"Tüm medyanın; etinden-sütünden en çok yararlandığı gazetecilerdir magazin gazetecileri. Gece, gündüz, haber peşinde koşmaya çalışırlar, dayak yerler, çalışma alanları kısıtlanır, haber kaynakları tarafından "paparazzi" diye aşağılanırlar, ne olduğu bilinmeyen kişilerin talimatlarıyla engellenirler, gaspedilirler, ama asll işleri olan yayın kuruluşlarına öyle veya böyle haberlerini iletmeye çalışırlar
Dünkü yazımızda bu konuyu yazarken aşağıdaki gibi bir giriş yapmıştım;
“Son zamanlarda gazetecileri darp etme olaylarını giderek arttığını hatırlamamız pek de zor olmayacak. Bu konuda en zor durumda olanlar hiç kuşku yok ki magazin gazetecileridir. Eğitimlilerinin yanı sıra birçok alaylı magazin gazetecisinin, bu zor şartlarda ve sınırları birileri tarafından keyfi olarak belirlenmiş karmaşık alanlarda, gazetecilik yapmaya çalıştıklarını biliyoruz”.
“Tüm medyanın; etinden-sütünden en çok yararlandığı gazetecilerdir magazin gazetecileri. Gece, gündüz, haber peşinde koşmaya çalışırlar, dayak yerler, çalışma alanları kısıtlanır, haber kaynakları tarafından “paparazzi” diye aşağılanırlar, ne olduğu bilinmeyen kişilerin talimatlarıyla engellenirler, gaspedilirler, ama asll işleri olan yayın kuruluşlarına öyle veya böyle haberlerini iletmeye çalışırlar. Hatalı davrandıkları olmaz mı, tabi ki olabiliyor. Can güvenlikleri var mı, bazan hiç yok gibi. Neyle karşılaşabilecekleri hiç belli olmaz”
Bayramın ikinci günü Bodrum Göltürkbükü’nde magazin gazetecilerinin yaşadıkları olayda olduğu gibi, adına “kaza” denilen ama sonunda birçok soru işareti bırakan traji komik kaza gibi mesela. Olayı tekrar anlatmama gerek yok, hepiniz anımsıyorsunuzdur. Eğer; “Aman ya, yine bir magazin olayı, paparazzilerin yarattığı bir olay” diye geçiştirmiyorsanız magazin gazetecilerinin yaşadıkları ve sonucunun ne olacağı pek de belli olmayan bir kaza (!) olayı.
Magazin gazetecilerinin, koylarda görüntü almak üzere kiraladıkları tekneleriyle geri dönerken kendileri üzerine süratle gelen bir sürat teknesinin hiç rota değiştirmeden gelip tekneyi ortadan biçtiği bu olay; kimilerine göre bir kaza, kimilerine göre, gazetecileri engellemeye yönelik bir olay gibi değerlendirilen ve henüz iddiaların ötesinde soruşturma sonucu merakla beklenen bir olay. Elde olan kamera görüntüleri, olayın; sürat teknesinin neden olduğu kaza gibi görünse de; otel yetkililerinin ve sürat teknesini kullananın verdiği ifadenin ötesinde kasıt olan bir olay izlenimini verdiği iddialarının yoğunlaştığı bir olay niteliğinde.
Konu yasal soruşyurma aşamasında. Mutlaka bir sonuca varılacaktır. Ancak, ağır yaralanan, gazetecilerin kiraladığı balıkçı teknesinin kaptanı ve olayı şans eseri hafif sıyrıklarla atlatan magazin gazetecilerinin yaşadıkları ölümcül kaza travması öyle kolay unutulur şeylerden değil. Olayı sıradan bir kaza gibi göstererek geçiştirme çabaları, görüntüleri olan, neredeyse ölüme kast gibi görünen yaralanma gerçeğini ortadan kaldırmaz, vicdana da sığmaz.
Bu nedenle; ne; “Maça Kızı” adlı sürat teknesi sahibi otel yetkilisinin açıklamaları ne de; sürat teknesini kullanan kaptanın açıklamaları kaza gibi görünen bu olayın geride bıraktığı var olan gerçekleri ortadan kaldırmaz.
Gazeteciler adına bu işi başından beri takip eden, gerekli tüm girişimleri başlatan ve tüm ayrıntıları ile takip eden, başta; çalıştıkları yayın kuruluşları olmak üzere, Magazin Gazetecileri Derneği, eminim ki, bu kaza gibi görünen olayı yaşayan gazeteci meslektaşlarının haklarını korumak için tüm yasal girişimlerle olayın sonucuna ulaşacaklardır.
Olay soruşturma aşamasında, neler olacak, bekleyelim görelim.
BİR TUTAM TEBESSÜM
SESİMİN ARKASINDAN KOŞUYORUM!
Hoca ikindi ezanını okumağa başlamış. O sırada bazı komşuları evlerinin
önlerinde birbirleriyle konuşuyorlar, sanki ezan sesini duymuyor gibi davranıyorlarmış.
Aslında o komşular camiye de pek sık gelmeyenlerden.
Hoca sesini biraz daha yükseltmiş, amma bakmış ki değişen hiçbir şey yok. Yine aynı ezan sesini duymayan tavırlarını sürdürüyorlarmış.
Hoca bu kez o tarafa doğru koşmaya ve koşarken de ezanı okumaya devam etmiş.
O komşulardan birkaç kişi, Hoca'ya bir şey olduğunu düşünerek yanına koşuşup sormuşlar: - "Ne oldu Hoca Efendi, niçin koşarak ezan okuyorsun.?"
- "Sesimin nerelere kadar gittiğini merak ettim de; arkasından koşuyorum" demiş.