Toplumdan yansıyan bazı fotoğraflardaki sembolik yansımalar, sosyal yaşamın en özel görüntüleridir ve genelde yaşam biçimimizin gerçekleri konusunda çok önemlidirler.
Ara sıra yaptığım şeylerden birini daha yaptım bu hafta içinde. Okul derslerimin olmadığı günlerimin bazılarında, tam günü olmasa bile, İstanbul’u, toplu taşıma araçlarındaki yaşamı, bu ortamlarda gördüğüm toplumdan yansıyan fotoğrafları kafama kaydetmeye çalışırım. Bunlardan bazılarını, hafızamda özenle koruduğum, özel arşivlerimde saklarım. Birçoğu hala, o özel arşivlerimde duruyor olmasına karşın, bazılarını zaman zaman, yeri geldiğinde yazılarımda kullandığım olmuyor da değil. Bazılarını ise, arşivlerde özel kaydıyla durması dışında afişe edilmesinin pek de gerekli olmadığını düşündüğümden yazılarıma aktarmam.
Bunların birçoğu, o gezdiğim yerlerde, karşılaştığım sokak fotoğrafında yer alan, ama toplumsal verilerin en gerçeğini yansıtanlardır. Yıllardır görüp yaşadığım, gerçeğe dönüşen olayların “görünmez kahramanları”dır bunlar.
Toplumdan yansıyan bazı fotoğraflardaki sembolik yansımalar, sosyal yaşamın en özel görüntüleridir ve genelde yaşam biçimimizin gerçekleri konusunda çok önemlidirler.
Bir semt pazarında gördüklerimiz; günün sabahında başka, gün ortasında başka, akşam saatlerinde ise çok daha başkadır. O pazarlardaki, tüketici portreleri ve yansıyan kimlikler toplumsal yaşam biçiminin en saf ve etkileyeceği görüntüleridir.
Bir gerçek her zaman öne çıkar buralarda. Hemen hemen herkesin, giderek daralan ekonomik yapısının saf ve sere serpe yansıdığı, yoklukların bir şekilde ortalara serildiği yerlerdir. Şikayetler, çaresizlikler alenen dile getirilir. Biraz dikkatle olanları izleyebilir, kişilere daha yakın durabilirseniz durumun ne kadar zorluklarla örülmüş olduğunu görebiliriniz.
Bunu etkisine kaldığınız olur çoğu zaman. Pazarlarda sergilenenlerle değil, pazarı dolduranların kimliklerine yansıyan vücut dillerinden, davranışlarından çok daha etkilenir hissedersiniz kendinizi. Bu yaşam biçimi, ürününü pazarlamaya ve satmaya çalışanların sergiledikleri tavırlarına da çok net yansır.
Bu durum ve yaşadıklarınız, en yoğun alışverişlerin yaşandığı AVM/Alışveriş Merkezleri ortamlarında da neredeyse aynıdır. AVM’lerden fotoğrafa yansıyanlar çok daha renklidir ama toplumsal darboğazın benzeri yansımaları, orada da pek farklı değildir. Girdiğinizde o görselliğiyle lüks gibi kendini gösteren mağazalarda artık yüksek sesle dile getirilen benzeri şikayetlerini duyabilirsiniz. “Hiç satış yok. Daha siftah yapmadım” sözcükleridir bunlar.
Bir başka sözcü ise; o alışveriş merkezlerini dolduranların çoğunun sık sık dile getirdikleri; “Her şey çok pahalı, fiyatlar el yakıyor” şikayetleridir. AVM’lerin çoğunda duyduğunuz bu klasik sözcükler artık İstanbul’un hemen hemen her yerine damgasını vuran “Şehir Efsaneleri”dir.
Bir başka göze çarpanlar ise; pazarlar ve AVM’lerdeki fiyatların, semtlerin sosyal ve demografik yapılarına göre önemli farklılıklar göstermesidir. Özellikle temel tüketim maddelerindeki bu fiyat farklılıkları öne çıkan ayrıntılardır.
İstanbul güzelliği kadar, birçok açıdan şartlarının zor olduğu, özellikle; ekonomik darboğazın en yoğun hissedildiği, yaşam şartlarının en zor olduğu bir Metropol’dür.
İstanbul’a artık, bir zamanlar rüyaları süsleyen, hızlı göçün gözdesi olan. “taşı-toprağı altın” olan bir şehir diyemeyiz. Bu ekonomik darboğazda İstanbul’da yaşamak, pek de kolay, özenilecek bir yaşam biçimi hiç değildir.
İstanbul’da iki günlük geziden akılda kalanların kısacık özeti. Dahası da yok mu? Sırası gelince yazarız.
BİR TUTAM TEBESSÜM
DOĞUM GÜNÜ!
Genç adamın telefonu gece yarısı saat üçte ısrarla çalar.
Bir an irkilir, uykulu bir sesle telefonu açar.
Sabaha karşı, telefonda arayan annesidir;
“Nasılsın oğlum, iyi misin?” diye sorar.
Oğlu şaşkın bir ifadeyle; “İyiyim anne, bir şey mi oldu?”.
Annesi; “Bir şey yok oğlum, sadece sesini duymak istedim”
Oğlu; “Anne, sesimi duymak için bu saatte aranır mı?” diye, hafif yollu sitem eder.
Annesi; “Rahatsız mı ettim oğlum”
Oğlu; “Evet anne, rahatsız ettin, saat kaç farkında mısın!”
Annesi şöyle der; “25 yıl önce sen de beni bu saatlerde rahatsız etmiştin. Doğum günün kutlu olsun oğlum”