaki lavaboyu kullanmak için, en az dört beş kez gidip geldim.
Neden sonra uçağa binebildik. Hayatımda yaptığım en sıkıntılı uçak yolculuğu idi. Pegasus Havayolları’na ait bu uçak içindeki tüm yolcular, neredeyse ağız birlikteliği yapmış gibi, hep bir ağızdan ve yüksek sesle konuştular tüm yolculuk süresince. Bu arada uçakta neredeyse yirmi yirmibeş civarında durmadan yüksek sesle konuşan çocuk vardı ki yanımdaki yolcuyla konuşurken kendi sesimi bile duyamaz durumdaydım. Bu konunun rahatsız ediciliğini hostese anlatmaya çalıştım ama, anladığım kadarıyla çaresiziğinden bana bir şey diyemedi.
Sağ salim Ordu’ya gittim. Dönüş yolculuğum ise akşam üstü THY uçağıyla idi. Hiç şaşırmadım. Önce yirmi dakika daha sonra kırk dakikaya çıkan, anonssuz, bilgi verilmeyen gecikmeyle, bizi İstanbul’a götürecek olan uçak havaalanına indi. Uçağın hazırlanması ve İstanbul’a hareket etmemiz bir saat otuz dakika sonra olabildi.
İstanbul Atatürk Havalimanı’na indik ama her zamanki gibi en az yirmibeş dakika taksi gibi havaalanında yer aradık.
Bunlara, bu olağan şeylere alıştık artık, aksine bir şey olsa çok şaşıracağız, kesinlikle.