Türk ekonomisi sıkıntılı.. İster makro göstergeler penceresinden bakın ister halk katından… Yani çarşı pazardan.. Durum iyiydi de yeni mi bozuldu? Hayır..

Eğri oturup doğru konuşalım, tablo oldum bitti zorluydu.. 12 Eylül öncesi Lüksemburg’tan 1 milyon dolar, yani bugün İstanbul’da lüks bir semtte ancak bir daire almaya yetecek kadar borç almıştı Türkiye.. Turgut Özal’ın başbakanlık müsteşarlığına gelişi, 24 Ocak kararları, ‘Niyet’ mektupları dizisi, sonra uluslararası sermayenin Kemal Derviş üzerinden müdahalesi v.s. gerisi de öyle geldi..

Ancak gelin görün ki artık ‘denizin bittiği’ yerdeyiz. Dünün Türkiye’si ABD’nin koltuğunun altında, müttefikinin izin verdiği alanda siyaset yapan, sağladığı imkanla yetinen, geçinmeye çalışan bir Türkiye’ydi. Bugün ise gerek kendi bölgesinde gerekse uluslararası ölçekte müstakil siyaset üretmeye çalışan; ABD’yle ilişkilerini bozmamaya özen gösterse de Washington’a ‘kapıkulu’ olmadığını her fırsatta hatırlatması nedeniyle de ABD’nin öfkesini çeken bir Türkiye var.. Ve her müstakil hamlesinden sonra gelen tepkiyi eritmeye çalışan..

Dolayısıyla ABD Başkanı Donald Trump’un ‘Türkiye ekonomisini mahvederim..’ sözünün kayıtları kulağımızda çınlarken dalga dalga gelmeye başlayan piyasa oyunları o gün-bugün sürüyor.

Şimdi beklenen gelişme şu: .. ki bunu sadece dış dünyanın beklediğini sanmak safdillik olur.. Türkiye’de 17 senedir iktidarda olan AK Parti’de yerel seçimde yaşanan hayal kırıklığı ardından siyasal çözülmeyi tetikleyecek, Tayyip Erdoğan çevresindeki kenetlenmeyi çözecek tartışmalar.. Bu süreçte sebeplerden bağımsız olarak husumet çevresinin zayıf halka gördüğü kişi ‘damat’.. Yani Berat Albayrak. Bu da sebepsiz değil elbette zira Hazine ve Maliye Bakanı hükümetteki görevi, başarısı, dili/üslubu v.s. dışında aynı zamanda ‘Erdoğan Ailesi’ demek.. Erdoğan’a söz söylemenin baltayı taşa vurmak olacağını hissedenlerin dün ‘Ver Bilal’i Al Başkanlığı..’ demelerine benzer bir durum.. Batılıların ‘Şeytan seçeneği..’ dedikleri hal bu.