Hala baskın olan ilk kuşak kapitalistlerce modernite, hayatta kalma mücadelesinin gereği olarak sunulmaktadır.
Modernite bir yaşam biçimi mi, yoksa hayatta kalmanın kaçınılmaz bir gerekliliği mi? Kapitalizmin ürettiği sorunlardan birisi de modernite ya da post-modernitenin doğurduğu bu belirsizliktir. Müphemlikle modernlik arasındaki yakın ilişki özgürlükle yalnızlık arasında bir karşıtlık doğurmuştur. Yalnızlık özgürlüğün ta kendisi olarak değerlendirilebilecekse de aslında bu olgunun kişisel tercih değil modern bir toplumsal cezalandırma şeklinde ele alınabildiğini görürüz.
Hala baskın olan ilk kuşak kapitalistlerce modernite, hayatta kalma mücadelesinin gereği olarak sunulmaktadır. Böylece zaten uzaklaşmış bir hayal olan pazar yaratmaktansa elde edilen pazarları korumak amaçlanmaktadır. Pazarları korumak modernitenin ihracından geçer ve ilk kuşak kapitalistler neredeyse bütün ekonomilerde geniş alıcı kitlelerini her defasında bulmayı başarırlar. Fakat paradigma değişiminin yönünü belirleyecek gücü hala bulunsa da bu korumacı ısrar, ilk kuşak kapitalistlerin fobik köhnemişlikten sıyrılamamasının bir işareti olarak görülebilir.
Türkiye’nin son dönemde yalnızlığıyla ilgili yoğun eleştiriler yapıldı. Bu yalnızlığı bir yalnızlaştırma olarak okuyanların endişeleri olması normaldi. Ancak Türkiye’nin güçlenerek bu süreçten çıktığı görülüyor. Bu sürecin sırrı üzerine düşünüldüğünde Türkiye’nin yalnızlaştırılmadığı fakat gerektiğinde yalnızlığı seçmekten çekinmeyen bir yaklaşım ortaya koyduğu tespit edilecek öğelerden birisidir.
Sanırım aksaklıklara rağmen tercihli yalnızlıkla bu süreç artık aşılmıştır. Türkiye akışkanlık kazanmıştır. Her zaman bağımsızlık için göze alabilecekleri diğerlerini şaşırtmışken bundan sonra yapılması beklenen köhneyen bir sistemin öğesi olmayı kendi iktisadi paradigmasıyla reddeden tavrın düşünce dünyasını yaratmaktır. Türkiye ekonomisi “meşruiyetini” katı modernitenin yabancı yatırımcısı elinden kazanmak durumunda görmemelidir kendisini.
Küresel ekonomi ve finans mimarisi içinde Türkiye’nin önemli bir oyuncu ve faizsiz bir finans merkezi olmak üzere en önemli adaylardan olduğunu tüm dünya okumaktadır. Türkiye ekonomisinin gücü ve finansal mimarisinin çeşitliliği ve cazibesiyle rolünü güçlendirmek yanında dayanışma temelli iktisadi yaklaşımın yeniden ihyasını başarmalıdır.
Bu konuda Türkiye ve Türkiye’den araştırmacılar tarafından halihazırda yapılan çalışmalar küresel ölçekte dikkatle takip ediliyor. Bu başlıkta Türkiye’den araştırmacılar ve kurumlar birçok uluslararası proje gerçekleştirdi. Örneğin en son ve pandeminin tüm zorluklarına rağmen dün başlayan ve toplam üç gün sürecek olan 6th World Halal Summit (Altıncı Dünya Helal Zirvesi) Türkiye’yi merkeze taşıyan faaliyetlerden birisi. Paradigma değişiminin yönünü belirlemek için içeride bu çalışmaları iyi işlemek kadar bir meselemiz kaldı.