"Şuuut ve gol! 

Doğuştan 3,5,10-0 yenik başlayan hayatlar... Ya da sorunsuz giden bir yolculuk esnasında aniden karşınıza çıkan lanet olası bir duvara çarpma ve ağzınızın, burnunuzun, beyninizin ve hatta her şeyinizin allak bullak olma hali!


Doğuştan ya da sonradan surata yenen okkalı bir tokattır engelli olmak ve engelli bireye sahip olmak! Ve bir ömür gözlerden acı dolu yaşlar akıtır...
İşte en kısa ve en öz anlatım ile engelli olma ya da engelli bireye sahip olma durumu budur; gözlerden acı dolu yaşlar akıtan okkalı bir tokat!

Durun durun daha bitmedi “engelli olmak ve engelli bireye sahip olmak” tasvirlerim. Bir ömür çekilen sıkıntılara siz yılda bir gün kapılarınızı aralayıp “konfetileri patlatıp” sonra da sımsıkı kapatıyorsunuz.
Bu sebepten izin verin de bugün cicili bicili cümleler ile değil “okkalı cümleler” ile size de anlatmak istiyorum yaşanan sıkıntıları:

*Sabahlara kadar akıtılan gözyaşı nehirleridir; baharda çıldıran ve her şeyi buz gibi donduran Munzur misali...
*Ağız dolusu isyandır; "neden ben" nidaları ile başlayan ve ömür boyu devam eden...
*Güzelliklerin yaşanması için yaratılan yüreklerin; köle pazarına çıkarılıp tarumar edilmesidir...
*Gördüğünüz her sağlıklı çocukta kocaman bir iç çekiştir; “neden benim çocuğum engelli” diyerek...
*Arkadaşlarının annesiyle ve babasıyla yaşadığı her coşkuyu, eğlenceyi, güzel kareyi; iç ezikliği ve travma fırtınaları ile izleyen sevinç yetimi bir çocuk yüreğidir...
*Anasının, kocasının, kardeşlerinin, akrabalarının, arkadaşlarının, komşularının ve hatta sağlıklı evlatlarının dahi vebalı muamelesi yaparak sırtını döndüğü engelli annelerinin acımasızca yetim ve öksüz kalmasıdır..
*Yeri geldiğinde uğruna dünyaları değişmeyeceğiniz ve gerektiğinde canınızı hiç düşünmeden vereceğiniz evladınızın, ebediyete göçmesi için sabah akşam dua edilmesidir. Çünkü bilinir ki; sizden sonra kimse engelli evladınıza bakmayacaktır bir ana şefkati ile...
*Ve tüm bu gerçekler zihninizi fare gibi kemirip bitirirken çaresiz ve çözümsüz kalmanızdır...
...”

Uzun zaman önce bu cümleleri ve çok daha fazlasını yazmıştım “engelli bireylerin ve engelli ailelerinin” hayata bakış açılarını.

Yine yeni yeniden 3 Aralık Dünya Engelliler Günü!
Yazacağız, konuşacağız, bol bol karelere gülümseyeceğiz, başları okşayacağız, atlayıp-zıplayıp-taklalar atacağız; “Sevgili engelliler en çok ben sizin yanınızdayım” diyebilmek için...

Ya sonra? Koca koca sessizlikler ve uçsuz bucaksız boşluklar!
Peki ne zaman başkaları için değil de sadece kendimiz ve yeşertmek istediğimiz yürekler için “anlık değil daimi” dokunuşlar yapacağız?

Engelli bireyler ve engelli bireylere sahip ailelerin sitemi işte tamda bu noktada!
“Kırgın gönülleri yeşertecek daimi dokunuşlar...” Yaşadıkları hayat dezavantajlarının belirli günlerde gündemin baş köşesine oturtulmasını sonrada unutulmasını istemiyorlar!

Yasalar engelli bireylerin hayatını maddi manevi anlamda değerli kılmaya yönelik olsa da sokaklara ve sosyal hayata yansıması pek öyle olmuyor maalesef.

Tahammülsüz ruh halleri, acıyan bakışlar, engelli bireylere ayrılan alanların gasp edilmesi, kurumların ve özel sektörün engelli istihdamına gereken rakamlarda yer vermemesi, engellilere yönelik üç beş aylık değil sürekliliği olan projelerden yoksun olmamız...

Sayısız eksiğimiz ve yanlışlarımız var vicdanlardan yana. Halbuki her sağlıklı birey ve aile, birer engelliyi manevi kardeş veya manevi evlat edinerek daimi sevgi bağları kursa... Belli günlerde kaynaşma adına keyifli zamanlar geçirilse… Engelli bireyi haftada bir gün himayemize alıp annesinin bir nebze de olsa dinlenmesi sağlansa...Tuttuğu takımın maçına, sosyal ve kültürel etkinliklere, sinemaya gidilse...
Güzel ve anlamlı olmaz mıydı?