Zor günler geçiriyoruz ve içimiz dışımız koronavirüs oldu.
Yazıyı yazmak için bilgisayar başına oturduğum bugün, İstanbul ve toplam sayısı otuz olarak bilinen büyükşehirler ve Zonguldak’ta, cuma gecesi 24.00’te ilan edilen, iki günlük sokağa çıkma yasağının ikinci günü. Bu gece saat 24.00’te sokağa çıkma yasağı sona erecek. Yazı ise; iki günlük sokağa çıkma yasağından sonraki ilk gününün başlangıcında pazartesi yayınlanacak. Sokağa çıkma yasağının ilan edildiği cuma gecesi, yasak ilan edilmeden önceki son iki saatte yaşananları ve bu yaşananlardan ekranlara yansıyan görüntüleri anımsıyorsunuzdur ve asla unutmayacağınızdan eminim.
Haftanın başlangıç günü pazartesinin neler getireceği şimdilik pek belli değil..
Sabah kalktığımda, pek de sabah denmez ya, öğlen saatlerinde uyandım. Sıkı kahvaltı yaptıktan sonra, gazete için köşe yazımı yazmaya koyuldum. Yine çok zor toparlayabildiğim bir yazı oldu. Cuma gecesi gecenin sona ermesine iki saat kala, hiç hesapta yokken ilan edilen iki günlük “sokağa çıkma yasağı”nın son gününde yazdığım bu yazının çok derinliği olmayan bir yazı olduğunu görebiliyorum.
Zor günler geçiriyoruz ve içimiz dışımız koronavirüs oldu. O nedenle koronavirüs olaylarından söz etmeden geçemiyorsunuz.
Çok net söylüyorum; onunla ilgili bir şeyler de yazmak istemiyorum. Hangi kanalı açarsanız açın, her haberde bu konu var, “ağzı olan herkes” bu konuda bir şeyler söylüyor, yorum yapıyor. Söylenenler kafaları fazlaca karıştırıyor. Yaklaşık yirmi beş gündür evden çıkamayanlar olarak, biz altmışbeş yaş üstülerin moralleri oldukça bozuk. Hele hele ekranlardaki haberlere yansıyanları gördükçe, açıkçası psikolojimiz pek de iyi sayılmaz.
Ekranlarda söylenen her sözün içinde asla unutulmayan “65 yaş üstündekiler”e yönelik açıklamaların, keskin ikazların olduğu yerde biz yaşlıların psikolojisi nasıl iyi olsun.
Bilim Kurulu içinde Geriatri Ana bilim Dalı ile ilgili Uzmanı var mı bilemiyorum ama, eğer varsa bu konuda söyleyecekleri neler olurdu, oldukça merak ediyorum.
Bir an, Orhan Kural hocamın geçen haftaki yazıma aktardığım 65 yaş üstündekilerinin sokağa çıkmaması konusunda söylediklerini anımsadım. Haksız mıydı? Asla!
İstanbul merkezli yayınlanan vaka bilgilerinin iyice yoğunlaşmaya başladığı ortamda, ekranlarda yayınlanan haberlere biraz daha dikkat etmeninin zamanı gelmedi mi?
Hemen her kanalda yapılan birçok programa çıkarılan uzmanların söylediklerinde bir standart yok. Yapılanlarla ilgili söylenenler, eleştiriler, var olan bir salgın gerçeğini tam olarak anlatmıyor. Uzmanların söylediklerinde de, bilgi karmaşası yaratan bir yaklaşım var.
Bu benim yorumum ama, söylemeden de geçemeyeceğim; böylesi bir ortamda ekrana çıkan veya çıkarılan konu uzmanlarının daha dikkatli yorum ve bilgileri ekrana taşınmalarının çok daha doğru olacağı, “ağzı olanın konuştuğu” bir ortam yaratmamaları gerektiğini asla unutmamalılar.
Bu işi takip etmesi gereken ve ilk ağız bilgilendiren Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulu var ve oradan gelecek açıklamaların öncelikli bilgiler olarak değerlendirileceği bir durumdayız. Kitle iletişim araçları ve özellikle en etkin olanlarından televizyonlarımızın bu konuda daha dikkatli davranmaları, toplum psikolojisinin daha da bozulmaması açısından çok önemlidir.
Zor bir dönemdeyiz. Salgında tepe noktasını henüz göremedik. Alınan önlemlere uyalım. Bozuk olan toplum psikolojisini, daha da bozarak, kontrolsüz bilgilerin yaratacağı ortama mahkum olmayalım.
BİR TUTAM TEBESSÜM
UĞURSUZ!
Adam yoğun bakımda yatmakta, doktorlar hastadan umut kesmişler,
ölümünü beklemektedir.
Karısı başucunda sürekli ağlamaktadır. Adam kısık sesiyle karısına seslenir:
- “Sevgili karıcığım. Trafik kazası geçirdiğimde hep başucumdaydın, silahla vurulduğumda gözümü açınca yine ilk seni gördüm, iflas ettiğim günde, her başıma gelen kötü olayda yanımdaydın….”
Kadın bütün bunları dinlerken, takdir edilmenin verdiği gururuda yaşamaktadır.
Bu sırada adam konşmaya devam eder:
- “Ne kadar uğursuz bir kadın çıktın sen!…”