Geçmişte ben de futbolcu ve sözde futbol kulübü yöneticileri tarafından benzer saldırılara maruz kaldım.
Geçmişte ben de futbolcu ve sözde futbol kulübü yöneticileri tarafından benzer saldırılara maruz kaldım.
O saldırılar sonrası hep empati yaptım ve neden böyle bir şey yaşadığımı sorguladım.
Kendi adıma vardığım sonuç şu oldu: Eğer eleştiren, yaşananların perde arkasını yazan, yorumlayan bir gazeteci iseniz (doğrudur, yanlıştır kısmına şerh düşerek söylüyorum) konunun tarafları için hedef haline geliyorsunuz.
Bilal Meşe-Arda Turan cephesinde de durum benzerlik gösteriyor. Euro 2016 arifesinde gündeme gelen "prim krizini" ve sonrasını kaleme alan gazeteciler içinden Bilal Meşe'yi günah keçisi ilan eden ve faturasını bir şekilde ödetmeye odaklanmış bir Arda Turan var önümüzde.
Nitekim Arda "Söyle Bilal, söyle orada mıydın? Bizle miydin de prim mevzusunu yazdın? Biz kimden para istemişiz? Kimden prim istemişiz? Konuş şimdi konuş. Kim yazdırdı bunları sana. Kim söylüyor sana bunları söyle hadi." diyerek Bilal Meşe'ye saldırıyor ve Meşe'nin gazeteciliğini kaba kuvvetle sorgulamaya hatta sindirmeye cüret ediyor.
Neresinden bakarsanız bakın basın özgürlüğüne darbe ve ayıptır Arda'nın yaptıkları. Eğer Bilal Meşe, yalan, yanlış bir habere imza atmışsa bile bunun hesabı böylesine pespaye bir saldırıyla sorulmaz.
Medyanın ve onun mensuplarının yanlışları saldırıyla düzeltilmez.
Hele ki o saldırıda Meşe üzerinden olayın diğer erklerine sövmek ve sonrasında 'pişman değilim' demek...!
Baltayı taşa vurmuştur Arda. Ve o taş çok baş yarar bugünden sonra!