Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş ve eşi Prof. Dr. Sevgi Kurtulmuş, önceki gün akşam iftarda medya kuruluşlarının Ankara temsilcilerini ağırladı.

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş ve eşi Prof. Dr. Sevgi Kurtulmuş, önceki gün akşam iftarda medya kuruluşlarının Ankara temsilcilerini ağırladı. Kurtulmuş ile gündemde öne çıkan konuları konuşma imkânı bulduk. Numan Bey, özellikle ekonomide yüzde 5 olarak gerçekleşen büyüme rakamından duydukları memnuniyeti dile getirdi, Katar krizi ile birlikte bazı çevrelerde ortaya çıkan Müslüman Kardeşler ile AK Parti arasında ilişki kurma gayretlerine ise tepkiliydi. Kurtulmuş, OHAL Komsiyonu’nun yönetmeliğinin oluşturulması için çalışmaların sürdüğünü, komisyonun belirlenecek objektif kriterler çerçevesinde başvuranların FETÖ’cü olup olmadığına karar vereceğini söyledi.

Kurtulmuş’un ülke gündemine ilişkin yaptığı değerlendirmeler şöyle:

EKONOMİ: ÜMİTLERİMİZİ TAZELEYEN BİR GELİŞME

“Türkiye’nin, bölgenin, dünyanın gündeminin bu kadar sıkıntılı ya da girift olduğu bir ortamda, özellikle son çeyrekte yüzde 5 civarında bir büyüme rakamının ortaya çıkması Türkiye için ümit vericidir. Umutlarımızı tazeleyen bir gelişmedir. Ümit ederiz ki bu başarı grafiği devam eder. Bundan sonraki çeyreklerde de devam ederek yılı yüzde 5 seviyelerinde bir büyümeyle tamamlayabileceğimizi ümit ediyoruz. Zaten şimdiden birtakım uluslararası kuruluşların, araştırma merkezlerinin Türkiye ile ilgili görüşlerini de revize ettiğini görüyoruz. 2016 yılının ağır faturasını geride bırakarak bu noktaya gelmek ayrıca takdire şayan bir durumdur. Bu büyümede birtakım faktörlerim etkisi var. Bunlardan bir tanesi özel sektör tüketimi, kamu tüketimi ve en önemlisi de yüzde 9.8 artış sağlayan Türkiye’nin ihracat rakamlarıdır. Ayrıca iş gücü ödemelerinin yüzde 11.6 artış göstermiş olması bu dönemde başka bir işaret. Özellikle son zamanlarda artma eğiliminde olan işsizliğin istihdam seferberliği ve ekonomide bu gelişmeler çerçevesinde geriye doğru gideceğini gösteriyor. Burada istihdamı sağlayıcı, işsizliği geriye itici bir ivmenin de yakalandığı görülüyor. Ümit ederiz ki bu süreç, bu şekilde devam edecek. Kredi Garanti Fonu’nun 380 milyar dolarlık bir hacimde destek vermiş olması da önemli. Tabii ki Kredi Garanti Fonu, devam edecek bir şey değildir, böyle olmadığını hepimiz biliyoruz ama en azından reel ekonomiye destek olmak bakımından önemli bir enstrümandır. Bu enstrümanın başarıyla kullanıldığını da gösteriyor.”

TÜRKİYE YATIRIM YAPILMAYA EN MÜSAİT ÜLKE

“Yine gelen sinyaller arasında özellikle uluslararası yatırımcıların ve araştırma kuruluşlarının önümüzdeki dönemde Türkiye’yi bölgede yatırım yapılmaya en müsait ülkelerden birisi olarak görmesi de Türkiye ekonomisinin geleceği bakımından sevindirici. Başından itibaren söylüyorduk, bir ülkenin makroekonomik başarılarını ortaya koyması önemlidir. Ama makroekonomide başarı tek başına yeterli değildir. Mutlaka bununmikro başarılarla desteklenmesi gerekir. Türkiye şimdi o safhaya doğru geçiyor. “

AVRUPA İLE İHRACAT ARTMAYA BAŞLADI

“Önemli göstergelerden birisi de bu ihracat rakamlarında Avrupa ile olan ihracatın yeniden artmaya başlamış olması. Bunda Avrupa ekonomilerinin kısmen iyileşiyor olmasının da etkisi var. Türkiye ile Avrupa ilişkilerinin geçtiğimiz dönemdeki bizdeki ve Avrupa’daki seçimler dolayısıyla ortaya çıkan gerilimlere rağmen, yeniden en azından ekonomik ilişkiler anlamında düzelme istidadında olduğunu da ortaya koyuyor bu gelişmeler.”

KATAR KRİZİ YAPAY BİR KRİZ

“Katar’daki kriz, esası itibarıyla yapay bir krizdir. Yani herhangi bir şekilde iki ülke ya da bir ülke ve karşı taraftaki diğer ülkeler arasında reel bir sebebe dayanan bir kriz değildir. Bu krizin hiçbir anlamı, arka planı yoktur. Birden ortaya çıkarılmış, türetilmiş, birtakım komplo teorileri içerisinde de büyütülmüş bir krizdir fakat sadece ilgili ülkeleri değil, bütün bölgeyi de tesir altında bırakması mümkün olan son derece kuvvetli bir potansiyele sahiptir. Katar krizinin bir an evvel çözülmesi için ilgili tarafların mutlaka samimi bir şekilde gayret sarf etmesi gerekiyor. Bu kadar çok yoğun, derin ve kısa vadede siyasi olarak çözülmesi hemen hemen çok zor görünen krizler varken yeni bir krizin ortaya çıkması bölgedeki bütün dengeleri alt üst edebilir. Bundan sonra çok daha farklı gelişmelerin önünü açabilir. Ben bu krizin çok aşırı noktalara uzanmadan bir türlü dengeleneceğini düşünüyorum.”

KATAR’A YAPTIRIMLARI DOĞRU BULMUYORUZ

“Katar’a karşı yapılan baskının, hele hele ambargo, hacca umreye gidecek Katar vatandaşlarına vize verilmemesi gibi hiçbir şekilde anlaşılması mümkün olmayan tedbirlerin ortaya konulmasının, hele Körfez İşbirliği Teşkilatı bünyesinde şimdiye kadar çok yakın ilişkileri olan ülkeler bakımından da aralarındaki ilişkileri zedeleyecek yaptırımlar olduğuna inanıyoruz ve bunları doğru bulmuyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız ilk andan itibaren her gün gerek bölge ülkeleri, gerekse diğer batılı ve dünya ülkelerinin başkanlarıyla konuşmalarını, görüşmeleri sürdürüyor. Türkiye olarak bizim İslam İşbirliği Teşkilatı dönem başkanlığı dolayısıyla da ayrı bir sorumluluğumuz var. Bu sorumluluğun da farkındayız.”

LİSTELERİN HAVADA KALACAĞI ANLAŞILIYOR

“Bölge halkları tarafından yakından tanınan bazı din adamlarının ve bazı yardım ve hayır kuruluşlarının da terörist listesine dâhil edilmesini de çok anlamsız bir çaba olarak görüyorum. Zaten malum bu listeler yayınlandıktan sonra, BM tarafından da kabul edilmiş listeler değildir, bu listelerin havada kalacağı anlaşılıyor.”

TARAF OLMAYACAĞIZ

“Türkiye’nin tavrı ise son derece normaldir. Burada ilk andan itibaren Türkiye olarak son derece açık, teenniyle, sabırla bir dış politika yürütüyoruz. Burada taraf olmayacağımızı görüyorum. Suudi Arabistan için Türkiye önemli, Türkiye için Suudi Arabistan önemli. Bu krizin müşterek ortadan kaldırılabilmesi için Suudi Arabistan ile de gerekli görüşmeler yapılmıştır, gerekli fikirler müzakere edilmiştir.“

EN KUVVETLİ ARABULUCU ADAYI TÜRKİYE

“Arabuluculuk, ‘ben arabulucu olacağım’ demekle olacak bir şey değil. Şartların oluşması ve bütün ilgili tarafların Türkiye’nin arabulucuğunu istemeleri gerekir. Henüz sorunun o safhaya geldiğini zannetmiyorum ama eğer Allah korusun ileride bir arabulucuya ihtiyaç olacaksa zannediyorum, bölgede en kuvvetli arabulucu adayı Türkiye’dir.”

KATAR’DAKİ ÜS SADECE KATAR İÇİN DEĞİL, KÖRFEZ ÜLKELERİNİN SAVUNMASI İÇİN

“Katar’daki üs meselesi yeni değil. 2014’te belli bir noktaya getirilmiş, 2016’da anlaşmaya varılmış olan bir sürecin tamamlanmasıdır. Tamamen doğal mecranda, zaten planlanmış olan bir şeydi. Türkiye’nin oradaki askeri üssü Katar için tek taraflı bir savunma üssü değildir, Körfez ülkelerinin, topyekûn Körfez’in savunma kabiliyetinin artırılması için varılmış olan bir anlaşmadır. Bunu bir bölgesel savunma üssü olarak görmek daha doğrudur. İhtiyaca göre, zamanın şartlarına göre orada Türk askeri bulunacak. (Kaç askerin gideceği) Karşılıklı mutabakatla yani oranın yerel yetkilileri ile varılacak mutabakata göre, Genelkurmay o şartlar içerisinde kaç kişinin gitmesini uygun görürse, ona göre gidecek. Bölgeye daha fazla asker yığarak değil, daha fazla siyaset üreterek sorunları çözebiliriz. Bölgenin zaten yeterince ağır bir askeri varlık yükü altında ezildiğini görüyoruz.”

SOSYAL MEDYADA SUUDİ ARABİSTAN DÜŞMANLIĞININ YÜKSELMESİ VE HAC BOYKOTU GİBİ ÖNERİLER

“Bunların hiçbirisinin Türkiye’ye faydası yoktur. Türkiye’ye zarar veren sözlerdir, laflardır. Bizim için Suudi Arabistan’daki Müslümanla, İran’daki Müslüman arasında hiç bir fark yoktur. Bizim için Endonezya’daki Müslümanla Cezayir’deki Müslüman arasında bir fark yoktur. Ortada yanlış bir politika var bu eleştirilebilir ama yanlış politika üzerinden dost ve kardeş Suudi Arabistan ne yönetim düzeyinde ne de Suudi Arabistan halkıyla Türkiye halkının arasındaki bu gönül bağlarını koparacak yanlışlıklar yapılabilir, bunlara dikkat edilmesi lazım. Biz birleştireceğiz, bütünleştireceğiz. Ne demek ‘Haccı boykot edelim’? Ne demek ‘umreye gitmeyelim’? Bunlar lüzumsuz, faydasız çok da zekâ pırıltısı olmayan sözlerdir.”

FETÖ İLE MÜCADELEDE “DAMATLAR” TEPKİSİ…

“FETÖ’yle mücadele konusunda, ‘kontrollü darbe’ sözünügerçekten çok yaralayıcı bulduğumu ifade etmek isterim. Bu kadar şehidimizin, yaralımızın olduğu, insanların üzerinden tanklarla geçildiği, arabaların iş yerlerinin bombalandığı,milyonlarca insanın ciddi risk altında bulunduğu bir darbe teşebbüsünden sonra bunu söylemek millete haksızlıktır, insafsızlıktır. Yargılama süreçleri ile ilgili olarak süreç devam ediyor. Tahliye edilmiş olsalar da mahkemeler devam ediyor. Mahkemelerin objektif bir şekilde sonuçlandırılarak karar almalarını temenni ederiz. Yine bir başka eleştiri de siyasi ayak meselesidir. Ben ilk günden, 17 Temmuz’dan itibaren söyledim, bu kadar hazırlanmış bir darbe teşebbüsünün çok farklı yerlerde ayaklarının olması muhtemeldir. Yargıda, emniyette, üniversitelerde, şurada – burada, onun gibi siyasetin içerisinde de bunların olması muhtemeldir. Bizim üzerimize düşen, kamuoyunun hassasiyetlerini dikkate alarak, o darbe teşebbüsünün arkasındaki bütün unsurların ortaya çıkarılmasına gayret etmektir. Mahkemelerin hepsini kamuoyu yakından izliyor. Sulandırılmadan, niteliği değiştirilmeden, özellikle çatı davalarısulandırılmadan sonuçlandırılmalıdır.”

OHAL KOMİSYONU, FETÖ”NÜN KRİTERLERİNİ BELİRLEYECEK

“Bazen bize de gelen, tek tek ‘yani bu olmaz artık’ dediğimiz örnekler var. Hiç olmayan adamı FETÖ'cü diye alıp, onların adamını da bir türlü görmemek ya da onu bir şekilde kenara koymak... Bu tür şeyler var. Devletten, devlet memuru olarak ihraç edilenler, hakkında soruşturma başlatılanlar, toplam devlet memurlarının yüzde 2.4'ü. Rakam olarak sanıldığı kadar çok büyük, kabarık bir liste ile karşı karşıya değiliz. Toplam devlet memurları içerisinde hakkında işlem yapılan memur sayısı 115 bin civarındadır. Bunların çok kuvvetle muhtemel ki kahir ekseriyeti hakikaten bu örgütün mensubu. Geri kalan mağduriyet dediğimiz kısım bu yüzde 2.4'ün çok az bir kısmı ile ilgilidir. Bu komisyonun (OHAL Komisyonu) kurulmuş olması doğru bir adımdır. Bina, çalışacakları yer belli, komisyon belli. Şimdi komisyon hızla dosya üzerinden çalışacağı için çok sayıda hukukçu alıyorlar. Dosyalar incelenecek, tek tek her dosya hakkında karar verilecek. Nasıl çalışacağına ilişkin yönetmelik hazırlanıyor. Hangi kriterler üzerinden kişilerin başvurularının değerlendirileceği... Başlangıçta iki yıl süre öngörülmüştü ama eğer gerekirse bu başvurular sonlandırılana kadar bu süre devam edecek. Burada iki şey murat edilmişti. Birisi kimsenin hukuki bakımdan hakkını kaybetmemesi, diğeri de herkesin mutlaka başvurabileceği bir merci, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) öncesinde bir ara hukuk kademesi olması. AİHM son verdiği kararla, oluşturulan bu komisyonun ara bir hukuk kademesi olduğuna karar vermiş, belli bir içtihat ortaya koymuştur. Dolayısıyla süreç zor, tek tek her dosya ayıklanacak ama şimdi daha net bir süreç işleyecek. Nasıl işlem yapacaklarının yönetmeliği ortada olacak, hangi maddeler çerçevesinde insanların bu örgütle irtibatlı olduğu ortaya konulacak ve inşallah hızlı bir şeklide karar verilecektir. Büyük ihtimalle Temmuz başından itibaren çalışmalarına başlar, müracaatları alır vedosyaları incelemeye başlar. (Kriterler) üstünde çalışıyorlar. 15 Temmuz'un hemen akabinde başlayan mücadeleyle ilgili bir birikim de oluştu. Mahkemelerin kararları, sorgulamalar, bakanlıkların uygulamaları, Milli İstihbarat Teşkilatı'nın, Emniyet İstihbaratı'nın kriterleri gibi çok sayıda uygulama oldu. Bunlardan herhalde bu komisyon bir kendisine bir şablon oluşturacak. O şablona göre, en objektif ölçüler içerisinde kim nasıl FETÖ'cü kabul edilebilir, onu ortaya koyacak. “

TÜRKİYE’DEKİ SİYASİ TECRÜBE İLE İHVANI MÜSLİMİN’İN SİYASİ TECRÜBESİ ARASINDA HİÇBİR BENZERLİK YOKTUR

(Katar krizinin Türkiye’ye uzanacağı iddialarına karşın) Hiçbir endişem yok. Bu yorumları yapanlar, Ortadoğu siyasetini çok fazla bilmiyor. Yani bir kere Türkiye'deki siyasi tecrübe ile İhvanı Müslimin’in siyasi tecrübesi arasında hiçbir benzerlik yoktur. Şartları farklıdır. Türkiye'de siyasi mücadele, çok partili siyasi hayatın başladığı 1946'dan bu yana, darbeler olmasına rağmen hep demokratik çerçevede kalmıştır. Darbelerden sonra ortaya sandık geldiği için halk neye karar verecekse karar vermiştir. Maalesef Mısır halkına böyle bir imkân bırakılmadı. Mısır halkı ilk demokratik seçimini Sayın Mursi'nin cumhurbaşkanı seçildiği seçimde yaptı. Yani ilk sefer, halkın oyuna müracaat edildi ve hemen daha emekleme safhasında bile olmayan demokrasi boğuldu. Mısır ve İhvanı Müslimin’in genişleme alanındaki ülkelere baktığımız zaman, bunların tamamı ağır diktatörlüklerle yönetilmiş olan ülkelerdir. Çok ağır baskılar içinden gelmiş ve belli bir yere ulaşmış olan bir İhvanı Müslimin tecrübesi var. Türkiye’de ise çok şükür demokratik tecrübe içinden gelen bir siyasi gelenek var. Dolayısıyla bunların ikisini birbirine benzetmemek lazım. Bölgedeki diğer aşırı formlardaki siyasi oluşumlara baktığınız zaman, İhvan bu aşırı formlar içinde demokrasiye çabuk geçebilme yeteneğine sahip neredeyse tek harekettir. Demokratik forma dönüşmesine müsaade edilen siyasi ortam olmadı. Burada İhvan’ı göstererek, bölge ülkelerini herhangi birisini, şunu ya da bunu terörize etmenin doğru olmadığı kanaatindeyim. İhvan’ı doğru okusunlar. Ben, İhvan hareketinin şartları, çıkışı, gelişmesi ile Türkiye’deki siyasi zeminin hiçbir benzerliği olmadığını biliyorum. Birileri bu amaçlarla Türkiye’ye aba altından sopa göstermeye çalışıyorsa biraz Türkiye’yi çalışsınlar yani. Onlara diyecek başka bir şey yok.”

IKBY TÜRKİYE’YE DANIŞMADAN BİR ADIM ATACAĞINI ORTAYA KOYUYOR

“Bizim Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile her alanda fevkalade iyi ilişkilerimiz var. Neredeyse birçok konuda da karşılıklı istişare mekanizmalarını kullanarak bugünlere geldi. Bu süreç içinde Kuzey Irak Yönetimi, Türkiye ile danışmadan bir adım atacağını ortaya koyuyor. Türkiye’nin Irak’ın toprak bütünlüğü konusundaki tavrı açıktır. Irak’ın toprak bütünlüğü sadece Irak’ın toprak bütünlüğü değil aynı zamanda bölgenin daha fazla bölünmemesi için önemli bir tezdir. Bu kadar değişkenin, anlaşmazlığın olduğu dönemde yeni bir referandumla başka bir anlaşmazlık kapısının açılmasını doğru bulmadığımızı, bunun bölge barışına ve Irak’taki mikro ölçekteki sorunların bile çözülmesine katkıda bulunmayacağını ifade ediyoruz. Biz merkezi hükümet ile Kuzey Irak yönetiminin iyi bir anayasal çerçevede ilişkilerini olgunlaştırarak pratikten kaynaklanan sorunlarını da çözerek bölgede daha fazla istikrarsızlık unsuru olacak adım atılmaması gerektiğini düşünüyoruz. Ümit ederim ki böyle bir adım atılmaz.”

TERÖR ÖRGÜTLERİNDEN BİRİSİ ASKERİ DESTEKLE ORDU NİTELİĞİ KAZANMAYA BAŞLAMIŞTIR

“Türkiye için şu andaki en önemli mesele PKK’nın bir daha hareket edemez hale getirilmesidir. Bunun için de bütün gücümüzle mücadele ediyoruz. Türkiye’yi terör bakımından istikrarsızlaştırma potansiyeli taşıyan Suriye’nin kuzey bölgelerinde ise yeni bir durum ortaya çıkıyor, o da PYD’ye YPG’ye verilen destektir. Ortadoğu’da bu kadar çok silah bir yere gidecek. PYD - YPG dediğimiz, nihayetinde Ortadoğu’daki terör örgütlerinden birisiydi ama son zamanlarda verilen bu açık fiili askeri desteklerle neredeyse küçük bir ordu niteliği kazanmaya başlamıştır. Bu Türkiye için tehlikeli bir durumdur. Hiç kimse garanti edemez ki ‘biz bu silahları Rakka’da DEAŞ ile mücadele de kullanacağız’. Bırakın o silahları, şimdiden Türkiye Doğu ve Güneydoğu’da yaptığı operasyonlarda çok farklı ülkelerin sadece kendi ordularının envanterinde bulunan silahlarla karşı karşıya kalmıştır. Bu Türkiye tarafından kabul edilemez bir durumdur. Müttefiklik ilişkisine sığmaz. DEAŞ'ı başka bir terör örgütü ile bertaraf etmek Amerikalılara da bir fayda sağlamaz. Son derece sakıncalı, yanlış olduğunu söylüyoruz. Amerikalılar hâlâ bir tereddüt halinde. Tamam bu işi yapıyorlar ama buradan nasıl bir sonuç alacaklar ve bölgede daha fazla karışıklığa sebep olmadan DEAŞ'ı nasıl bitirecekler?”

ATILIM RUHUNA İHTİYAÇ VAR

“Her zaman, her dönem yenilenmeye ihtiyaç var. Yeni bir ruha, ‘2023’ diyoruz ama o 2023 hedeflerini de belki yeniden gözden geçirerek yeni bir yol hikâyesine... Geçmiş AK Parti'nin siyasi tecrübesi de Türkiye'nin siyasi tecrübesi de bir şeyi gösteriyor, partilerin güçlü bir şekilde ileriye gidebilmesi için ekonomik ve siyasi reformları eş zamanlı olarak gerçekleştirme mecburiyeti var. Bu anlamda AK Parti'nin tekrar reform iradesini güçlendirmesi, ekonomide çok ciddi reform adımlarının atılması ve siyasette de çok ciddi reformların yapılması. Öteden beri ne diyorduk? Bir anayasa değişikliğine, Siyasi Partiler Yasası’nda, Seçim Yasası’nda değişikliğe ihtiyaç var, Meclis İç Tüzüğü’nde değişikliğe ihtiyaç var. Türkiye'de herkesin kendisini eşit ve özgür yurttaş olarak hissedeceği demokratikleşme adımlarına ihtiyaç var. Bunların bir kısmı yapıldı, yapılamayanlar da önümüzde olanlar da var. Türkiye'nin ihtiyaçları da belli. Çok hızlı bir şekilde, bir reform perspektifiyle ekonomik ve siyasi alanda bir atılım ruhuna ihtiyaç var.”

BEDELLİ ASKERLİK GÜNDEMDE YOK

“Geçen sefer çok büyük bir beklenti vardı ve milyonlarca insanın talebiydi. Bu aşamada böyle bir çalışma yok. Gündemde böyle bir konu yok.”

ABD’NİN KAFASI KARIŞIK

“Ben özellikle Ortadoğu’da ve çok özelde de Suriye'de, Irak'ta sorunların nasıl çözüleceğine ilişkin ABD yönetiminde kafa karışıklığının devam ettiğini görüyorum. Yani eski dengenin sürmeyeceğini biliyorlar ama yeni denge nasıl olacak, bununla ilgili çok net, kesin, 'Bundan sonra Amerikan siyaseti böyle olur, şöyle devam eder' diyeceğimiz bir noktada olmadıklarını görüyorum. Kaldı ki yani Trump'un bundan sonra Amerikan iç siyasetinde de zorlanacağı, işte bu son yargı süreçleri vesaire, Avrupa ile Amerika arasındaki gerilimin bir müddet daha devam edeceği, özellikle Ortadoğu politikalarında Avrupa ile Amerika'nın çok fazla ortak noktada hareket edemeyeceği gibi şeyler de yeni denklemin dengeleri olarak duruyor. Terör örgütleri üzerinden bir Ortadoğu yapılandırması yapacaksınız, bu çok net bir şekilde dünyanın bütün her bölgesinde terörün devam etmesi demektir. Ortadoğu labirentlerinde söz söylemek öyle masa başında savaş oyunu yapmaya benzemiyor.”