Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu'nun yasak isteğine rağmen, hükümet böyle önemli ve gerekli bir kararı almaktan çekiniyor.

Dünya düzenini değiştirmesi beklenen koronavirüs can almaya devam ediyor.
Türkiye’de durum nedir diye baktığımız zaman, her gece Z raporu alır gibi ölü ve vak’a sayısını alıyor, sonra da uyuyoruz. Uyumadan önce birileri inancıyla doğru orantılı olarak dua ediyor, birileri de her zaman ki gibi yapılması gereken işlerini yapıp, işi oluruna bırakıyor. Devletimizin vatandaşı için yapması gerekenler tam yapılamazken, vatandaş da devletinin yap veya yapma dediklerini göz ardı ediyor. Otoriteye başka yer ve konularda değil baş kaldırmak gıkını çıkarmayan bazı aklı evveller, kendisi ve toplum için önerilenleri yapmamayı büyük marifet sanıyor. Evden dışarı çıkma diyen devlet de işi ağırdan alıyor, tümden ve kesin bir yasağı uygun bulmuyor. Askerlerin ilan ettiği sıkıyönetimlerde sokağa çıkanlara ateş edilebileceğini bilenler, devletin şimdi aynı şekilde davranamayacağını çok iyi biliyor. Yasaklar savunulamaz.
Ama, büyük bir kesim salgın sorununun ciddiyetinin hiç mi hiç farkında değiller.
Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu’nun yasak isteğine rağmen, hükümet böyle önemli ve gerekli bir kararı almaktan çekiniyor.
Fakat, tüm bunlara rağmen gerçek şu ki:
65 yaş üstüne sokağa çıkma yasağı getirildi, bu herkese getirilmeyecek anlamına gelmiyor. Dünyada bu yapıldı. Zor mu olur sanmam. Geçen hafta 519 koronavirüs vakası görülen 1.3 milyar nüfuslu Hindistan'da, ülke genelinde 21 gün sokağa çıkma yasağı uygulanacak. İstenildiğinde bu da rahatça yapılabilir.
Biz burada, koronavirüs ile uğraşırken IMF Başkanı Kristalina Georgieva, üye sayısı 189 olan IMF’e İran dahil 80 ülkenin acil yardım için başvuruda bulunduğunu söyledi. Meydan okuyup kafa tuttuğumuz IMF’e biz gider miyiz?
Çünkü, işin ucu ekonomiye dayanır, dert bir iken birkaç olur. Bu durum Türkiye ekonomisinin çok kırılgan olan yapısını da temelden sarsar.
İşte bu ortamı ve durumu birileri fırsata çevirme gayretini ahlaksızca sergiliyor.
Biz can derdindeyken, koronavirüsten nasıl kurtuluruzun hesabını yaparken, birileri kasalarını doldurma ve daha çok nasıl kazanırızın utanmazlığını sergiledi.
Tam sırası diyerek çalışanlarını kapıya koyan, ücretli izin vermek yerine, işçiyi çalışanı ücretsiz izinle “Sağlığın için git evde otur” diyen madrabazları nereye koyacağız. Yanında yıllarca çalıştırdığı, zenginliğinde katkısı olan işçisine iki ay ücreti izin vermeyen patronun birlik ve beraberlikten bahsetmeye hakkı var mı?
Her zaman dile getirilen “Aynı gemideyiz batarsak birlikte batarız” sözlerinin çok büyük bir yalan olduğunu görebiliyoruz.
Türk-İş Başkanı’nın dediği gibi “20 yıldır yanında çalışan işçiye 20 gün cebinden ücret ödesen ne olur? Dünyanın sonu mu gelir?” sözler gerçeğin yansımasıdır.
Virüs onları pas geçecek sanıyorlarsa, yanılıyorlar. Onların hayata geçirmediği adaleti, virüs sağlarsa şaşırmayacağız.
Fırsat bu fırsattır diyerek, çok gerekli olan dezenfektanları, koruyucu maske ve kolonyayı fahiş fiyatla satanlara ne demeliyiz? Yine aynı şekilde çok elzem olan bu gibi malların sahtesini üreterek satmaya kalkan vicdansızları kimlere havale etmeliyiz. Düne kadar beş liraya sattığı malı, şimdilerde 7-8 liraya satan aç gözlü marketlere nasıl bir müeyyide uygulayacağız. Fırsat bu fırsattır diyen ve halkı kara günde zor duruma bırakan hizmet üreten şirketlere kim, nasıl hesap soracak. Düne kadar halkın gırtlağını sıkan bankaların, iyilik meleği pozlarına bürünmesi nasıl bir iki yüzlülüktür.
Kredi ödemesi ertelemelerinde bankalar “Tabii ki, şu kadar faiz farkı öderseniz neden olmasın” diyor. Böyle mi olmalı?
Sanki virüs kanlarına işlemeyecekmiş gibi merhametsiz hareket edip, yasalara sığınıp halka eziyet eden, daha çok para kazanma peşindeki kan emicilere hesap sorabilecek bir makam olmayacak mı?
Biz koronavirüsü nasıl yenebiliriz diye düşünürken kamu vicdanı hapishaneleri de unutmadı. Sayıları 300 bine yaklaşan ve yatacak yer bulamayan mahkumlar için bir düzenleme getirilecekmiş. Bu düzenleme, onlar hastalıktan ölmeden çok acilen yapılsın.
Karantina günlerinde kötülerin topluma reva gördüğü sevimsiz işler yanı sıra,
bir de iyiler ve iyilerin yaptığı çok güzel hareketler var ki, onları insanlık tarihi en güzel sayfalarına özenerek yazacaktır.
En başta, düne kadar döverek, söverek ve de fırsat bulduğumuzda da öldürerek cezalandırdığımız sağlık emekçileri var.
Kendi canlarını hiçe sayarak, hastalara hizmet eden doktor, hemşire, laborant, hasta bakıcı ve yardımcı hizmetlilerin diken üstünde yaptıkları görevin kutsal olduğunu bilip, onlara saygıda kusur etmeyelim. Onların yaptıklarının burada üç beş satırla anlatılamayacağını biliyor ve tüm sağlık çalışanlarının (Bu arada benim doktor olan iki kardeşimin de) çocuklarına, rahatça sarılabilecekleri günü bir an önce görmelerini diliyorum.
Yine aynı şekilde sokaklardan güvenlik için gece gündüz nöbet tutan jandarma ve polislere de teşekkür borcumuz var. Biz evlerde sağlıklı ortamda otururken cadde sokakları temizleyen, kapımızdan çöplerimizi alan temizlik emekçilerine bir selam göndermeden geçmek olmaz.
Herkes sağlık emekçilerini alkışlarken bu insanları da unutmamamız gerekirdi. Size de yürekten alkış emeğin sahipleri.
Bir de sessiz sedasız anlamlı katkılar da bulunanlar var. Otellerini sağlıkçılar için veren, iş yerini bu küresel salgını defetmek için tahsis eden iyi kalpli, asil insanların var olduğunu görmek güzel.
İki satır tweetle Sağlık Bakanlığı’na 1 milyon TL bağışlayan yemeksepeti.com sahibi Nevzat Aydın’ın cömert davranışı ondan daha çok zenginlere örnek olsun. Anadolu Holding bağışıyla ve The Marmara Otel de kapılarını doktorlara açmasıyla takdir topladı. Sağ olsunlar.
Sosyal medyada, ücretsiz izne çıkarılan ve ev kirasını ödeyemeyecek durum olan insanların yazdıkları bir iyilik örneğini de söylemeden geçmek olmaz. Merhamet ve insaf sahibi ev sahiplerinin, kiracılara “Ev kiranı düşünme, iki ay bendensin” gibi jestlerine ne demeli. Salgın öncesi, şirketleri iflas başvurusu yapan ve zaten 4 aydır maaş alamayan Atlas Global’in çalışanları da maaşlarını alabilmek için çok anlamlı bir kampanya sürdürüyorlar, Fakat, seslerini kimseye duyuramıyorlar.
Havacılık sektöründe çalışanlar sıkıntılı bu süreçte zorluklar yaşadı, yaşamaya da devam ediyor. Onlar da alkışı hak etti.
Ücretsiz olarak zorunlu izne ayırılanlar da ekonomik açıdan zor duruma girdiler. Herkesin ev sahibi bazıları gibi vicdanlı değil, bankaların kart borcunu ötelemesi de çözüm olmayacaktır. Temennimiz bu beladan bir an önce kurtulmamız ve tüm çalışanların iş başına dönebilmesidir.
Sağlıklı günler Türkiye’m...