Merkezi yerlere yapılan devasa binalar yüzünden şehrin trafiği gün geçtikçe keşmekeşe dönmekte, şehir bu yönüyle giderek İstanbul'a benzemektedir.
Bizim şehrimiz elbette kıymetli bir şehirdir. Ama onun kıymetini hepimizin takdir etmesi gereklidir. Anholt isimli şehir markası endeksinde şehirlerin insanların aklında basit bir kalite, özellik veya hikayeyle yerleştiğinden bahsedilir. Şehrin sunduğu temel hizmetlerinin niteliğinin yanı sıra, beynelmilel ünü, güzelliği, huzur ortamı, yabancı düşmanlığının olup olmadığı, ekonomi ve eğitimle ilgili sunduğu fırsatlar, aktivite çeşitliliği gibi başlıklar dikkate alınmaktadır. Ankara’nın veya diğer şehirlerimizin bu alanlarda mesafe katetmesine yönelik bir çalışma yapılmakta mıdır? Efendim New York özgürlük, Paris romantizm, New Orleans müzik, Milano moda, Tahoe evlilik, Salem korku şehridir. Ankara için böyle bir şey geliştirilebilmiş midir? Maalesef bizim şehirlerimizin çoğunun markalaşmasına yönelik geçen on yıllarda bir çalışma yapılamamıştır. Markalaşmada iyi bir numune olarak gösterilen “I Love New York” logo ve sloganı 1970 yılında geliştirilmiştir. Biz 2022 yılında şehirlerimize böyle şeyler bile sunamadık.
Merkezi yerlere yapılan devasa binalar yüzünden şehrin trafiği gün geçtikçe keşmekeşe dönmekte, şehir bu yönüyle giderek İstanbul’a benzemektedir. Ankara’da insanların işe gidiş gelişleriyle ilgili ve zaman ve enerji kaybının azaltılmasıyla ilgili bir çalışma yapılmalıdır.
Mevcut vasat koşullara karşı sağlıklı bir memnuniyetsizlik duymamız gerekir. Mercedes Benz yönetimi misalen yeni bir modeli gösterip bunu biz geliştirdik diyebiliyor. Belediye başkanlarımız gururla bunu biz yaptık diyebilecekleri kaç eser gösterebilir?
Şehrin sokaklarının beynin kıvrımları gibi insan düşüncesinin çerçevesini belirlediği söylenebilir. Bizim artık bir kültür davamız, bir saygı davamız olmalıdır. Bu şehrin sakinlerine, çalılarına, çalılara konan kuşlarına, tuhaf bacalarına, boyaları dökülen yapılarına daha fazla değer vermenin yolları araştırılmalıdır. Şimdilerde büyük ölçüde unutulmuş olan 1922 tarihli Erzurumlu Nafiz Bey Apartmanı, 1968 tarihli Özkanlar Evi gibi güzel yapılar onlara sade birer bina gözüyle bakanlara iyi anlatılmalı, şehrin kültürel kimliğinde ön plana alınmalıdır. Ayrıca Sezai Karakoç, İsmet Özel, Oktay Sinanoğlu acaba Ankara’da hangi binalarda yaşamıştır? Buralara bir vefa nişanesi olarak isim plakaları asmak gerekir. Bu tür çalışmalara çok ehemmiyet verilmelidir. Bunlar şehrin hafızasını oluşturacak şeylerdir. Sorun şu ki bizim hafızamız güçlü değildir. Şimdinin muhalifi eski bir bakan ülkede israf, hukuksuzluk, kayırma var demiş. Okuduğumda kendi icraatlarından bahsediyor zannettim efendim.
Şehirlerin ve şehirlilerin hafızalarını kuvvetlendirmek gerekir. Bu binanın bir hikayesi var mıdır? Şu büst kime aittir? Bu meydan, bu sokak neden bu isimdedir? Bunlar gençler tarafından merak edilip öğrenilmeldir. Üniversite talebesiyken her gün yolumun geçtiği, Bahçelievler'deki Ankaray durağı çok bunaldığımda ferahlamak için ziyaret ettiğim, önündeki banklarda saatlerce oturduğum bir yerdir. Sanırım 2011 yılında bu durağın hemen önüne Gabdulla Tukay'ın büstünün yer aldığı bir anıt dikildi. Bu anıtın ön ve arka tarafındaki pirinç bilgilendirme yazıları iki üç yıldır çalınmış bir haldedir. Ön kısımda yer alan Sayın Tukay’ın adının pirinçleri de çalınmıştır. Neyse ki buradan geçenler artık yerinde olmayan malzemenin geride bıraktığı hayalet oksitlerden Tatar Türklerinin 27 yaşında ölen milli şairinin ismini okuyabilmektedir. Acaba bu kıymetli malzemeler Oscar Wilde’ın meşhur Mutlu Prens hikâyesindeki gibi Sayın Tukay’ın heykeli tarafından yardıma muhtaç insanlara mı verilmiştir? Yoksa kendilerine karşı tedbir alınamayan küçük arsızlar tarafından mı çalınmıştır? Daha da mühimi yenilerinin yapılması bir tarafa bırakılıp şehrin dökülen heykelleriyle ne zaman ilgilenilmesi düşünülmektedir?