Dinamizmin ön planda olduğu özgün formlar kullanılarak oluşturulmaya başlanan bu moda akımı günümüzde teknolojinin de yardımıyla çok ilginç bir hal almaya başlamıştır.
Hemen hemen her dönem kitaplara, filmlere konu olan “gelecek”, insanoğlunda her zaman merak uyandırmıştır. Fütürizm adını İngilizcede gelecek anlamına gelen “future” kelimesinden almış olan bir düşünce akımıdır. Zamanla modayı da etkisi altına almıştır pek tabi. Geleceği olumlu bir şekilde oluşturma çabası olan bu akım artık moda dünyasına da iyice entegre olmuştur. Gelenekleri tamamen reddetmesi, her unsurunda yenilikçi olmayı hedeflemesiyle birlikte de moda sektörüne yeni bir soluk katmış ve yaratıcılığın kapılarını genişletmiştir.
Dinamizmin ön planda olduğu özgün formlar kullanılarak oluşturulmaya başlanan bu moda akımı günümüzde teknolojinin de yardımıyla çok ilginç bir hal almaya başlamıştır. Bilim kurgu filmlerinde gördüğümüz kıyafetler podyumlara hatta sokaklara taşınmaya başladı. Kesim ve form başta olmak üzere aksesuarlar, kumaş renkleri, materyaller ve saç şekilleriyle tam bir görünüm oluşturularak fütürist düşünce anlatılmaya çalışılır. Son günlerde sokakta sıkça rastladığımız neon saç renkleri ve post modern saç kesimleri de bu akımın bir yansımasıdır diyebiliriz. Her türlü alışılagelmişin dışında hatlar, renkler ve aksesuarlar bu akımın yapıtaşlarındandır.
Teknolojinin gelişmesiyle nanoteknoloji kullanılarak yeni kumaş türleri bulunmuş ve akıllı giyim teknolojisi oluşturulmuştur. Artık “akıl” dediğimiz unsur sadece insanlara ve makinelere özgü bir şey olmaktan çıkıp kıyafetlerimizin içine de girmiş bulunmaktadır diyebiliriz. 20. Yüzyılın başlarından beri varlığını sürdüren fütürizmin 60’larda artık somut bir şekilde modada kendini göstermeye başladığını söyleyebiliriz. Aya ilk adımın gerçekleşmesi ve PopArt’ın en gözde akım olması diğer sektörleri haliyle modayı da etkisi altına almaya başlamıştı. Paco Rabanne bu anlamda ilk adımı 1966’da tasarladığı alüminyumdan kıyafetlerle atmıştır.
70’lere geldiğimizde ise CD, walkman, lazer yazıcı gibi icatlar dünya üzerinde büyük ses yaratırken moda da bundan ilham almaya devam ediyordu. Thierry Mugler bu dönemde laboratuvar ortamında bulunan sentetik ve yapay kumaşları kullanmaya başlıyor ve giyim sektörüne yepyeni bir soluk getiriyor. Kısa bir durgunluk döneminden sonra 90’larda yeni kumaş arayışları başlıyor. Mikro fiber kumaş bulunduktan sonra kumaş teknolojisi hızla büyümeye başladı. 2000’lerde bu araştırmalara daha çok yönelmek adına FashionTech Berlin, Echo Dubai, Fashion Fusion gibi birtakım platformlar kuruldu.
Artık 21. Yüzyıla geldiğimizde kumaş teknolojisinin çok gelişmiş olduğunu görüyoruz. Teknoloji ürünleri moda sektörünün içine girmeye başladı ve artık kıyafetlerde ledler, solar sistemleri, ışıklar, karanlıkta parlayan teknolojiler bulunuyor. Tommy Hilfiger güneş enerjisi ile telefonunuzun şarj olmasını sağlayan bir ceket üretti bile. Hareket ederek vücudunuzun nefes almasını sağlayabilecek giysiler artık hayal değil ve bunları sağlayan yegane buluş ise 3 boyutlu yazıcılar. Bu yazıcılar sayesinde yaratıcılıkta sınır tanımayan aksesuarlar ve kıyafetler de tasarlamak artık mümkün.
Kumaşa ve aksesuarlara uygulanabilen teknolojiler bununla da sınırlı kalmıyor. Vardama isimli bilim çalışmaları yürüten ve kumaş prototipleri hazırlayan bir marka leke tutmayan ve sadece suyla temizlenebilen bir kumaşı dünyaya sundu. Bu tarz hidrofobik kumaşları pazarda görmeye başlamamız an meselesi. Kendiliğinden ısıtmalı battaniyeler de halihazırda bulunuyorken yine kendiliğinden ısıtmalı kıyafetler neden olmasın? Bunlar üzerine de çalışmalar sürüyor ve denemeler yapılıyor. Bir bardağa sıcak su koyduğunuzda renk değiştirmesine şahit olmuşsunuzdur elbet. Bu da kıyafetlerden uzak bir teknoloji değil. Shoe Island Reactive koleksiyonuyla ısınınca renk değiştiren kıyafetler üretmişti.
Gerçekten teknolojinin hızına ve sınırına akıl ermiyor. Beta Brand Flash Reflective Collection adı altında ürettiği kıyafetlerle flaşlı bir fotoğrafta giyen insanın görünmemesini sağlayan kıyafetler üretmişti. Öyle ki teknolojiyle birlikte bir insanın kıyafetinden duygularını bile anlar hatta hisseder hale gelebiliriz. Bu tarz çalışmaların bu saatten sonra hız kesmeden devam edeceği kesin. Pizza sipariş edebilen ayakkabıdan tutun da bisiklet sürenler için bir airbag kaska kadar her şey mümkün artık teknoloji sayesinde. Genetik teknoloji ve biyolojiyi bile içinde bulundurabiliyor. Öyle ki geçtiğimiz zamanlarda Alexander McQueen’in DNA’sından deri çanta yapmayı başaran bir kız çok büyük sansasyon yaratmıştı. Ayrıca bakterilerden mücevher üretmek bile mümkün hale gelmişti.
Fütürizm akımına ve bu gibi çalışmalara değer veren Türk tasarımcılar da mevcut. Arzu Kaprol bunun Türkiye’deki en büyük öncülerinden biri. Tasarımlarında fütüristik çizgiler barındırmakla yetinmeyip bu tarz kumaş teknolojilerini de araştırmaya gönül veren biri. 2017 Eylül ayındaki Mercedes Benz Fashion Week İstanbul’da da VR gözlükle gerçekleştirdiği defileyi de unutmamak gerek. Teknoloji sadece giyim ürünlerini değil defileleri ve pazarı da etkisi altına alıyor. Artık gezgin mağazalar, otomatik insansız ödemeler, hologram defileler, VR gözlüklerle mağaza gezmek ve kabine gitmeden sadece elektronik bir aynada kıyafeti denemek gibi yenilikler konuşuluyor. Günümüzden çok da uzak değil, yakın gelecekte.
2016 yılında Hüseyin Çağlayan da suda eriyen bir kumaş teknolojisiyle izleyenleri büyüleyen bir defile gerçekleştirmişti. 6 ay süren çalışmalar sonucu hazırlanan kreasyonda, suyla reaksiyona girdiği anda tepki veren malzemeler kullanılmıştı. Kağıt bazlı ceketler su altında eriyerek feminen parçalara dönüşüyordu. Çağlayan’ın İlkbahar/Yaz 2008 koleksiyonunda ise kıyafetlere yer yer kristaller gömülü ve içten lazerle ışıklandırılıyordu. 200’den fazla minik servo motorla hareket edebilen lazer kullanılmış koleksiyonun şovunda, gömülü lazer kaynakları üstlerindeki kristalleri biraz parıldadıktan sonra vücuttan dışarı fırlıyor ve etrafındaki aynalarla çarparak mekanın içinde başka yerlere uzanıyordu.
Genele baktığımız zaman fütürist moda için geleceğe ait olacağını umduğumuz unsurların kıyafetlere uyarlanması diyebiliriz. Yaratıcılığı son derece olumlu derecede etkileyen bu akım için çalışan çok değerli tasarımcılar mevcut tabii ki. Hollandalı genç tasarımcı Iris Van Herpen üç boyutlu baskı tekniğini kullandığı ilginç tasarımlarıyla bunların başında gelenlerinden biridir. İngiliz tasarımcı Gareth Pugh, Ukraynalı tasarımcı Irina Dzhus, Hollandalı tasarımcı Winde Rienstra ve Türk tasarımcı Hüseyin Çağlayan da bu tasarımcıların en önemlilerindendir.
İlgi çekiciliğinden asla ödün vermeyecek bu akımın neler getireceği fazlasıyla heyecan verici. Aynı şeylerden sıkılanlar için de gerçekten yeni bir soluk imkanı, ayrıca defileleri de bir o kadar merak uyandırıcı ve eşsiz. Gelecek teknolojiler ve yaratıcı fikirler moda dünyasını şekillendirip yaşam kalitemizi de artıracak umarım.
Kaynak: Medium