Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki; insanlık tarihinin her döneminde afetler, tufanlar, savaşlar, kıtlıklar, sefaletler ve nice ibretli hadiseler vuku buluyor.
Yeryüzünde yaşanan her türlü melanet insanlığı ruhen ve bedenen tahrib ediyor. İnsanlık zenginiyle fakiriyle bir türlü huzur ve mutluluğu bulamıyor. Velhasıl "dünyada rahatlık yoktur" hadis-i şerifini hatırlıyoruz. Birey olarak, toplum olarak bütün insanlık olarak yönümüzü hakikate çeviremediğimiz sürece korkumuz, huzursuzluğumuz ve endişelerimiz sürüp gidecektir böylece. Bizim için iki yol var, Hak ve batıl, iki durum var, şuur ve gaflet. Hak yolunda şuurlu olduğumuz sürece huzurluyuz, mutluyuz ve korkusuzuz. Bütün mesele hak yolunda şuurumuzu korumaktır. Şuurumuzu korumak Allah’la olan irtibatımızı arttırmak ve kopartmamaktır. İnsan ve kul olmamızdan dolayı bilerek ve bilmeyerek günah işliyoruz. Şükürler olsun ki tövbe kapımız açık. Tövbe edip, dua edip, günahlarımızdan pişmanlık duydukça Allah’a yakarıp yaklaştıkça kuş gibi hafifliyoruz. Bu açıdan kul olması hasebiyle her Müslüman Allah’a sığınır ve Allah’a dua eder. Çünkü “Ancak O’na ibadet eder, ancak O’ndan yardım dileriz.”
Dua; Kur’ani bir terim olarak, Allah’la kul arasında diyalog anlamındadır. Kuldan Allah’a yakarış ve sığınma, Allah’tan da kula merhamet, bağış ve koruma ifade eder. Allah, kulunu istediğinde, halden hale sokar. Sıkıntı ve belaların her türlüsüyle imtihan eder. Zengin iken fakirleştirir, onu birşey istemekten koruyup, onu borçlanmaya mecbur bırakır. Sonra borç almaktan onu kurtarıp, eliyle kazanmaya zorlar ve çalışıp kazanmayı ona kolaylaştırır. Onu, sünnet olan el emeğiyle doyurur. Sonra ona bunu zorlaştırıp, insandan istemeyi ilham eder. Ona “batıni emirle” bunu emreder. Bunu ona ibadet kılıp, terkedilmesini günah yapar. Bu suretle onun şehvetlerini giderir. Bu hal riyazet halidir. İstemesi şirk koşmak şeklinde değil, zorlandığını yapması şeklindedir. Sonra onu istemekten koruyup, borç almakla emreder. Bu emri, istemesini emretmesindeki gibi kesindir. Terk edilmesi söz konusu değildir.
Sonra onu mahlukattan koparır. Rızkını kendinden istemesine bağlar. Kul ihtiyacı olan ne varsa ister. Allah ona bütün istediklerini verir. İstemeyi terk etse bile. Allah ona vermeye devam eder. Sonra dille istemekten kalple istemek merhalesine geçirir. Ve ne isterse, kendisine verir. Ama diliyle istese, ya da mahlukattan istese, istekleri kendisine verilmez. Sonra onu gizli ya da açık istemekten affeder. Aklının ucundan bile geçmemesine rağmen, mahlukatın ihtiyacı olan her nimeti ona lutfeder. Ve onu koruması (velayeti) altına alır.
Namaz dinin direğidir. Namazın Müslüman dindarlığında özel bir yeri vardır; içinde dua barındırır. Namaz kılan kişinin Kur’an ayetlerini okuması Müslümanın Allah’a bizzat kendi sözleriyle hitap etmesi demektir: Okuyan kişi ile duayı kabul eden Allah arasındaki bu yakın ilişki, çok özel bir bağ tesis etmektedir. İnsan, namazın sonunda melekleri ve insanları selamlamasının ardından, dua ve iç konuşmalarını dile getirebilir. Böyle dualar, kuşkusuz ki herhangi bir zamanda da yapılabilir, fakat namazın ardından henüz bedeni ve ruhi temizlik halinde iken duaların daha etkili oldukları kabul edilir. Bu duaların içeriği, insanların ihtiyaçları ölçüsünde çeşitlilik gösterir. İnsan, herhangi bir dünyevi iyilik için, sağlık, endişelerden kurtulmak, başarı ve çocuk için ya da yeni ay göründüğünde veya başka bir nedenle dua edebilir. Fakat bu somut insan dileklerinin yanı sıra, “Beni dindarlık elbisesiyle giydir!” duası gibi ahlaki değerler için yapılan dualar da vardır. Peygamberimizin “Ya Rabbi ilmimi arttır” duası da, insanlara ilham vermiştir; gerçekte her ikisi de Allah’ın ezeli irade ve hikmetine duyulan sevgi dolu bir güvenle aşılması gerekse bile, cehennem korkusu kadar günahkarın bağışlanma ümidi ve cennet özlemi dile getirilmiştir.
Daima kabul edilen bir dua, başkalarına yapılan duadır ve sadece aile veye dostlar değil, Allah’ın yarattığı herkes, hatta kişinin düşmanları bile bu duaya dahildir. Çünkü düşmanlar, Rumi’nin “Mesnevi”deki bir hikayesinde anlattığı gibi, dua eden insanın daha önceki kötü yolundan vazgeçip, hayata kavuşmasına yardımcı olabilir. Dua samimiyetin, içtenliğin ve ihlasın belirtisidir. Onun için duanın yalın bir dille hamasetten uzak ihlaslı bir şekilde yapılması gerekir. Bir kulun kendini yaratan, terbiye eden ve rızıklandıran Rabbinden başka sığınağı yoktur. Tek sığınağımız O’dur vesselam.