Kuaföre gidiyorum.

Kuaföre gidiyorum.

Mütevazi, sıradan, tertemiz bir kuaför. Kendi boyanı götürürsen, saç boyası 20 TL, manikür pedikür 40 TL falan..

Gayet ucuz fiyatları var.

Efendi, okumuş, eğitimli, tertemiz bir kadın sahibi var.

Zart diye bir kadın giriyor. Ayaklarındaki terlikleri şap şap, vura vura yürüyor.

Cart diye çantasını koyuyor, zart diye sandalyesini çekiyor.

Boya, manikür pedikür yaptıracağım diyor. Yanımdaki leğene ayaklarını koyuyor.

Gürültülü ve saygısız bir kadın..

Kimse umuru değil.

Belliki sadece kendini öpüyor.

Bir anda ayaklarını ve tırnaklarını görüyorum, o da ne. Tariflerime ve cümlelerime sığamayacak kadar kötü.

Bir kadın ne oldu da bu hale geldi diyorum. Ve temizliğini yapacak kıza çok üzülüyorum.

Burası benim olsa bu kadını kovarım diyorum.

Kadının adına utanıyorum.

Ben kadının ayaklarına uğruna utanırken, başlıyor anlatmaya..

Balıkçı bilme nereye gitmişler, bilmem nereden alışveriş etmişler..

Kadın girdiğinden beri çıkardığı sesler ve anlattıkları ile var olmanın dayanılmaz hafifliği içinde..

Dünyanın en varlıklı kadını..

Sadece onun parası var.

Diyorum ki..

Ey bacım..

Ayakların utanç verici, elindeki çantan plastik beş kuruş, gözlüklerin pazardan, çantan hiç anlatmayayım, elbisen sentetik 10 lira..

Boşuna kendini öpme tatlım.

Sen, Buckingham Sarayı’ndansın, ama hangi şubesi onu anlayamadım.

Kadın yaşlı, 80’lerde var, yaşının kötüsü şişman, bacaklar ne olmuş bilmem yürüyemiyor...

Bağıra çağıra, boğazını temizleyerek yanındakine anlata anlata geliyor..

Benim Etiler'deki evim sitenin, ennnn güzel yerinde, ennn güzel evi diyor.

Benim yazlık evim, sitenin en güzel evi, en geniş caddesinde, hem önünde hem arkasında otoparkı var, ennnnnn güzel ev diyor.

Bakıyorum üst baş, zırıl.. Eldeki çanta ayakkabı, gözlük beş kuruş, pazarın ennnn iyi yerinden.

Diyorum ki.

Ey bacım!

Boşuna kendini öpme tatlım.

Yaş gelmiş kemale, yürüyemez hale gelmişsin.

Ennnn güzel evler, en güzel rantlar, senin olsa ne olacak, öleceksin, oğlunun ilk işi , ennnnnn kısa zamanda, evlerini satacak, karısıyla ennnn çabucak zaman da paralarını yemek olacak.

Ennnnn uzun ömür bile, ne sana ne kimseye yetmeyecek.

Vapurda..

Kadın anlatıyor, şöyle besleniyorum, böyle organik yiyorum, kefir içiyor, her gün bitki çayları, her gün yüzüyor, bilmem kaç kulaç atıyormuş. Her gün yoga yapıyormuş..

Boşuna kendini öpme tatlım diyorum.

Kemiklerin iç bükey olmuş, yüzün kırış kırış, göz altlarının maşaalahı var.

Aaaaa diyorum..

Ne çok kendini öpen kadınlar var.

Hep kendilerini anlatıyorlar, varlıklarını gürültü ile bağıra çağıra anlatıyorlar.

Sizi dinlemek istemiyorum.

Siz, şapur şupur kendinizi öpe durun kızlar.

Ben... Kendini öpen bu kadınlara, maruz kaldığım için, size, "sizden bıktım" davası ve "mobbing davası" açacağım.

Funda'ya takılanlar...

... Alişan, nişanlısından ayrılmış. Zannedersin ülke meselesi. İlişki bu, nişanlılık bu, anlaşamazsın biter, olursa olur, olmazda biter.. Kıyamet kopuyor sanki.. Neler neler yazıyorlar. Alişan Instagram’ından açıklama yapıyor, nişanlımın namusundan eminim falan diyor.. Telefonlara bağlanıyor, dayılanıyor, ayar çekiyor, çemkiriyor. Haklı valla.. Gazeteci tatlişkolar, gerçek nedeni hiçbir zaman açıklamayacak, sizde bilemeyeceksiniz, boşuna ağlaşmayın. O kadar da büyütmeyin.. Nişanlı bir çift ayrılmış.. Bu kadar.

... Cem Yılmaz'ı teknesinde mayo ile fotoğraflamışlar.. Göbeğini çekmişler.. Memelerine kırmızı bant koymuşlar.. Hani adam, o kadar şişmanki, memeler, kadın memesi gibi büyümüş, kadın memesini nasıl bantlarsın, o duruma gönderme yapmışlar.. Gazeteci arkadaşlar komik de yani... Göbek vay arkadaş, nasıl kocaman, şişko olmuş falan diye yazmışlar. Adam, çok ünlü, çok parası var diye, böyle yapıyorsunuz.. Yoksa kimin göbeği sizin nerenizde ve ne kadar umurunuz ki!