Sabrımız aklımızla dalga geçer durumda. Artık ne yapacağımıza karar vermekte iyice zorlanıyoruz.

Günübirlik sürpriz gelişmelerle yaşam şartlarımızı iyice zorlaştıran, psikolojimizi iyice bozan olumsuzluklar üzerimizdeki baskıları iyice arttırdı. Artık dayanılmaz duruma geldi.

Geldi, gelecek diye beklediğimiz yaşamsal olumsuzluklar, toplum üzerindeki baskılarını iyice arttırdı. Eskiden psikolojimiz bozulur yaşam şartlarımız iyice dayanılmaz hale gelir, uzunca zaman kendimizi toparlayamazdık. Artık o acıları hissettiğimiz dönemleri bile özler olduk.

Oradan çok daha zor olacak ve yaşam şartlarımızın bizi daha da zorlayacağını kara kara düşüneceğimiz bu dönemlere nasıl alışacağımızın psikolojisinde artık bazı şeyleri hissetme duyularımızı kaybettiğimizi görebiliyoruz. Şimdi şartları çok daha zor ve dayanılmaz olarak değerlendirilmesine rağmen eskisi kadar karalar bağlamıyoruz.

Bunun nedeni, günü kurtardığımızdan, yarını geldiğinde düşünürüz anlayışına iyice alışmamızdan olabilir. Günümüz şartlarına ve olanaklarına baktığımızda geçmişten çok daha zor olduğunu görebiliyor ve hissedebiliyoruz. Ama nedenini bilemediğimiz şekilde eskisi kadar etkilenmiyoruz. Bu sorunların iyice etrafımızı kapladığından mıdır bilinmez ama o yaşadığımız sorunların yarattığı toplumsal baskıları artık hissedemiyoruz.

Toplumumuzun yaşadıklarına, yaşam şartlarını sürdürebilmek için çektiği sıkıntılara bakarsak bugünün bu zor şartlarında çok daha karamsarlıklar yansıtan birçok fotoğrafa bakar durumda olmamız gerekirdi ama öyle olmuyor. Yaşantımız normal gibi, şartlar bizi zorlamıyor, görünüş öyle ki hiç bir şey olmamış gibi günü yaşamaya çalışıyoruz.

Kim ne derse desin, ekonomi iyice darboğazda, geçim şartları iyice zorlaştı, işsizlik telaffuzu zor rakamlarda, çarşı pazarda sıcaklığını hissettiğimiz değil, bizi kavuran ateş iyice iliklerimize kadar dayandı. Geçim sıkıntısı tarif edilemez durumda. Tüm bunların karşısında üst üste gelen temel tüketim maddeleri zamları ve onların tüm gerekli temel ihtiyaçlara yansıması.

Şartlar bizleri nereye götürecek, beklenen olumsuzlukların toplum üzerindeki bu baskıları ne sonuçlar doğuracak hiç bilemiyoruz.

Her şeye rağmen iyice zorlaşan, dayanılmaz olan bu yaşam cenderesinde kendimize nefes alabileceğimiz bir yer edinmeye çalışabiliyor olmamız bile, yaşamamız için bir umuttur diyebiliyoruz.

Her gün, kitle iletişim araçlarına yansıyan; konkordato, iflas haberleri, kontrolsüz bir şekilde çoğalan o gösterişli AVM’lerde kepenk indiren mağazalar, ekonomimizin pek iyi gitmediğinin göstergesidir. Ve bozulan bu şartların bizleri nelerle karşılaştıracağını bilemiyoruz.

Tek güvencemiz; Türkiye’miz büyük bir ülkedir, bu zorlukların ötesinden de gelebileceğimiz inancıdır.

Yapılması gereken; yaşamı zorlaştıran zamlar konusunda biraz daha gerçekçi davranabilmek, dar gelirlinin sırtındaki yükü daha da taşınamaz hale getirmemektir.

Umudumuzu katbetmeyelim, yaşamı yaşanabilir hala dönüştürmemiz o kadar da zor değil. Yeter ki pes etmeyelim.

BİR TUTAM TEBESSÜM

Bu haftadan itibaren pazartesi günleri bu ufacık yerde, sizleri biraz gülümsetmek için “Bir Tutam Tebessüm” başlığı altında fazlaca duymadığınız fıkralardan ve “Gülümseten ilginç olaylar” başlığı altında mini haber örneklerinden birini yayınlayacağız.

Umarım beğenirsiniz.

BİRSEN ARADI!

Karı koca kahvaltı yaparken kadın bir anda elindeki tavayı kocasının kafasına geçirir.

- “Deli misin ya, tavayla kafama niye vurdun?”

- “Makineye pantolonunu atarken, cebinden “Birsen” yazılı bir kağıt çıktı”

- “Aşkolsun ya. Hayatım, Birsen geçen gün bahis oynadığımız atın adıydı. Sen ne sandın. İnanamıyorum sana.”

- “Tamam canım ya, özür dilerim, acıdı mı?

Üç gün sonra karı koca akşam yemeğindedirler. Kadın bu kez en büyük tava ile kocasının kafasına öyle hızla vurur ki adam baygınlık geçirir. Kafasına üç dolu sürahi boşaltır. Yarım saat sonra adam güçlükle kendine gelir ve karısına hayretle sorar;

- “Hayrola bu kez neden vurdun ki?”

- “Bugün seni Birsen adlı o at aradı da!”