Dünkü yazımızda başlattığımız turistik gezimizin kalan bölümüne bugün devam edelim.

Dünkü yazımızda başlattığımız turistik gezimizin kalan bölümüne bugün devam edelim. Şunu söylemeliyim ki, bazı yol aksaklıklarına ve fiyatlardaki abartılara rağmen güzel giden bir gezi oldu. Ege kıyıları Türk turizminin göz bebeği. Her ne kadar, denetimler yok sayılacak kadar az olsa da, yerli ve yabancı turistler, tüm olumsuzluklarına rağmen doğal yapısı ile görülmesi keyif veren bu güzel turistik bölgeleri, doğal ve tarihi güzellikleri ile doyasıya bir tatilde yaşayabiliyorlar.

Ege kıyıları, doğal ve tarihi güzellikleri açısından doyumsuz zenginlikler sunuyor.

Yolculuğumuz sırasında ana oto yollar çok tenha idi, rahat bir yolculuk yaptık. Bazı bölgelerde tali yolların bakımsızlığı, bilmeyenler için oldukça sürpriz oldu. En çok hayal kırıklığı yaşadığım yerlerden biri ise; yıllardır Türkiye’nin en önemli tatil yörelerinden olan Ayvalık’ın, yerleşim planının ve de ilçe içindeki yolların oldukça bakımsız olmalarıdır. Anlattığım gibi; en çok görülesi yerlerinden olan Şeytan Sofrası Tepesi’ne çıkış yolu bakımsızlıktan çok kötü durumdaydı. Virajlı ve yokuşlu gidiş-gelişten oluşan bu yolda yol çizgileri olmadığı gibi yol kenarındaki asfalt bitimleri düzensizdi ve her an mıcıra girebilirdiniz. Sadece mıcırla karşılaşsanız neyse, o mıcırlar arasında oldukça sürpriz çukurlarla da karşılaşabiliyorsunuz. Yol kenarlarına düzensiz park edilen araçlar ve o kalabalıkta geri dönüş çilesi.

Ayvalık’ın en merak edilen yeri ise; Cunda Adası.

Dünkü yazımızı Cunda’daki balık restoranda bitirmiştik. Her şey çok güzeldi ve yediğimiz balık ve mezeler ödenen paraya değerdi. Fiyatlar ise normalin üstünde gibiydi ama çok da fahiş değildi. Müthiş kalabalıktı.

Geceyi Ayvalık’ta geçirdik.

Sabah; Çeşme’ye doğru yola çıktık. Bu gezimizin en çok etkileyen tatil yöresiydi Çeşme. Marina yakınında kendimize gece konaklayacak bir yer bulduk. Marinası, kafeleri, caddeleri ile yıllar önce gittiğim İtalya’nın tatil bölgesi Trieste sahil mahallelerini anımsattı bana. Tabi ki, Yunan adalarındaki o güzel mimari ve yerleşim düzenini. Çok bakımlı bir turistik bölge. Çeşme denince Alaçatı ve plajları akla geliyor ama bence Çeşme ve çevresi çok daha güzel. Piyasa yapmayı (!), denize girmeyi ve yüzmeyi düşünmediğimiz için Çeşme’nin güzelliklerinden Alaçatı’ya uğramayı pek istemedik. O tıkış tıkış plajlarını da pek merak da etmiyordum.

Marina ve Çeşme içinde dolaştık. Marina’da görüntüleriyle, modern mimarileriyle, size etkileyen dekorasyonları ve görsel zenginlikleriyle, güzel servisler sunan kafelerinde oturduk, kahve içtik. Akşam yemeğimizi Marina’daki kafe restoranda yedik.

O gece Çeşme’de konakladık. Sabah kahvaltıdan sonra, planladığımız konak yerlerimizden olan Kuşadası’na doğru yola çıktık.

Öğlene doğru Kuşadası’ndaydık. Kuşadası’na çok gitmiştim ama o eski Kuşadası’ndan çok daha kalabalıklaşmıştı. Biraz dolaştık, yemek yedik ve öğlenden sonra Didim’e doğru yola çıktık.

Didim’de kalabalık günlerinden birini yaşıyordu. Didim sahilde biraz dolaştık. Plaj boydan boya tıklım tıklımdı. Yemek yedik ve bir kaç gün konaklayacağımız Akyaka yoluna koyulduk.

Bir kaç kez tatil için gittiğimiz muhteşem Akyaka bu kez beklediğimizden de çok daha kalabalıktı. Muğla sahilindeki Akyaka, bence Türkiye’nin en güzel tatil yörelerinden biri. Tek tip, güzel mimarisiyle planlanmış evleri, otelleri, villaları, gündüz ve gece yaşamıyla, sadece yazlık olarak değil hemen hemen her mevsim yaşanacak bir yer Akyaka.

Akyaka’da üç gün kaldık. Anlatılacak o kadar çok şey var ki. Bugünlük yerimiz müsait değil. İlerideki yazılarımızdan birinde anlatırız artık.

Kısacık tatil gezimize noktayı koyduk ve yarın sabah Akhisar, Bandırma üzerinden İstanbul’a dönüş yolculuğumuz başlayacak, yaşadığımız güzellikleri beraberimizde götürerek..