"Bağdat Yönetimi dahilindeki tüm insan hakları ihlallerine dahil oluyoruz…
“Bağdat Yönetimi dahilindeki tüm insan hakları ihlallerine dahil oluyoruz…Yapılan şikayetlerde kadınların oranı daha fazla çünkü onlara yönelik haksızlık daha fazla… Görevimizi yerine getirirken sadece göstericilerin-eylemcilerin değil güvenlik güçlerimizin de dokunulmazlık haklarını savunuyoruz… İnsan hakları konusunda kanunlar yetersiz kaldığı zaman düzenlemeler açısından hükümete ilham da oluyoruz… Farklı siyasi taraflardan gelmiş olsak da o çatı altında hepimizin amacı insan hakları ihlallerinin önüne geçmek…” cümleleriyle görev ve yetki bilgilendirmesi yapan Bağdat İnsan Hakları Komiserliği Eski Üyesi Aktivist Fatın El Halfi’nin anlattıkları arasından cımbızladığım bir cümle yüzümde bir tebessüm belirmesine sebep olmuştu; “görevimizi yerine getirirken sadece göstericilerin değil güvenlik güçlerimizin de dokunulmazlık haklarını savunuyoruz…”
Bu cümle ülkemizde her daim göstericilerden yana sesini yükselten oluşumların polisimize, jandarmamıza ve askerimize karşı göstericilerden yana fiziksel-sözlü şiddet olduğu zaman sesini neden yükseltmediği sorusunu getirdi… En kısa zamanda bu yönde sesleri de duymak üzere diyerek dönelim Irak notlarıma…
Zaho terör saldırısından bir gün sonra Basra Milletvekili Zahra Al Bacari ile Bağdat’ta gerçekleştirdiğim söyleşide ısrarla yazıp dile getirdiğim “Irak’ta kamuoyu gücümüzün yetersizliği” başlığı ile bir kez daha yüzleştim…
Iraklıların Türkiye hakkında o kadar çok doğru bildiği yanlış var ki!
Misal iki ülke arasındaki su politikaları en büyük bilgi kirliliğinin yaşandığı konu… On yıl önceki Dicle ve Fırat’ın Irak’a geçen miktarını şimdiyle kıyaslayan Basra Milletvekiline; küresel kuraklığı, artan nüfus-enerji etkisini, dünyanın yüzleşmeye başladığı kıtlık sebebiyle Türkiye’nin gıda temini için tarım arazilerine yaptığı yatırımı, barajların ülkeler açısından önemini anlatınca Basra Milletvekili Zahra Al Bacari’nin önce sessizliğine hemen ardından da yüzünde beliren tebessüme şahit oldum… Evet Iraklılara empoze edilen “Türkiye su vermiyor” algısının panzehiri bu cümleydi…
Ayrıca Türkiye karşıtlığı üzerine kurgulanan “Türkiye vize vermiyor” senaryosu var… Halbuki Türkiye, güvenlik sorunu olmayan Irak vatandaşlarına rekor rakamlarda vize veriyor… Bu rakamlar yaz aylarında günlük 7 bini geçen seviyelerine ulaşırken “Türkiye vize vermiyor” yalanını çürütemiyorsak bu da bizim kusurumuz…
Zaho terör saldırısının yaşandığı gün ve hem ardından yaşanan sıcak gelişmelerde Bağdat’taydım biliyorsunuz…Bağdat’ta her kademede oluşturulan “Türkiye karşıtı söylemler ve suçlamalar karşısında aklıma ilk gelen şuydu; Irak’ta başarılı diplomatik duruşumuzun yanına acilen eklememiz gereken “kamuoyu çalışmaları” da zorunluluğumuz olmalı…
Irak basını-medyası Türkiye karşıtı oluşumların güdümünde bangır bangır “suçlu Türkiye” diyordu fakat kimseler bunca yaygaraya inanmasa da kimseler çıkıp “burada Irak’ın zararına büyük bir oyun dönüyor aman dikkat bu oyuna gelmeyelim zira Türkiye bizim için çok önemli bir komşu ve Türkiye böyle bir şeyi asla yapmaz” diyemedi çünkü Irak’ta bunu sağlayacak basın-medya gücümüz yoktu…
Özetle şunu demem gerekiyor; dünyanın sosyal algılar üzerinden yön bulmaya başladığı bir dönemdeyiz ve bu dönemde Irak’ta en fazla üzerinde durmamız gereken başlık, Iraklıların zihnine yerleştirilen Türkiye karşıtı senaryoları sil baştan yazacak sivil kanallar…