Tüketim iştahını özellikle kullandım çünkü bir biçimde otomobile olan tüketim iştahımız hep güçlü olageldi.
Son zamanlarda toplumun tüketim iştahı üzerindeki en başat tartışmalardan birisi otomobiller üzerindeki ÖTV oranının artırılmasıyla oluşan piyasa yapısı gibi görülüyor. (Buna bir de yeni akıllı telefon modellerinin Türkiye fiyatı eklendi. Bu akıllı telefonların fiyatının siyasi mukabele gereği olması gerekenden yukarıda fiyatlandığını not etmek gerekir. Bu not önemlidir. Yazı içinde tekrar döneceğiz.)
Tüketim iştahını özellikle kullandım çünkü bir biçimde otomobile olan tüketim iştahımız hep güçlü olageldi. Birçok otomobil dergisinin Türkiye’de yüksek tirajlı satışları olduğu dönemler hala hepimizin hatırındadır. Sanırım bu iştahın en temel belirleyicisi Türk toplumunun otomobili meşru ve olağan bir hak olarak görmesi belirlemektedir. Fakat aksine otomobil Türkiye’de lüks tüketim kabul edilir.
Otomobili lüks görmek ona ilişkin kredi taksit ödemelerinin, bakım-onarım, poliçe maliyetleri ile yakıt ve diğer maliyetlerin otomobili olanların bütçesi içinden en büyük payın ayrılmasına neden olmaktadır.
Hatta sosyolojik olarak otomobilin insandan kıymetli olduğu, yaya üzerine otomobil sürmenin, yaya yolunda durmamanın, çok aşırı duman atıp doğayı zehirleyen araçlar üzerine tedbir alınmamasının, her fırsat ve şartta gevşek biçimlerde korna çalmanın, yolların yayaların dahi geçemeyeceği biçimde parklanmayla işgal edilmesinin, kaldırım işgal etmenin, taksilerin şoförün canını çıkarır türden manuel vitesli olmasının geri planı da otomobilin lüks görülmesinde yatar.
Adeta otomobili lüks görmek insanı, diğer yaratılmışları ve doğayı gayrılüks görmek sonucu doğurmaktadır. Bundan rahatsız olanların sayısının her gün çoğaldığına inanıyorum. Otomobilin adi bir meta olduğu ve insanlarla beraber diğer canlı ve varlıkların daha önemli olduğunu artık kavramamız gerekiyor. Malum enstantanedir; bir siyasimize şoför arka koltuğu önerdiğinde, koskoca bir ağanın arka koltuktan değil ön koltukta oturmasının yakışığı üzerine gülünç bir durum ortaya çıkmıştır. Fakat anlaşılıyor ki o günden fazla ileride değiliz.
ÖTV zammı ise insanların ufak ya da büyük her neyse hayallerini elinden almış gibi duruyor. Bir otomobilin bu denli erişilmez oluşu dünyanın ilk 20 ekonomisi arasındaki bir ekonomi için ilginç bir durumdur. ÖTV zammını gerekçelendirenler pandemi etkisi ile vergi gelirlerinde artışa ihtiyaç duyulmuş olmasına referans etmektedir.
Fakat satışlar ÖTV öncesine göre talebin fiyat esnekliğinin güçlü olduğunu göstermektedir. Bu durum otomobil arzından vergi gelirlerinin artmadığı gibi ya ancak korunduğu ya da düştüğüne işaret etmektedir.
Diğer yönü ile döviz kaçışının önü kesildiği hedeflenmiştir ki otomobil alanların genellikle döviz bozdurarak ödemelerini yaptığını hatırlamak gerekir. Yani kredi dışındaki kısım giriş çıkış etkisi dengesi etkisi oluşturmaktadır. Üstelik Doğu Akdeniz anlamında karşıtlıklar kuran ekonomilerin gelen haberlere göre Türk mallarını örtük boykot ettiği tartışılmaktadır. Bu ekonomilerden ithal edilen otomobiller üzerine ÖTV oranı artışı düşünülebilir ki uygun bir enstrümandır. Zaten Türk mallarına karşı bu ülkeler tavır almıştır. Büyük bir “pazar” yaptırımı böylece mümkün olabilir.
Bunlar yanında görece sağlam teminatlı krediler para piyasasından uzaklaştırılmıştır. Üstelik ÖTV artışı geçiciyse geri gelecek fiyatlar teminat açığı oluşturabilir.
Otomobil fiyatı üzerinde virüsten kaçanların artırdığı talep, arz kıtlığı, kur etkisi canlı iken ÖTV artışı ile piyasayı anormal bir yere itmek yanlış bir strateji gibi görülebilir.