Uzun zamandan beri sık sık yaptığım, alışkanlık haline gelen uğraşlarımdan biridir.
Yaklaşık üç yıldır üzerinde çalıştığım, “İstanbul’da Bir Pazar Günü” adlı kitabımda bununla ilgili birçok örnek olacak. Bu pazar günü o kitapta yaptıklarımın küçük bir bölümü, güncel özetini yansıtmak istedim ve birçok yazımda sözünü ettiğim Bakırköy sahil yolunda arabayla kısa süreli bir gezi yapayım dedim. Evden yola çıktığımda göreceklerim hemen hemen belliydi ya.
Bakalım neler çıktı ortaya?
Bakırköy’den sahile indim, hava fena değildi ve de tatil günü olması nedeniyle sahil, hem Yeşilyurt hem de Yenikapı tarafına doğru akan bir trafik yoğunluğunda, oldukça hareketliydi. Yeşilköy’e kadar gidip oradan sahil yoluma döndüm. Artık çok değişen ve de çok katlı, oldukça şatafatlı görüntüleriyle fiyatlarını fiyakalı şekilde yansıtan, eski “C Motelleri”nin yer aldığı sahil şeridinde Hava Harp Okulu’ndan Bakırköy Marina’ya kadar yayılan çok katlı binalardan oluşan yeni şehir düzenine baktım, baktım.
Fiyatlarını aşağı yukarı bildiğim için, bakmak bile oldukça pahalı gibiydi. Bu arada, burada göğe yükselen heybetiyle Hyatt Regency Oteli’nin varlığından da haberdar oldum..
Bakırköy sakilde, İstanbul’un en eski ve hala çok güzel olan AVM’si Galeria’nın yanından geçtim. Galeria oldukça değişmiş etrafı çepeçevre modern kafelerle donatılmıştı ve oldukça da kalabalıktı. Balırköy Marina’nın, Deniz Otobüsleri İskelesi çevresinin, eskisi kadar yoğun çalışmamasına rağmen, o tarafa akan trafiğin yoğunluğundan oldukça kalabalık olduğunu görebiliyordum.
Yola, Yenimahalle sahilinden geçerek Zeytinburnu’na doğru devam ettim. Yenimahalle- Zeytinburnu arasında eski Sümerbank arsası ve Zeytinburnu sahilinde, boydan boya, eski tank fabrikasının da içinde yer aldığı çok güzel bir sahil vardı. Oralar çoktan değişmiş, o sahil boydan boya, inşaatı hala devam eden çok katlı binalarla tıka basa dolmuştu. Eski Sümerbank sahasında, çok yüksek beton duvar gibi duran binalarda, uzun süredir devam eden inşaat çalışmaları var. Ve ne zaman biteceği de pek belli değil.. O bölge gece karanlığında neredeyse “hayalet şehir” görünümünde.
Çok eskiden beri oraları bildiğim için o görüntü oradan ne zaman geçsem içimi iyice acıtır.
Zeytinburnu sahile doğru yola devam ettim, Oradaki görüntü de Yenimahalle sahilinden farklı değildi. Sıra sıra, çok katlı binalarla doldurulmuş. Ve hepsinde inşaatlar tüm hızıyla devam ediyor. Geceleri de o sahilden hemen her gün geçiyorum oradaki görüntü de, şimdiki haliyle bir hayalet şehirden farksız.
Samatya sahiline doğru yola devam ettim. Sahil doldurularak oldukça büyük parkların oluşturulduğu Samatya Balıkçı Barınağına kadar olan bölümdeki uzun yeşil park alanı oldukça kalabalıktı. Orası piknik yapanların, yeşil alanda biraz nefes alabilmek isteyenlerin en önemli mekanıdır. Samatya Balıkçı Barınağının önünden geçerken Samatya’nın dillere destan, unutulmaz, meşhur midye dolmalarını hatırladım.
Buraya kadar gördüklerim yeterince hüzünlendirdi beni, etrafıma bakmadan yola devam ettim. “Vah İstanbul’um” deyip, eve dönmeye karar verdim.
BİR TUTAM TEBESSÜM!
“YAMAZAN”
Adamın biri yolda giderken kenarda oynayan çok sevimli bir çocuk görür. Yanına yaklaşıp çocuğa “Adın nedir?” diye sorar. Çocuk tam yanıt verecekken; “Dur, ben tahmin edeyim ama baş harfini söyle” der.
Çocuk “Y” der.
Adam başlar isimleri saymaya; “Yasin”, Çocuk “hayır” anlamında başını sallar. “Yusuf”, çocuk yine başını sallar. Adam iyice sinir olur. Kız isimleri de dahil birçok ismi saymaya devam eder. Çocuk ise, başını “hayır” anlamında sallamaya devam eder.
Adam en sonunda çok sinirlenir. Kızgınlıkla; “Bilemedim, ne lan senin adın” diye sorar.
Çocuk; “Yamazan”diye yanıt verir.