Sağlıkçılarımızın canları pahasına koronavirüs salgınına karşı verdikleri mücadele, bazı uzmanların özellikle televizyon ekranlarından kronikleşen etkin korku girdabı haline getirdikleri ortama rağmen, verdikleri mücadelede virüs salgınını engelleyebileceklerine olan inancımı asla yitirmedim.
Ooof off.. Kendimizi eve kapadığımızdan beri yazıyı yazdığım bugüne tam iki ay oldu.. Dile kolay, yaşıma rağmen çok gezen ben, bugün, tamı tamına iki aydır evden dışarıya adımımı atmadım.
İlk zamanlar, özellikle ilk ay geçmek bilmedi. Sonra yavaş yavaş alışmaya başladım. Üzerimize çöreklenen, taaa Çin’in Wuhan bölgesinden yola çıkıp ülkemize kadar gelen davetsiz, kötü niyetli misafirin yaptıklarını görünce, televizyon ekranlarının anlık, günlük haberlerine yerleşen koronavirüs salgınının yarattığı korku giderek travmaya dönüşmüştü. Bu ortamda yapacak başka bir şey de kalmamıştı zaten. Virüs salgınlarına çare konusunda oldukça iyi uzmanları olan bir ülkede yaşadığımı biliyor ve bu korku sarmalında birazcık da olsa kendimi güvende hissedebiliyordum. Ülkemizde var olan sağlık ordumuzun bu davetsiz kötü niyetli konuğa karşı verecekleri amansız mücadeleden alınlarının akıyla çıkacaklarından emindim.
Sağlıkçılarımızın canları pahasına koronavirüs salgınına karşı verdikleri mücadele, bazı uzmanların özellikle televizyon ekranlarından kronikleşen etkin korku girdabı haline getirdikleri ortama rağmen, verdikleri mücadelede virüs salgınını engelleyebileceklerine olan inancımı asla yitirmedim.
Zaman zaman her yönüyle korku sarmalında içine düştüğümüz bu ortamda evde olmamıza rağmen korkunun soğukluğunu hep hissettik.. Ev ortamında birbirimizi korumaya olabildiğince özen gösterdik. Altmışbeş yaş ütündekiler olarak hiç dışarı çıkmadık. Altmış beş yaş altı olanlarımız ise, çok sık olmamak kaydıyla, maske takmış şekilde, arasıra dışarı çıkarak karşımızdaki marketten evin zaruri ihtiyaçlarını giderebilmek için alış veriş yaptılar. Genelde apartman görevlisinın yardımıyla ihtiyaçlarımızı giderdik. Bazen paket sistemi ile eve servis yapan şirketlerden ambalaj içinde eve teslim gıda malzemelerini temin ettik.
Bu şekilde eve gelen tüm ihtiyaç malzemelelerinin paketli ve ambalajlı olanları tercih ettik. Gelenleri; sabunlu suyla yıkanabilecekleri, bulaşık deterjanı ve benzeri temizleme malzemeleriyle, limon kolonyası ve el dezenfektanlarıyla paket veya ambalajlarını temizledik, zaman zaman da birkaç saat balkonda açık havada havalandırdıktan sonra kullandık.
Eve çok sık açık sebze almadık. Aldıklarımızı da, önce bir süre bol beyaz sirkeli su dolu büyük kapta iyice yıkadık, sonra akar suda iyice duruladıktan sonra kullandık. Genelde bu durumdaki tercihlerimizi, yıkandıktan sonra pişirilecek sebzelerden yana kullandık.
Arada da olsa dışarı çıkanlar, eve döndüklerinde giysilerinı çıkarıp makinede yıkadılar, ardından da banyo yaparak ev yaşamına dahil oldular. Tabiri caizse, bu iki aylık sürede sadece evde kalmadık, önlemlerin kontrolünde tam bir ev karantinası uyguladık.
Açıkçası “önce sağlık” deyip, alınması gereken önlemleri, özgürlük kısıtlaması demeyip eksiksiz uyguladık.
“Evde kal” çağrıları uyma konusuna, sokağa çıkmaları kısıtlanan altmıbeş yaş üstüler ve 20 yaş altılılar en çok özen gösterenlerdi. Özellikle altmışbeş yaş üstü bizler, bu konuda en çok zorlananlar olduk. Yaşlılığın etkisini ve yorgunluğunu; eklemlerimizde, kaslarımızda, vücudumuzun her parçasında giderek yoğun bir şekilde hissetmeye başlamıştık. Bu konunun yarattığı travma nihayet hatırlandı ve ilki geçtiğimiz hafta olmak üzere pazar günü dört-beş saatlik süreler ile sokağa çıkmamıza izin verildi. Sokağa çıkma yasağını olduğu boş sokaklarda fazla uzağa gitmemek kaydıyla böylesine bir serbestlik doğru bir yaklaşım mıydı bilemedim ama, yine de; eklemlerimizin, kaslarımızın ve akciğerlerimizin unuttukları bazı şeylerden olan temiz hava eksikliğimizi giderebilmek için iyi olmadı diyemeyiz.
Ben çıkmıyorum ama, bu yazıyı yazdığım pazar günü havanın çok sıcak olacağı düşüncesiyle saat ayarlaması yapılarak, biz yaşlılar için aynı uygulamaya devam edildi..
Bugün dört günlük sokağa çıkma kısıtlamasını üçüncü günü. Umarım gelecek günler koronavirüsle mücadele konusunda öngürülenlerin doğrultusundaki günlerin habercisi olur.
Korku o kadar içimize işledi ki, korkudan korkmayı bile hissedemez olduk.