İnsan, inanma ihtiyacı olan bir canlıdır. Beslenme, korunma, barınma, sevilme gibi inanmak da temel bir ihtiyaçtır ve çaba gerektirir.
Haz ve hızın egemen olduğu modern çağda bu ihtiyaç çok önemli bir hale gelmiştir. Zira bu temel ihtiyacı gerçekten giderdiğimiz oranda ahlakı yerleşmiş, olgun bir insan olabiliriz. Algı sahamızın içindeki ve dışındaki her şeyi kapsayan ve aşan temel ve belirleyici yaratıcı güce inanmak, bizi sadece kendi elimizde olmadığımız hakikatine ulaştırır. Dürtülerimizi kontrol etmemizi sağlar.
İhtiyaçlarımızı gidermeyi önce çevrenin yardımıyla öğrenir sonra kendi çabamızla sürdürürüz. Böylece içine doğduğumuz aile ve kültür, inanma ihtiyacımızın içeriği, derinliği ve karşılanma şekli konusunda temel yönelimlerimizi belirler. Zamanla fizik ve zihinsel potansiyelimizin gelişmesiyle ihtiyaçlarımızı karşılama noktasına geliriz. Böylece sadece yakınımızdaki değil tüm çevrelerden gelen bilgilerin, verilerin, uyarıcıların daha fazla etkisine girer ve kendi tercihlerimizi yapmaya başlarız. Bu süreçte doğuştan bize bağışlanan donanımlar ve nasibin etkisi de unutulmamalıdır.
Hakikati Arama İhtiyacı
İşte tam da bu aşamada farklılaşmalar başlar. Birey, inanma ihtiyacını ya salt geleneksel bir yönelim, adet, alışkanlık, uygulama olarak yaşar. Yahut bilinçli bir çaba ile işin içine girer ve anlamaya çalışır. Aklımızla kavrayarak içselleştirmediğimiz düşünce ve uygulamalar, inanma ihtiyacımızı gerçek anlamda gidermez. Kişi, inanmış gibi yapar, bazı dini uygulamaları şeklen yerine getirir ama bu, kalbe inmiş, bilinçli tercih edilen ve tüm hücrelerin eşlik ettiği bir davranış değildir.
Beslenme ihtiyacını öğrenen kişinin, kendine egemen olduğu yaşlardan itibaren neyi, niçin, nasıl yediğini bilmemesi ve beslenmesine hâkim olmaması onu çeşitli hastalıklara açık hale getirir. İnanma ihtiyacının da gerçekten ve bilinçli olarak karşılanmaması, bugünün modern toplumunda gördüğümüz ve giderek artan çeşitli insani bunalımlara, psikolojik sorunlara, benlik çıkmazına, manevi tatminsizliğe ve strese yol açmaktadır.
Evet, bugünün modern insanının temel sorunlarından biri inanma ihtiyacını gerçekten giderememesidir. İnanmayı, hakikati arama ihtiyacına dönüştürerek yeryüzündeki varlığını sorgulamaya başlayan birey, varoluşçuların tabiriyle anlamı, özgürlüğü, yalnızlığı ve ölümü algılamaya çalışır. Kendi gerçekleriyle yüzleşir. Bir yanda kültürün yüklediği inanç değerlerini ve ritüellerini gerçekleştirirken diğer yandan zihinsel bir sorgulamaya girer ve tüm bu sürecin kaynağıyla buluşmaya çalışır. Kabuğu kırıp içindeki öze odaklanır.
Modern çağın ileri teknoloji ile giderek bağımlı ve savunmasız hale getirdiği insanın, asıl yıkımı inanma ihtiyacı alanındadır çünkü özden uzaklaşıyoruz. Daha fazla bireysellik ve özgürlük adına giderek tutsak alınan, aklı devre dışı bırakılarak dürtülerin şahlanması için ne gerekiyorsa yapılan ve nefsine mahkûm edilen insanın, çıkış yolu kuşkusuz vardır. Aklımızı ve irademizi yeniden güçlendirmek ve bizi var edenin muhabbetiyle kendimize takılmaktan kurtulmamız mümkündür.
O’na Muhabbet
Zira bütün varlığın Yaratıcısına inanan, O’nu seven ve sadece O’na bağlanan, bir an bile yalnız olmadığına inanan, kendini kendisiyle sınırlı görmeyen, âlemin numunesi bir âdem formatını kabullenen, aklının önceliğine güvenen insan; bütün uğraşlara rağmen dürtülerinin kontrolünü kaybetmez. Modern dünyanın arzu ettiği haz odaklı, tüketen insan modelinden kurtulur. Sanal dünyanın pompaladığı, aslı olmayan yapay sevgiyi ve aidiyeti aşıp gerçek ihtiyacımız olan muhabbeti yakalar. Allah’a muhabbet, bireyin tüm varlığa muhabbetini, temel varoluşsal ümidini, güvenini ve neşesini sağlayacaktır şüphesiz.
Başta teknoloji olmak üzere tüm bağımlılıkları aşmayı, ekranlar karşısındaki zamanımızı kontrol etmeyi, gözlerimizi kamaştıran maddi varlığı geride bırakmayı, bizi kuşatan dalgalı hayatı terk etmeyi, sürekli almayı değil canımız acıyacak şekilde vermeyi tercih eden bir yaşam ancak güçlü bir inançla mümkün olabilir. Böylece dürtülerimizin sözcüsü olan nefsimizi kontrol edecek bir derinliği yakalamış ve inanma ihtiyacımızı gerçekten gidermiş oluruz.