Peygamber Efendimizin nâm-ı şerifi bütün enbiyânın nâmıdır; yani onun ism-i şerifi anıldığında bütün enbiyânın, evliyânın, asfiyânın ve ermişlerin isimleri anılmış gibi olur.

Çünkü bütün peygamberlerin getirdiği şeriat onun şeriatinde kemâlini bulmuş ve Kuran’da yüce ifadesine varmıştır. O’nun getirdiği hakikat, insanlara söylenebilecek en büyük hakikattir. O’nun dini, bütün gerçekleri kendinde toplar. O’nun hakikati bütün hakikatleri içerir ve şerefli ruhu cümle ruhları ve ilimleri içine alır, kuşatır. Nur Sûresi’nin 35. âyetinde Allah (c.c.) peygamberinin içinde nur yanan bir lamba misâliyle halka anlatmıştır. “Allah göklerin ve yerin nûrudur. Onun nûrunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandil gibidir. O lamba bir billûr içindedir; o billûr da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nisbet edilemeyen, mübârek bir ağaçtan (zeytin) çıkan yağdan tutuşturulur. Bu öyle bir ağaç ki yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese bile ışık verir. Bu ışık, nur üstüne nûrdur. Allah dilediği kimseye nûruyla hidâyet verir. Allah insanlara temsil verir; Allah her şeyi bilir.”

Bizler Allah’a inanan ve Peygamberin yolundan giden mümin ve Müslümanlarız. Hidâyet doğru yolda olmaktır. Kim hakikatin nûruyla nurlanırsa o hidâyet yolundadır. Ayrıca gelmiş geçmiş bütün peygamberler muhbir-i sâdıktırlar (doğru haberci). Vahiy yolunda mâsum olanın sözleri tamamiyle saftır, peygamberler onun için gelmiştir; Allah’a giden yol peygamberlerin yoludur. Biz âhir zaman peygamberi Hz. Muhammed’in ümmetiyiz. Onun gittiği yoldan başka da bir kurtuluş yoktur. Çünkü o bütün yolları kapsar. Mutluluk da, huzur da O’nun getirdiği hakikat nûrundadır. O’nun nûruyla aydınlanır, O’nun nûruyla önümüzü görür ve O’nun nûruyla yol buluruz. Şûrâ Sûresi’nde “Ya Muhammed, ümmetime söyle, size getirdiğim hakikat karşılığında bir ücret istemiyorum, sadece yakınlarımı sevmenizi ve onlara eziyet etmemenizi istiyorum” buyrulur. Ehl-i Beyt, nûrunu Hakikat-i Muhammediyye’den aldığı için seçkindir. İbâdetten maksat Allah’ı sevmek ve onun sevdiğini sevmektir. Ehl-i Beyt’i sevmek de onların yolundan giderek rızalarını kazanmaktır. Ehl-i Beyt sevgisiyle ilgili çok sayıda övgüler ve uyarılar vardır. Önemli olan Peygamber ve Peygamber’le ilgili değerlere hakkıyla sahip olabilmektir. Çünkü Efendimiz vahyin sadece taşıyıcısı değil aynı zamanda kaynağıdır. Bizzat vahyin gereğini önce kendi nefsinde yaşadı ve yaşattı. Allah yolu çok korkulu, kapalı ve örtülü idi. İlk önce canını tehlikeye sokup atını süren ve yolu yarıp geçen O oldu. Herkesin bu yoldan gidebilmesi, Onun yol göstermesi ve inâyeti sayesinde olmuştur.

Her gül kokan yerde gül vardır. Her gül kokan yerde gül olduğu gibi her dedikodusuz ve fesatsız olan mecliste de Hz. Muhammed vardır. Nerede muhabbet orada Muhammed vardır. Muhabbet, sevgiliden kalplere düşen hararetli ve ateşli kımıldamalardır. Bu halde olan kişinin gözüne dünya, yüzük halkası kadar küçük görünür. İçinde hakiki muhabbetin kaynadığı gönül, her türlü pürüzden temizlenmiş ve sâfiyet kesbetmiştir ki o saf gönüle âşık olan Allah’tır. Onun için nazargâh-ı ilâhî olan kalbe dokunmaya gelmez. Hakkın cemâlini aksettiren o gönül, aynadan da daha parlaktır. Hakk hüsnünü öyle bir gönülden seyreder ki işte cüz ile küllü birleştiren sır o gönül vechesidir. Hiç şüphesiz ki hakiki aşk, insanda her türlü zaafı yenmiş, riyâyı, garazı, menfaati atmış, onda kendi sâfiyetinden başka bir şey bırakmamıştır. Mürîdi murad eden, âşıkı mâşuk yapan bu aşkın durağı Resûl-i Ekrem’in hakikatidir. Böyle aşka müptelâ olan gönüller Peygamber Efendimizin gönlüne akmakta ve orada birleşmektedirler.

Bir hadiste ‘Ashabım yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız yolunuzu bulursunuz’ buyruluyor. Bir kimse yıldıza bakarak yolunu bulur. Hiç yıldız ona söz söyler mi? Hayır söylemez. Fakat o kimse sadece yıldıza bakmak sûretiyle yolunu yanlış yollardan ayırt ederek menziline varabilir. Dolayısıyla Peygamberin ashâbı da, O’nun nurundan nurlanarak O’nun yolundan gitmişlerdir. Efendimiz Hâtemennebiyyin’dir. O, peygamberlerin sonuncusudur. Ancak O’nun nuruyla kurtuluşa erilir. Ancak O’nun sünnetine uyulur. O’nun hayatı; fiilleriyle, kavilleriyle, takrirleriyle Allah’ın rızâsını kazanmamızda bize örnektir. O’nu sevmek, O’nun sünnetine sarılmaktır. O hüzün peygamberidir. O ailesine, arkadaşlarına ve dostlarına düşkündür. O’nun duâsı ve şefaati ümmeti içindir. Bütün kötülüklerle hayatı boyunca savaşmıştır. O olmasaydı felekler yaratılmazdı. O iyiliği emretmiş, kötülüğü nehyetmiştir. O, güzel ahlâkı tamamlamak için ve âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir.

***

İşte âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed’in (s.a.s.) doğumunun yıldönümünü ve herkesi tevhid bayrağı altında toplayan sevgisini idrak etmek gayesiyle 2005’de DOST - İslâm’a Hizmet Ödülleri’ni başlattık. Kerim Vakfı ve TÜRKKAD - Türk Kadınları Kültür Derneği tarafından organize edilen ödüllerin 15.’si, 25 Kasım Pazar günü Haliç Kongre Merkezi’nde yapılıyor. “Hz. Peygamber ve İlim” başlığı ile düzenlenecek gecede takdim edilecek 15. “DOST” İslâm’a Hizmet Ödülleri, Türkiye’den Ahmed Avni Konuk’a ve yurtdışından Seyyid Muhammed Nakib el-Attas’a veriliyor. Tüm halkımızın dâvetli olduğu bu tören, saat 19:00’da başlayacak. O gecede buluşma niyâzıyla...