Enteresan, akıllara durgunluk veren, yüreğimizi ve zihnimizi fabrika ayarlarına geri almamızı sağlayan günleri yaşıyoruz!

Evlerden yapılan; eğitim-öğretimler, resmî kutlamalar, resmî kutlamalar vesilesiyle balkonlardan okunan İstiklal Marşı derken geldik mi evlerden çıkmadan kutlanacak Ramazan Bayramı’na? Geldik...

Arefe günü ve üç günlük bayram dahil toplam dört gün hepimiz evde olacağız... Her bayram şikayet ettiğimiz ‘büyüklerini unutup tatile kaçanlar’ veya komşusunu, akrabasını, dostunu, tanıdıklarını hiç ama hiç hatırlamayıp kapısını dahi tıklatmayanlar acaba ne düşünüyor evlerde ‘tek başımıza’ kutlanacağımız ilk bayram için?

Enteresan, akıllara durgunluk veren, yüreğimizi ve zihnimizi fabrika ayarlarına geri almamızı sağlayan günleri yaşıyoruz! Çok değil dört ay önce biri çıkıp dünya bu günleri yaşayacak deseydi hepimiz katıla katıla gülerdik... Güldüğümüz başımıza geldi!
Birkaç yıl önce Diyarbakır’da bir bisiklet turnuvası düzenlenmişti. Turnuvadan haberim vardı fakat güzergahım üzerindeki yolların kapalı olacağından haberim yoktu tıpkı tüm şehir halkı gibi...
Velhasıl-ı kelam o gün trafik bir anda felç olmuştu ve tüm araçlar arapsaçına dönmüştü. İnsanlarda çıldırmıştı elbet! Hiç unutmuyorum ilk beş on dakika ben de korkunç derecede kızmıştım bu duruma! Düşünün Güneydoğu sıcağında trafikte kalmak! Planladığınız işlere yetişememek! Aklımda ve dilimde ‘bu ne böyle yahu’ ile başlayan sayısız kızgın cümle varken baktım ki aylardır görmediğim bir arkadaşım kaldırımda yürüyor. Seslendim geldi. Ben direksiyon başında o cama eğilmiş bir şekilde selamlaştık ve kısa bir sohbet ettik. Azıcık nefes almış ve rahatlamıştım. Yan araçtaki camdan gelen ‘Yaşar Hanım sakız çiğner misin’ seslenişiyle kafamdan çıkan dumanlara bir sürahi su dökülmüştü... Sonra diğer araçlarda kimler varmış diye bakındım. Baktıkça gördük, gördükçe tebessümler belirdi yüzlerimizde ve selamlaşmaya sesimizin ulaştığına nasılsın iyi misin demeye başladık... Kaplumbağa hızında geçtiğim yollardaki değişimleri ve yenilikleri fark etmekten de geri kalmadım elbette... Her gün hızla gidip geldiğim cadde ve sokaklarda fark etmediğim ne çok detay varmış öğrendim. On dakikalık yolu o gün santim santim görerek neredeyse iki saatte almıştım. Yolun başındaki öfkem yolun sonunda yürek dolusu huzura, keyife, selama, hal-hatır sormaya, sohbete, tanımaya dönmüştü...

İşte içinde bulunduğumuz pandemi sürecini o gün yaşadığım birkaç saatlik bisiklet mağduriyetine benzetiyorum. Başında bu da nereden çıktı öfkesi, korku ve tedirgin bir şekilde karşıladığımız karantina günleri zamanla bize özümüze yolculuk yapma fırsatı verdi. Aynı evi paylaştıklarımıza ‘aaa daha önce hiç fark etmemiştim gözünün üstünde kaşın varmış senin’ demenin tuhaflığını yaşadık! Bakıp görmediklerimiz, yanı başımızdayken kaçırdıklarımız, yaşayamadıklarımız, teptiklerimiz, unuttuklarımız film şeridi gibi geçti gözümüzün önünden... Kendimize bile itiraf edemediğimiz ne çok KEŞKEmiz varmış fark ettik! Hatta zamanında içimizi kanatan olay ve kişileri anımsayıp trajikomik tebessümler eşliğinde ‘ne salak mışım neden bu kadar değer vermişim’ bile dedik!
Ve geldik mi evlerde ‘biz bize’ kutlayacağımız ilk bayrama! Yollar kapalı! Tatiller, denizler, havuzlar, kafeler, restoranlar kapalı! İyi günlerimizde arayıp sormadığımız başımız sıkışınca ilk aklımıza gelen annemiz, babamız, büyüklerimiz de yok üstelik!
Şimdi kaldın mı tek başına ey insanoğlu...