Uzun yıllardan sonra, geçtiğimiz yıl doğduğum memleketim olan Rize'ye gitmiştim. Söylenirdi ama o kadar da olduğunu hiç ama hiç düşünmemiştim. Gördüklerim, beni o güzelim yeşil Rize'nin ne hale geldiği ve Rize'ye nasıl kıyıldığı duygusunu yaşatan bir üzüntüydü.
Lisede okuduğum o yıllarda sahil yolunu kullanırdık ve Rize Merkez’den Gündoğdu’ya kadar uzanan çok güzel, incecik kumuyla, gözünüzün alabildiğince kumsalları olan bir sahili vardı. Daha da geriye çocukluğuma gidersem, rahmetli annemin baba mahallesi olan İslampaşa’da, akşamları sahile iner, o uçsuz bucaksız kumsalda koşuşturur, yüz, yüz elli metre deniz içinde boyumuza bile ulaşmayan suda yüzerdik.
O zamanlarda Rize’nin sadece bir caddesi vardı. Ama yıllar sonra Rize’nin çok çalışkan belediye başkanı Rize Merkezi denize doğru neredeyse doğal limanın yarısına kadar doldurdu. Bir cadde etrafında sıkışmış olan Rize’ye denize doğru, en az beş caddelik, oldukça geniş bir alan kazandırdı. Bugün gidenlerin gördüğü Rize; işte o zamanlardan kalan ve o planlanan yerleşimden biraz uzaklaşmış olmasına rağmen; parkları, sahile paralel caddeleri ve liman tesisleri ile görebildikleri Rize’dir.
Şimdi gidenler Rize’nin o eski halini bilemedikleri için, Merkezden Gündoğdu’ya doğru giden dillere destan sahilin, o kumsalların, daha sonra yapılan Doğu Karadeniz Sahil Yolu’na feda edildiğini bilemezler. O dillere destan kumsallar yoktur artık. Sahil yolu nedeniyle doldurulan kıyılar ve o güzelim yeşilden uzaklaşan deniz de yoktur artık.
Ve yanlış yapılanmaya feda edilen Rize-Gündoğdu arasındaki o güzelim sahil yok olmuştu şimdilerde. Bir ihanet de Rize yaşamıştı.
Sözünü ettiğimiz o sahilde, Rize’den geçen Karadeniz otoyolunun hemen yanında hızla başlatılan ve kısa sürede yayılan, ortalama 7-8 katlı, üstelik de çoğu bitişik nizam olan yapılaşma hızla yayıldı. Bir kaç yıl içinde o güzelim sahilde neredeyse Askoroz’a kadar tam bir beton yığınına dönüştü. Binalar 7-8 kat yüksekliğinde sahil yoluna bitişik, tam bir duvar görüntüsünde.
Yıllar sonra Rize’ye gittiğimde sahil yolundan geçerken içim cız etti. Rize’nin imar konusunda nasıl bir ihanete uğradığın rahatlıkla görebildim. Zaman zaman, Rize’den gelen arkadaşlarımın bu konuda anlattıklarını dinlemiştim ama bu kadar da kötü bir durumun var olabileceğini düşünememiştim.
Bu konu yıllarca konuşuldu yazıldı, gündeme getirildi. Hatta dönem yerel yöneticilerinin de bu konuda hatalar yaptıklarını söyledikleri zamanlar oldu. Ama hala pek değişen bir şey olmadı.
Bunu neden yazdım, birden Rize’ye gittim. Sahillerin, yüksek katlı binaların oluşturduğu beton duvarlarla nasıl yok edildiğinin güzel bir örneği olması nedeniyleydi. O dönemde yaşadığım üzüntünün aynısını belki de daha fazlasını yaşadığım bir başka görüntüyle Zeytinburnu ve Bakırköy sahilinde her gün karşılaştığımda Rize’nin o görüntüsünü gördüğümde yaşadığım üzüntüyü hatırladığım içindi.
Sirkeci Bakırköy sahil yolundan geçmeyeniniz yoktur. Aynı zamanda havaalanına da gitmek için en çok kullanılan yol olduğu için mutlaka görüyorsunuzdur.
Zeytinburnu sahilinde eski tank fabrikasının olduğu uçsuz bucaksız arsa, Yenimahalle eski Sümerbank tesislerinin olduğu ve Ataköy sahilindeki eski C Motellerinin olduğu bölümlerde yer alan çok katlı yüksek binaların yarattığı beton duvar görüntüsünün o güzelim sahili ne hallere getirdiği görüntüsünün üzerime çökmüştü. Üzüntümden neler hissettiğimi, yukarıda anlattığım, çözümsüzlüğe mahkum edilen Rize örneğiyle hatırlayıp buraya aktarmak istedim.
Sahil yolu sıkışıklığının giderilmesi için denizin doldurulduğu, Zeytinburnu ve Bakırköy sahillerini tam bir beton yığınına dönüştüren ve ne zamandır süregelen, ne zaman biteceği bilinmeyen inşaatlarıyla tam bir hayalet şehir görüntüsünde gibi.
Yapmayalım, güzelim Marmara sahillerini beton duvarla kaplamayalım.