25-26 Haziran 2021 tarihinde gerçekleşen AB Liderler Zirvesi, liderlerin Türkiye ile olan ilişkilerin ve tüm dünyayı ilgilendiren "göç" konusunda iş birliklerinin ele alınması açısından büyük bir önem arz ediyordu.
25-26 Haziran 2021 tarihinde gerçekleşen AB Liderler Zirvesi, liderlerin Türkiye ile olan ilişkilerin ve tüm dünyayı ilgilendiren “göç” konusunda iş birliklerinin ele alınması açısından büyük bir önem arz ediyordu.
Zirve öncesi Yunanistan şaşırtmadı
Türkiye’nin NATO Zirvesi sonrasında ABD ve Avrupa devletleri ile olan ilişkisini iyileştirmeye dönük karşılıklı adımların atıldığı bu sürecin devamlılığının samimiyeti açısından ayrıca önemliydi.
NATO Zirvesi’nde Türkiye ile Yunanistan arasında gerçekleşen görüşme sonucunda her ne kadar iyi niyet mesajları ve sorunların çözülmesi için iki devlet liderinin özel bir hattan bire bir iletişimde olması, iki komşu ülkenin sorunlarını kendi aralarında çözmesi üzerinde durulsa da Yunanistan AB Liderler Zirvesi öncesi Türkiye’nin diplomasi girişimlerini de pek önemsemeyerek gerginlik yaratacak bir karar aldı. Ege Denizi’nin uluslararası sularında 1988 yılında imzalanan Atina Mutabakatına göre 15 Haziran – 15 Eylül turizm sezonunda yapılmaması gereken tatbikatı yapacağını ilan etti. Türkiye de buna karşılık bir Navtex yayınladı.
AB Zirvesinde Türkiye başlıkları
AB özellikle kendi içinde yaşanan çatlakları onararak birlik olma özelliğini korumaya gayret ederken, diğer yandan da tehditleri birbirinden ayrı olarak sınıflandırarak çok kutuplu olarak adlandırabileceğimiz dünya düzenine yeni bir şekil vermeye çalışıyor.
Rusya Federasyonu’nu sorun olarak merkeze alan Avrupa Birliği’nin (her ne kadar NATO ile paralel gitse de) bu konuda başarı sağlayıp sağlayamayacağı tartışılır. Çünkü Rusya çıkarlar ve ihtiyaçlara dönük stratejik iş birliklerinde Avrupa devletleri ile teker teker ilişki geliştirerek, AB içinde en büyük çatlağı oluşturmuş durumda. Ve Rusya Federasyonu’nu sınırlandırmak artık o kadar da kolay değil. Rusya ile ilişkiler bizi de ilgilendirirken Türkiye ile ilgili açılan konu başlıkları da iki önemli noktada kesişiyor; göç ve Doğu Akdeniz.
AB Konseyi'nin bildirisinde Suriye’den gelen göç konusunda gerekli finansman sorumluluğunun alınması, Doğu Akdeniz'de güvenli ve istikrarlı bir çevrenin oluşturulması ve Türkiye ile karşılıklı faydalı iş birliğinin geliştirilmesinin AB'nin stratejik çıkarına olduğu vurgulandı. Tarihte biraz geri gittiğimizde Doğu Akdeniz ülkeleri için kullanılan “Levant” bölgesi İngiltere ve Fransa’nın kendi arasında anlaşmalar yaparak bölüşmek istediği Filistin, Lübnan, Suriye ve Ürdün’ü de içine alan toprakların olduğu bölge. O dönemde ABD’nin de bölgeye etki yaratmak için dahil olması, bölge halkı ile yapılan görüşmeler sonrası tutulan yüzlerce sayfalık raporlar İngiltere ve Fransa’yı huzursuz etse de hedefler değişmedi. İsrail Devleti’nin kurulması ve İsrail – Filistin arasında çözülmeyen mesele, Lübnan’da çıkan iç savaş ve süren istikrarsızlık, Arap Baharı’nın yarattığı domino etkisinin Suriye’nin parçalanmasına kadar gelmesi bu anlamda çok da şaşırtıcı da değildi, bölge ülkeleri için hesaplanmamış olan Rusya’nın da denkleme dahil olması ve güç boşluklarını doldurması oldu. Elimizde parçalanmış ama hükümeti Rusya tarafından desteklenen bir Suriye, Suriye’den Batı’ya doğru hareketlenen bir göç hareketi, Filistin topraklarında bitmek bilmeyen bir çatışma, karışmış bir Lübnan ve yayılmacı politikaları ile ABD’nin Trump döneminde bıraktığı boşlukları dolduran bir Rusya var. Bu anlamda Doğu Akdeniz denkleminde Türkiye ile yapılacak anlaşma stratejik iş birliği AB açısından önemli. Doğu Akdeniz politikasının bir sonucu olarak AB göç sorunu ile karşı karşıya. Türkiye bu noktada temkinli politikalar izlerken, ilk olarak nüfus politikalarının bir parçası olmamak için Suriye ile ilişkilerin başlamasına bir kapı aralayabilir ve bölgede kendi güvenliği için iş birliği ortamı oluşturarak dengeleyici bir yol haritası çizebilir.