Esad sorum şu, koskoca mahkeme, karar veren hakimler, önüne gelen evraktaki sahte imzayı anlamaz mı?

Doktor Hatice hanım, İstanbul'da yaşıyor.

İstanbul'da Göztepe Hastanesi'nde yıllarca görev yapıyor.

2015 yılında 88 yaşında vefat ediyor.

Geride Kadıköy’de ve Moda'da toplam 23 daire, Caferağa mahallesinde bir binanın 3/1, bankalarda 2 milyon TL’ye yakın nakit para, 60 bin dolar, bırakıyor.

Yani toplam serveti 25 milyon TL.

Tüm servet tam devlete teslim edilecekken bu arada Ahmet diye bir adam çıkıyor ve ben bu hanımefendinin evlatlığıyım diyor.

Miras için başvuruyor, beni çocukken evlat edindi diyerek, elindeki belgeleri evrakları mahkemeye sunuyor.

Mahkeme noter tasdikli evrakları görüyor ve Ahmet denen adamın mirasçı olduğunu kabul ediyor.

Ahmet mirasa sahip oluyor.

Başlıyor kiraları toplamaya.

Doğal olarak yaşam tarzında şüphe çeken değişiklikler oluyor ve bunu adamın yakınları fark ediyor.

Gidiyor savcılığa suç duyurusunda bulunuyorlar, bu adam, doktor hanımın evlatlığı değil diye ihbarda bulunuyorlar.

Şüphelinin mahkemeye sunduğu evrakın arkadaşı noter başkatibi Ayhan tarafından hazırlandığı ortaya çıktığı görülüyor.

Belgeleri dikkatlice inceliyorlar, evlat edinme kararındaki imzanın sahte olduğu anlaşıyor.

Ayrıca 30 yıl önce evlat edinme evrakında imzası bulunan emekli hakime ulaşıyorlar.

Hakimin yazı ve imza örnekleri alınıyor.

Bilirkişi bakıyor ve karar veriyor, evrak ve imzalar 100/100 sahte.

Bu rapor sonrası savcılık harekete geçiyor.

Sahte evlatlık Ahmet ve soygunun planlayıcısı noter başkatibi Ayhan'ı yakalıyor.

Bu arada sahte evlatlık Ahmet'in avukatı hakkında iddia meydana çıkıyor.

Avukat, Ahmet'in suç işlediğini bildiği halde, bizzat kendisi bankadan 500 bin TL çekiyor.

Bizim gibi kendi malı mülkü, kendi parası dışında başka şey bilmeyen insanlar için bu hırsızlık hikayeleri inanılmaz gelir.

Yahu şeytanın aklına gelmeyen şey bunların aklına nasıl gelir diye şaşırıp kalırız.

Diyelim ki Ahmet hırsız, peki kendine ortak hırsız potansiyelli noter başkatibini nasıl bulur değil mi?

Yani hırsız, ortak hırsız arkadaşlarını nasıl bulur.

Bu hikâyede eminim sizin de benim gibi aklına gelen başka sorular vardır.

Devlet sigorta hastanesinde çalışan bir doktorun nasıl 23 dairesi, toplam servet 25 milyon TL, eski para ile 25 trilyon mirası olabilir?

Vallahi ima yok, sadece merak ediyorum, nasıl oluyor nasıl?

Esad sorum şu, koskoca mahkeme, karar veren hakimler, önüne gelen evraktaki sahte imzayı anlamaz mı?

Burnundan kıl aldırmayan, tek kelime konuşmana izin vermeyen hâkimler, oğlum bu miras çok büyük, tam devlete geçerken ben evlatlığıyım diye ortaya çıkıyorsun.

Bunda bir tuhaflık var.

Hayırdır demez mi?

2 dandik imza ile 25 milyon Tı miras söz konusu.

Dur bakalım bekle her şey didik didik incelenecek, bilirkişi tarafından kontrol edilecek, demez mi?

Demezse.

Demezler mi?

Her görev de ihmal ve büyük hata yaparsan, hatta devleti zarar sokarsan, cezası vardır.

Ve son soru.

Bu miras hırsızları ceza infaz af yasasından yararlanacak mı?

Teşekkürler.

Funda'nın aklındakiler…

... Önceki gece 10 Nisan’da 2 gün sokağa çıkma yasağı verildi.

Ve dün gece en büyük rezaleti yaşadık.

Sağlık Bakanı'nın kan çanağı gözleri, tüm emekleri, 25 gündür evden çıkmayan biz insanların emekleri boşa gitti.

Koronavirüs öldürmez, cehalet öldürür diye insanlar demediklerini bırakmamışlar.

Hepimiz, herkes haklıyız aslında.

Görüntülere bakınca, fırın market kuyruğundaki insanlar ortalama halkımız.

Yani Makro önünde, lüks marketlerde, şarküterilerin önünde kuyruk yok değil mi?

Yok tabi ki.

Onlar daha, şoförlerine her şeyi aldırdılar.

Sakın sınıf ayırımı yaptığımı da sanmayın.

Kimin ne parası varsa bana ne.

Peki bu kesimde ne olacak.

Havuzlu sitelerde oturanlar, havuz kenarında, turlayacaklar, bellerinde adım sayar ile adım sayacaklar, hava güneşli yayılıp oturacaklar, çay kahve kekini alan gelecekler.

Hatta birasını patates cipsini alıp orada güneşlenerek keyif çatacaklar.

Havuz ve etrafı 10 dönüm olmadığına göre, sohbet için sosyal mesafe kalmayacak, ellere güneş alma derdinden eldiven olmayacak, maske sıkıntılı bir şey sıkıntıya gelemezler zaten yok.

Bunları atmıyorum, varsayım da değil.

Peki ne o zaman.

Gördüm arkadaş gördüm.

O halde tek fark.

Fırın önündekilere cahil diye hakaret edelim, havuz kenarında adım sayan, burnundan kıl aldırmayanlara ne diyelim.

Ben buldum da buradan diyemiyorum.

İçimde kaldı.

... Bu süreçte biz çok kavga ederiz.

Kadın eldivensiz, maskesiz suratı ile güneşleniyor.

Cep telefonu ile yüksek ses ve taşkın bir konuşma halinde.

Önünden geçen maskeli temizlikçi arkadaşa elini ters ters sallayarak sen uzaklaş yaklaşma diyor.

Adam; peki efendim diyor.

Kadın; aman ben korkuyorum, ben bunlardan çok huylanıyorum diyor.

Funda; hanımefendi böyle konuşmayın ben çok huylanıyorum

Kadın; nasıl yani

Funda; şöyle yani HANIMEFENDi, bir az ileride Moldovyalı yardımcınız var, ne zaman izne gitti, geldi, ben çok huylanıyorum.

Kadın; izne gitmiyor.

Funda; olsun ben yönetime dilekçe yazacağım, yasaklansın.

Funda; bu arada daha sessiz konuşmalısınız, evde home ofis çalışanlar var.

Pardon adınız neydi.

Pardon ne önemi var ki.

Pardon huylanıyorum ben söylemem.

Pardon adsız site sakini.