Sokağa çıkmaların iyice kısıtlananların ilk önde gelen aktörleri bizleriz.

Artık son zamanlarda yazdığım yazılarda pandemi dönemindeki geldiğimiz durumla ilgili fazla yazı yazmıyorum. Yazacak fazla birşey de kalmadı gibi. Bir yılı aşkın süredir üzerimize çöreklenmiş olan Kovid-19’da ne yapacağımız konusunda çaresiz olduğumuzu söylemeden geçemeyeceğim.

Sokağa çıkmaların iyice kısıtlananların ilk önde gelen aktörleri bizleriz. Bu arada bu kadar önemseniyor olmamıza karşın 65 yaş üstülerin bunca yoğun kısıtlamalar arasında ne durumda oldukları ile ilgili kimse pek de bir şeyler söyleyemiyor. Normal süreçlerini izlemeleri gereken hastalklarının takibi, periyodik olarak yapması gereken testlerini yapıp yapamadıkları konusundaki istek ve şikayetlerine nereye kadar yanıt alabildikleri konusunda da pek aydınlatıcı bilgilere ulaşabildiklerini sanmıyorum.

Aksine etrafımızdan duyduklarımız kadarıyla; bu tedavileri için zorunlu olarak hastanelere gitmek durumunda olan 65 yaş üstü risk grubundaki hastaların, az da olsa, bu zorunlu hastane başvuruları sırasında Kovid-19’a yakalanabildikleri yakalandıkları bilgileri giderek yayılmaya başladı. Bu konuda bana gelen birçok bilgi var. Aslında en tedirginlik yaratanı ise, bu endişeleri körükleyen söylentilerin iyice yayılmaya başlaması ve hastanelerin soruna çare bulmak yerine daha da endişe körükleyen duruma gelmiş olmalarıdır. 65 yaş üstüler hastanelere gitmeye korkar durumdalar.

Bu arada, 60 yaş üstülerdeki aşılama çalışmaları yavaş da olsa devam ediyor.

Aşılamalar konusunda iyice endişe yaratan spekületif söylentiler; “aşı var-yok, kalmadı, verilen ravevularda bir kaç günlük değişimler iyice rahatsız edici seviyelere ulaştı.

Bu sırada, Sağlık Bakanlığı’ndan 65 yaş üstüler için gelen bir güzel haber ise; son zamanlarda 65 yaş üstülerin hastalanma oranının; 14,23’den 12,42’ye gerilemiş olmasıdır.

Bir başka konu ise; ikinci doz aşıyı olup da geçmesi gereken en az 20-28. günden sonraki antikor testlerinde ortaya çıkan sonuçlarda yaşadıkları hayal kırıklıklarıdır. Onlardan biri de benim. Hiç merak etmememe rağmen; 04 Mart’ta ikinci doz aşımı yaptırmıştım. Aradan 22 dün geçtikten sonra tahlillerim nedeniyle gitmek durumda olduğum bir laboratuvarda antikor testi yaptırdım. Sonuç; 0.95 ‘di. Çok düşüktü. Sordum soruşturdum bu konudan ikna edici bir yanıt da alamadım.

Ben aşılarımı tamamlamış olmama ramen olması gereken önlemlerimi sürdürüyorum. Maske, üzerine şeffaf plastik koruyucu maskeli olarak yakın mesafelerde çok sık olmasa da dışarı çıkıyorum. Hijyene, dezenfektan ve limon kolonyası kullanmaya ve her durumda elimi sık sık yıkmaya dikkat ediyorum. Kısacası kendimi bilinen yöntemlerle korumaya çalışıyorum.

Hele son bir ay içinde salgın yayılma haritası kan kımızıya boyanan İstanbul’da mutlaka yapmamız gerekenin bu olduğuna inanıyorum.

Sağlık Bakanlığının açıklamalarından, yaklaşık bir aydan beri, vaka, hasta ve can kaybı sayısında kendini hissettirir ve endişe verici bir artışın oluğu görülebiliyor. Can kaybı sayısı 50-60’lı rakamlara kadar inmişken, son iki gündeki veriler; vaka sayısı; 42.308-44.756, Hasta sayısı; 1471-1483 can kaybı 179-186 rakamlarına ulaşmış durumdaydı.

İBB Bilimsel Danışma Kurulu, Kovid-19 kaynaklı ölümlerin ve vaka sayılarının kaygı verici seviyeye ulaşması nedeniyle acilen alınması gereken tedbirleri açıkladı.
Kurul; “dört haftalık kapanma, aşılanma sürecinde hızlanma, test sayısının arttırılması, izolasyon olanakları sağlanması, karantina ve seyahat kısıtlaması, yoksul halka maske temin edilmesi” önerilerinde bulundu.
Salgın bu kez daha da sıkıntılı bir durum sergiliyor.


BİR TUTAM TEBESSÜM

TAKA

Mimarlar Grubundan bir ekip Karadeniz'de Lazok Mimarisini incelemek için dolaşırken kıyıda iki yarım tekne ve içlerinde de Temel ve Cemal¹i görünce,
- “Halkımız konut sorununa ne ilginç çözümler getiriyor,”
diyerek aralarında konuşuyor ve hayranlıklarını anlatıyorlardı!

Bu konuşmaları duyan Temel;
- “Ne çözümi”, demiş. “Cemal ile ortakluğumuzi ayırmak içun takayı ikiye boldük,

o nedenle ayrı ayrı oturiyuruk daaa!...”